Esed rejimi ve Rusya’nın geçen hafta İdlib’e düzenlediği hava saldırılarında onlarca sivil can verdi.
Vahşetin kurbanları arasında çocuklar da var.
Katiller öyle pervasız ki, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Türkiye ziyareti esnasında bile katliama devam ettiler.
Belki Türkiye’nin buna kayda değer bir tepki göstermeyeceğini öngördüklerinden…
Belki de Türkiye’nin tepkisini umursamadıklarından…
***
Türkiye -devleti ve toplumu ile- bu katliama gerçekten kayda değer bir tepki göstermedi.
Nerede ise sadece sosyal medya ile sınırlı kalan tepki, katilleri umursatacak bir boyut kazanamadı.
İlginçtir; katillerde telaşın zerresini uyandırmaya yetmeyen buncağız tepki, içimizden bazı kimseleri çılgına çevirebildi.
Putin Türkiye’deyken bile devam eden İdlib katliamına değil, “ölü çocuk” fotoğraflarının tam da Putin Türkiye’deyken sosyal medyada “boca” edilmesine isyan etti bunlar.
Zaten ne zaman ve hangi ülkede çekildiği belli olmayan fotoğraflar söz konusuymuş!!!
Bunları paylaşanların “yalana, ajitasyona meyillerine bakılırsa maksatları infial yaratmak, milletin midesini bulandırmak... Yöneticilerin bağımsız planlarına, programlarına gölge düşürmek, değersizleştirmek... Mümkünse de engellemek...” imiş!!!
Türkiye’ye düşman olan devletlere hizmetten başka izahı yokmuş sosyal medyada bu “ölü çocuk” fotoğraflarını paylaşmanın!!!
Bunu yapan bir yardım kuruluşu da besbelli ki yabancı devletlerle iş tutuyormuş!!!
Öyleyse, Anadolu Ajansı (AA) da yalan ve ajitasyon marifetiyle hükümetin bağımsız politikalarını düşman devletler adına sabote etmeye çalışıyor; zira AA’nın geçen pazar günü (1 Ekim 2017) servis ettiği “Rusya’nın Suriye karnesi: 5 bin 233 sivil öldürüldü” başlıklı haberin fotoğrafında, katledilen Suriyeli bir çocuğun cesedi var.
***
Rusya’nın kanlı Suriye karnesini gündeme getirmek, Türkiye’nin Rusya ile mümkün mertebe iyi geçinmesi gerektiğini yadsımak anlamına gelmez; meselâ “S-400’lerin de canı cehenneme!” demeyi gerektirmez.
Ama Türkiye’nin Rusya ile mümkün mertebe iyi geçinmesini savunmak da Rusya’nın zulümlerini görmezden gelmeyi gerektirmez.
Bu nasıl bir vicdansızlıktır ki, bırakın hükümeti, sivil toplum unsurlarının Rusya’yı kınamasına bile tahammül ettirmiyor.
‘Reel politik’ mi?
Alâkası yok.
Moskova’ya toplumsal tepkimiz ne kadar büyük olursa, Ankara’nın Moskova ile münasebetlerde eli o kadar kuvvetli olur; “Böyle devam ederseniz kamuoyu baskısına direnmekte zorlanırız, stratejik ortaklığımızın geleceği tehlikeye girebilir” deme imkânına kavuşur Ankara; Türkiye ile stratejik ortaklığı önemseyen Rusya’ya geri adım attırabilir.
En azından, Rusya’nın bu stratejik ortaklığı ne kadar önemsediğini test etmiş olur ve testin neticesine göre hareket eder; alması gereken tedbirler varsa alır.
Budur kardeşim ‘reel politik’.
‘Biz her yola geliriz, hatta vur deyince öldürürüz’ mesajı vererek muhatabımızı azdırmak değil!
***
Bunlar bir yana…
Asıl meseleyi, Yeni Şafak’taki “Çok lacivert ve çok ütülü” başlıklı yazısında Furkan Çalışkan ortaya koydu:
“Bu dünyada müslümanların tek garantörü ve her mazlumun masadaki tek temsilcisi olan, olması gereken ve olması için mücadele ettiğimiz Türk devletine zeval gelmesin. İstiklaline gölge düşmesin. İhtiyaç hasıl olduğunda canımız da feda olsun. Fakat devletlerin dengeleri, uluslararası anlaşmalar, uzun vadeler ve stratejiler; katledilen bir müslüman için üzülmekten, sıradan bir vatandaş, aczini bilen bir insan teki olarak harekete geçmekten bizi alıkoyarsa bize de yazıklar olsun. Devletin Rusya’yla olan pozisyonu İdlip’teki katliam için bizi ayağa kalkmaktan alıkoymamalı… Türkiye’de Müslümanlar gidişatı ve sonucu etkilemeyen bir unsur haline böyle böyle gelecekler. Çünkü her sonucun banisi, her hatanın açıklayıcısı, her minarenin kılıfı olarak arkamıza yaslanıp gözlerimizi kapatacağız.” ( Yeni Şafak, 30 Eylül 2017)