Suriye’ye ait “Culan” yahut “Colan” (İbranicede “Golan”) bölgesi 1967’de İsrail tarafından işgal edildi.
1973’te Suriye ordusu Culan’ı İsrail’den geri almak için bir hamle yaptı, fakat muvaffak olamadı.
1974’te İsrail, İsviçre’deki müzakerelerde varılan anlaşma gereği, Culan’daki Kuneytra şehrini -harabeye çevirdikten sonra- Suriye’ye geri verdi, bölgenin geri kalanını ise ‘zimmetine’ geçirdi.
İsrail parlamentosunun 15 Aralık 1981’de kabul ettiği bir kanunla “Golan Tepeleri” resmen İsrail toprağı ilan edildi.
İşgalin üzerinden 52, ilhakın üzerinden 38 sene geçti.
Ve bu işin böyle devam etmeyeceğine dair bir işaret yok maalesef.
***
BM Güvenlik Konseyi’nin 497 sayılı kararına göre “İsrail’in işgal altındaki Golan Tepeleri’nde kendi kanunlarını, yargısını ve idaresini uygulama kararı hükümsüzdür ve uluslararası hukuki geçerliliği yoktur”.
Peki, buna karşı somut bir adımı var mıdır BM’nin?
Hayır.
Arap Birliği’nim?
Hayır.
İslam İşbirliği Teşkilatı’nın?
Hayır.
Zaten Suriye’deki Baas rejimi de Kuneytra’yı geri aldığı 1974’ten beri Culan meselesiyle ilgilenmiyor.
Sözde ilgileniyorsa da fiiliyatta ilgilenmiyor.
Belki de Kuneytra’nın iadesi ve bu sayede Hafız Esed’in fatihlik taslayarak iktidarını güçlendirebilmesi karşılığında İsrail’e teminat verilmiştir o hususta.
Hafız Esed 2000 senesinde öldü; yerine geçen oğlu Beşşar Esed de işgal altındaki Culan topraklarını kurtarmak için fiili bir adım atmadı. (Baba-oğul Esed’in Culan’ı özgürleştirmekten daha önemli işleri vardı; kendi halklarının özgürlük talebini bastırmak. Orduları İsrail’le doğru dürüst savaşamamış olabilir, ama Suriye halkıyla savaşta destan yazıyor!)
Ortada tepki namına laf-ı güzaftan başka bir şey yokken İsrail niye geri adım atsındı ki?
Atmadı tabii.
Tepki namına laf-ı güzaftan başka bir şeyle karşılaşmayacağı belliyken ABD Başkanı Donald Trump “Golan Tepeleri”ni İsrail toprağı olarak tanıma kararnamesini çıkarmaktan niye geri dursundu ki?
Durmadı tabii.
***
Mısır ve Ürdün’de İsrail dostu rejimler hüküm sürüyor.
Lübnan’a vaziyet eden İrancı milisler –yani aslında İran- 2006’dan beri İsrail’le fiilen uğraşmıyor ve zaten 2011’den beri bütün gücünü Suriye Devrimi’ni bastırmaya harcıyor.
Gazze hariç, İsrail’in komşularından yana hiçbir sıkıntı yok.
Gazze’nin çıkardığı sıkıntılar ise katliam marifetiyle çabucak giderilebiliyor ve oradaki katliam da laf-ı güzaftan başka tepki çekmiyor.
Öte yandan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri İsrail’le can ciğer kuzu sarması.. ABD-İran konsorsiyumunun idaresindeki Irak devre dışı…Türkiye’nin gücü sınırlı…
Öyle bir haldeyiz ki, İsrail ve ABD’yi melanette sınır tanımamaya teşvik ediyor bu hal.
Doğu Kudüs ve “Golan Tepeleri”nden sonra sırada Lübnan’ın Şebaa Çiftlikleri olabilir.
Hatta, Doğu Kudüs’ün ötesindeki Batı Şeria toprakları da İsrail tarafından ilhak edilebilir ve ABD bu ilhakı da tanıyabilir.
Niye olmasın?
Niye yapmasınlar ki bunları da?
***
Arap Baharı kışa dönmeseydi; iktidarlarını ve iktidar sayesinde elde ettikleri nimetleri korumaktan daha büyük bir derdi olmayan, bu uğurda Siyonistlerle açıkça / gizlice iş tutan, öncelikli tehdit olarak daima kendi halklarını gören, ordularını öncelikle kendi halklarına karşı konuşlandıran, kendi halklarını kuşatıp esir alan, kendileri de iktidarlarının ve iktidar uğruna kurdukları kirli ilişkilerin esiri olan diktatörler def olup gitseydi ve hükümetler Siyonist işgalleri samimiyetle telin eden halkların iradesiyle şekillenseydi, İsrail ve müttefiklerini geri adım atmaya zorlayacak bir ortam oluşabilirdi; bugün Doğu Kudüs ve “Golan Tepeleri”ni özgürleştirmeyi konuşuyor olabilirdik...
Özgürleşmeden özgürleştirmek ne mümkün?
Şimdilik laf-ı güzafa devam!