Fulgencio Batista, Küba’yı ABD’ye peşkeş çekip halkını sefalete sürükleyen bir diktatördü.
1 Ocak 1959’da devrildi.
Onu deviren Fidel Castro ve silah arkadaşları (26 Temmuz Hareketi) üç şeyin peşindeydi: Bağımsızlık, hürriyet ve refah.
Ne yazık ki bu gayelerin üçü de gerçekleşmedi.
Küba ABD uydusu olmaktan çıktı, ama bu sefer de Sovyet uydusu oldu.
Diktatörlük ve yoksulluk, komünist rejim altında devam etti.
Halbuki 26 Temmuz Hareketi -Fidel Castro’nun kardeşi Raul Castro ve Arjantinli arkadaşı Che Guevara gibi birkaç istisna hariç- bidayette ne komünistti ne de Sovyet meraklısı.
Üstelik, Fidel Castro ABD ile iyi ilişkiler içinde olmak istiyordu.
Hatta, dış ticarette Küba’nın en önemli partnerinin yine ABD olması gerektiğini düşünüyordu.
Devrimden üç-dört ay sonra (Nisan 1959) ABD’yi ziyaret etti ve Başkan Yardımcısı Richard Nixon ile görüştü; bu görüşmeden sonra düzenlediği basın toplantısında aynen şöyle dedi: “Dünyanın bizi komünist olarak gördüğünü biliyorum ve tabii ki (Nixon’a) çok açıkça komünist olmadığımızı söyledim. Çok açıkça.”
ABD, Castro’nun uzattığı eli geri çevirdi.
Küba’ya hükmetmek dururken Küba’nın iş ortağı olmayı içine sindiremezdi çünkü!
Hele Havana’daki muhatapları doğru dürüst giyinmeyi ve tıraş olmayı dahî bilmeyen bir avuç serseriyken!
Ve Castro’nun kendisi değilse bile yakın çevresindeki bir iki kişi kesinlikle komünistken!
Küba’daki yeni yönetimi kolay lokma olarak gören ve onu yemek için harekete geçen ABD, 1960’ta, Küba’dan şeker ithalatını kısıtladı.
İhracatının yüzde 85’i şeker olan ve bunun yarısını ABD’ye ihraç eden Küba’nın ekonomisine korkunç bir darbe…
“Ülkemizin ekonomisini baltalamak, bizi açlıkla terbiye etmek ve halkımıza boyun eğdirmek istiyorlar” diyen Castro, bu hamleye, ABD vatandaşlarının Küba’daki şirketlerini kamulaştırarak cevap verdi.
Bunun üzerine ABD, Castro yönetimini silah marifetiyle devirmeye kalkıştı.
ABD’de sürgünde bulunan eski rejim taraftarı 1500 Kübalı CIA tarafından eğitildi ve dişlerine kadar silahlandırılarak Küba’nın güney kıyılarındaki Domuzlar Körfezi’ne gönderildi; oradan Küba’ya çıkacak, yakınlardaki havaalanını ele geçirecek, güvenli bir bölge oluşturacak, orada ‘gerçek Küba hükümetini’ ilan edecek, bu arada halkın ayaklanmasını temin edecek ve ABD’yi resmen yardıma çağıracaklardı…
Ama Washington’daki hesap Küba’ya uymadı ve devrimciler CIA ordusunu Domuzlar Körfezi’ne gömdü.
Hürriyetin yeşerdiği bağımsız bir Küba hayali de onlarla beraber gömüldü Domuzlar Körfezi’ne.
ABD’den gördüğü azılı düşmanlık, Castro’yu Sovyet şemsiyesi altında girmeye sevk etti.
Bu süreçte, karşı devrim korkusuyla, iç muhalefete -hatta en cılız muhalefet ihtimallerine- karşı demir yumruk siyasetini benimsedi Castro.
Küba’da, basit fikir ayrılıklarına bile Amerikan ajanlığı damgasının vurulduğu bir iklim oluştu.
Gerisi komünist diktatörlük…
Lawrence Ferlinghtetti 1961’de yazdığı bir şiirde “Seni haklayacaklar Fidel” diyordu; ama Fidel Castro Küba’ya 50 sene hükmetti ve kurduğu rejim hâlâ ayakta.
***
Bunları yazmak nereden icap etti şimdi?
Dr. Süleyman Güder’in Anadolu Ajansı için kaleme aldığı “Venezuela’daki darbe girişimi ters tepti” başlıklı makalenin şu satırlarından:
“ABD’nin destek verdiği darbe girişimi Maduro yönetimine can simidi oldu. Bu girişim, uzunca bir süredir (özellikle de ekonomik açıdan) zor durumda olan Venezuela iktidarının ömrünün uzamasına sebep oldu. Analistler tarafından, dışarıdan herhangi bir müdahaleye maruz kalmasaydı çoktan iktidardan düşmüş olacağı düşünülen Maduro’nun ulusal bağımsızlık açısından vermiş olduğu mücadele, sayısı azımsanmayacak Venezuelalı tarafından haklı görüldü ve emperyalist müdahaleye karşı Maduro halktan destek buldu...”
ABD’nin hedefindeki Maduro’nun Rusya’ya dayanma ihtiyacı hissetmesi ve Rusya’nın Venezuela üzerindeki nüfuzunun gittikçe artması da cabası.
Küba’dan ders almayan ABD, salaklığına doymuyor.