Bundan 6 ay evvel Müstakil Gazete’de şunları yazmışım:
“Hükümet, ileri sürdüğü üç şartın yerine gelmesi halinde İsrail’le ilişkilerin normalleşeceğini ilan etmişti. O üç şart yerine gelip de ilişkiler normalleştirilirse bunda bir fevkaladelik görmeyiz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Türkiye-İsrail yakınlaşması’ ve hele AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in ‘Dost devlet İsrail’ söylemleri ise normalleşme değil anormalliğe dönüş istidadı gibi algılanmaya müsait olmaları ve de Erdoğan/AK Parti taraftarlarının kalplerini İsrail’e karşı yumuşatabilmeleri bakımından tedirginlik verici ve yadırgatıcı. Benimsenen söylem, seçilen kelimeler önemli. İsrail’le münasebetler hususunda ‘normalleşme’ yerine ‘yakınlaşma’ dediğinizde ve üstüne bir de sıcacık ‘dost’ kelimesini eklediğinizde, Ankara’nın Tel Aviv’le içli dışlı olduğu günleri özlediğiniz intibaını uyandırıyorsunuz. Bugün ‘yakınlaşma’ ve ‘dost’ denilebiliyorsa yarın ‘müttefik’ ve hatta ‘stratejik müttefik’, dahası ‘yüksek düzeyli stratejik müttefik’ de denilebilir. Konya semalarını Filistin ve Lübnan’a dehşet yağdıran İsrail Hava Kuvvetleri’nin idman sahası haline getirme süreci de böyle başlamıştı. Tam olarak ‘yakınlaşma’ ve ‘dost’ kelimeleriyle.” (Müstakil Gazete, 12 Ocak 2016)
***
Hükümet, beklediğimden hızlı davrandı. “Dost”un ötesine geçip eski Türkiye’nin İsrail’le ilişkiler lügatındaki “müttefik” kelimesini yeniden tedavüle soktu bile. Hem de “stratejik”iyle beraber.
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, geçen cumartesi günü Denizli’de yaptığı bir açıklamada aynen şöyle dedi: “Bizim için İsrail önemli bir müttefik. Gerek ekonomik gerek askeri gerek stratejik anlamda işbirliği amaçladığımız, ülkemizin menfaatlerini en üst düzeyde maksimize edecek ilişki seviyelerinde olmak kaydıyla, böyle bir müttefik ülke, işbirliği yapmamız gereken bir ülke.”
İsrail’le “normalleşme”den sadece Mavi Marmara öncesine dönmeyi -kesilen diplomatik ilişkileri yeniden kurmayı ve uluslararası kuruluşlardaki karşılıklı blokajı kaldırmayı- anlıyorduk, meğer askerî işbirliğini bitiren “One Minute”ın da öncesine dönmek ve oradan yürümekmiş niyet.
Ne “müttefik”i yahu? Ne “askerî”si? Ne “stratejik”i? Hangi cephede beraber savaşacağız İsrail’le? Suriye’yi mi kurtaracağız beraber? Suriye’nin darmadağınık ve kana bulanmış hali karşısında zevkten kuduran, bu halin mümkün mertebe böyle devam etmesini dileyen, Bağdadi Grubu’ndan bile medet uman İsrail’le!
Köprünün altından o kadar çok sular aktı ki, İsrail’le diplomatik ilişkiler yeniden kurulsa bile Konya semalarında İsrail savaş uçaklarının uçtuğu ve Akdeniz’de bu katiller sürüsüyle ortak deniz tatbikatı yaptığımız günlere geri dönüş asla mümkün olmaz diye düşünüp seviniyordum; fakat devlet büyüklerimizin son zamanlardaki bu coşkulu İsrail muhabbeti, içime kocaman bir kurt düşürmüş bulunuyor.
***
Uyanık olmalı, Cumhurbaşkanı ve hükümetin bu süreçteki her adımını dikkatle izlemeli, “normalleşme”nin o eski anormalliğe dönüş istidadı gösterdiği her yerde yüksek sesle itiraz etmeliyiz. “Reisçilik” veya AK Partililik namına onların söylediği ve yaptığı her şeyi kayıtsız şartsız kabul etmek, Erdoğan ve sair hükümet erkânına da zulüm olur. Onlar da beşerdir, şaşabilir. Uyarılmak onların da hakkıdır.
Gelelim Erdoğan’ın İHH hakkındaki sözlerine… Yarın inşaallah.