Ergenekon Davası bitti. Karar: Böyle bir örgüt yok, dolayısıyla böyle bir örgüte üyelikten mahkumiyet de söz konusu olamaz; beraat.
Darbecilikle alakaları yokken FETÖ’nün iftiralarına uğrayan ve 10 senedir çekmedikleri çile kalmayan insanların geç de olsa aklanmaları sevindirici.
Ya gerçekten darbeci olan kimselerin de aklanmış olması ihtimali?
2014’ün mart ayında Ergenekon Davası’ndaki tahliyeler üzerine yazdığım gibi düşünüyorum bugün de: “Polis ve yargıda yıllardır hüküm süren Pensilvanya militanlarının zerre kadar adalet duygusuna sahip olmadığını artık hepimiz öğrenmiş bulunuyoruz. ‘Selam Terör Örgütü’ tezgâhını kurarak kendilerine karşı potansiyel de olsa tehdit gibi gördükleri binlerce masun insanı -kendilerine iltifat edenleri bile- türlü çeşit iftiralarla hapse tıkmaya çalışırken suçüstü yakalanan bu zalimlerin ‘Ergenekon’ ve ‘Balyoz’ davalarında kurunun yanında yaşı da yaktıklarına, hem de taammüden yaktıklarına hiç şüphe yok. Kurunun yanında yaş yakılırken doğru dürüst sesimizi çıkarmadık maalesef; şimdi yaşın yanında kuru da tahliye oluyorsa onu da sineye çekeceğiz.” (“Ergenekon” Tahliyeleri ve Mirzabeyoğlu, Star, 12 Mart 2014)
***
Davanın yanlış bir şekilde açılmış ve yürütülmüş olması, darbecilikle alakalı görülen / gösterilen herkesin aynı torbaya konup “Ergenekon” diye bir çatı örgütün varlığının ileri sürülmüş ve bunda ısrar edilmiş olması, en önemlisi FETÖ yargısının örgütsel amaçlarla kurunun yanında -hatta kurudan ziyade- yaşı da taammüden yaktığının zamanla anlaşılmış ve bu davada at izinin it izine karıştığının tespit edilmiş olması, beraat kararını zorunlu ve kaçınılmaz kılmıştır.
Bununla beraber, Ergenekon Davası’nı doğuran atmosferin Kemalist darbecilikle yoğrulmuş bir atmosfer olduğu da hatırlanmalı.
Mahkemenin verdiği beraat kararı üzerine ‘Demek ki darbecilik iddiaları tümüyle yalanmış, hepsi FETÖ uydurmasıymış’ diyenler ya menfi manada saflık sergiliyor veya Kemalist darbeciliğin izlerini kaybettirmeye çalışıyor.
Televizyon ekranlarında, gazete köşelerinde, miting meydanlarında alenen askerî darbe çağrılarının yapıldığı, “Atatürk’ün ordusu nerede?” feryadının ayyuka çıktığı, kameralar önünde Kemalist kan-kin-intikam yeminlerinin edildiği bir dönemden bahsediyoruz.
Dahası, ordu içindeki bir cuntanın değil düpedüz ordunun kendisinin darbe tehdidine bulunduğu bir dönemden bahsediyoruz.
‘Eşi başörtülü olan Abdullah Gül cumhurbaşkanı olabilir mi olamaz mı?’ tartışmasına resmen ve alenen katılan Genelkurmay Başkanlığı, 27 Nisan 2007 tarihli “e-muhtıra”sında aynen şöyle diyordu: “Son günlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumdadır. Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türk Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri yapılmakta olan tartışmaların ve olumsuz yöndeki yorumların kesin olarak karşısındadır, gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır.”
Dikkat! Sadece “tavrını” değil “davranışlarını” da ortaya koyacağını ifade ediyordu Genelkurmay Başkanlığı; apaçık bir darbe tehdidi değilse neydi bu?
***
Kemalist darbecilikle mücadeleyi kendi darbesine zemin hazırlamak için zıvanadan çıkaran FETÖ’ye duyduğumuz haklı öfke ne kadar büyük olursa olsun, Kemalist darbe tehdidini unutamayız.
Bu tehdidin tümüyle ortadan kalktığı söylenebilir mi?
Meselâ; 28 Şubat döneminde “gerici” hükümete karşı Kemalist darbe çığırtkanlığı yapmış olan bazı ‘ulusalcılar’ bugün -tıpkı bir zamanlar FETÖ’nün ‘Köprüyü geçene kadar…’ şiarıyla yaptığı gibi- Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı el üstünde tutup ona toz kondurmuyorlar diye, bunların Kemalist darbecilikten vazgeçtiklerine hükmedilebilir mi?
Hem de, geçmişteki Kemalist darbeciliklerinden ötürü nedamet bildirmeye gerek duymadıkları halde!
Kimseyi ihtimaller üzerinden yargılamayalım, ama Kemalist darbeciliği meşru gördükleri bilinen kimselere karşı ihtiyatı elden bırakmayalım.
Bir şey daha: Kemalist darbecilerle mücadelede at izini it izine karıştırmanın sonucu ders olsun, FETÖ ile mücadelede at izini it izine karıştırmaktan imtina edilsin artık.