Pazartesi günü Katar’ın başkenti Doha’da basın toplantısı düzenleyen Hamas Siyasi Büro Başkanı Halid Meşal, hareketin genel prensiplerini ve takip edeceği yolu tayin eden “yeni siyaset belgesi”ni açıkladı. 42 maddeden oluşan belge, Meşal’in ifadesiyle “Bütün Hamas liderlerinin ve içerideki-dışarıdaki (Filistin’deki ve Filistin dışındaki) bulunan bütün Hamas kurumlarının ortak görüşünü yansıtıyor.”
Öne çıkan iki madde:
1: “Hamas, Filistin toprağının hiçbir parçasından vazgeçmemekle beraber, 4 Haziran 1967 sınırları içinde başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını -hicrete zorlanan Filistinlilerin geri dönüş hakkının teslim edilmesi şartıyla- ulusal uzlaşı formülü olarak görmektedir. (Bu hususta Mahmud Abbas liderliğindeki Fetih’le ayrı düşmeyecektir – HA) Bu durum kesinlikle Siyonist oluşumun tanınması ve Filistin’in haklarından ödün verilmesi anlamına gelmemektedir.”
2. “Hamas, çatışmanın dinleri sebebiyle Yahudilerle değil, Siyonist projeyle olduğunu vurgular. Hamas, hiç kimseyle Yahudi olduğu için çatışmamaktadır. Saldırgan işgalci Siyonistlerle mücadele etmektedir. Hal böyleyken işgalin liderleri çatışmada Yahudilerin ve Yahudiliğin söylemlerini kullanmaktadır.”
***
“1967 Sınırları” elli senedir konuşulur ve yazılır, ama hâlâ bilmeyenler vardır diye bir kere daha yazalım:
5-10 Haziran tarihlerindeki “Altı Gün Savaşı”nden evvel Batı Şeria bölgesi (Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Doğu Kudüs dahil) Ürdün’ün, Gazze Şeridi ise Mısır’ın kontrolündeydi. İsrail o savaşta buraları işgal etti. 2005’te Gazze’den çekilen Siyonistler, Batı Şeria’yı halen işgal altında tutuyorlar. 1980’de Doğu Kudüs’ü ilhak ettiklerini açıkladılar ve o zamandan beri “Kudüs bölünmez bir bütün olarak İsrail’in ebedî başkentidir” diyorlar.
Uluslararası hukuka göre Batı Şeria, Filistin toprağıdır. Doğu Kudüs de Filistinlilere aittir. “1967 Sınırları” dendiğinde Filistinliler için Batı Şeria ve Gazze, İsrail için ise bağımsızlığını ilan ettiği 1948’den 1967’deki “Altı Gün Savaşı”na kadar elinde tuttuğu topraklar kast edilir.
Uluslararası toplum (daha doğrusu uluslararası sistem ağaları), Filistinliler “1967 Sınırları”nı kabul ettikleri takdirde meselenin çözüleceğini vazediyordu. Birleşmiş Milletler nezdinde Filistin halkının yegâne meşru temsilcisi olan Filistin Kurtuluş Örgütü, 1994’te imzalanan Oslo Anlaşması’yla “1967 Sınırları”nı -hem de Filistinlilere düşen payın hatırı sayılır bir kısmından vazgeçerek- kabul etti. Ne var ki mesele yine çözülmedi. Siyonistlerin ve onları destekleyen uluslararası sistem ağalarının yeni bahanesi, “1967 Sınırları” formülünü reddedip “İsrail yıkılıncaya kadar savaş” diyen Hamas’tı.
Aslında Hamas uzun süredir “1967 Sınırları” formülüne göz kırpıyor. Örgütün kurucu lideri Şeyh Yasin bundan 20 sene evvel Gazze ve Batı Şeria topraklarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti karşılığında uzun süreli ateşkes teklif etmişti. Bilhassa 2006’daki seçim zaferlerinden beri Hamas liderleri “1967 Sınırları”nı kabul etme temayülü gösteriyorlar. İsmail Haniye 2007’de El Cezire’ye verdiği beyanatta Fetih’le kuracakları ortak hükümetin hedeflerini anlatırken “1967’de işgal edilen tüm Filistin toprakları üzerinde bağımsız Filistin devletinin kurulmasını sağlayacağız” demişti. Halid Meşal de -2008’de- çözüm için arabuluculuk yapan eski ABD Başkanı Jimmy Carter’e “1967 Sınırları”na dayalı bir çözüme mani olmayacaklarını söylemişti. Carter’in Meşal’le görüştükten sonra yaptığı açıklamayı arşivden çıkarıp okuyalım: “Hamas, Orta Doğu barışının önünde bir engel değil. Anlaşmanın bazı hükümlerini benimsemeyecek olsalar bile 1967 sınırları içinde bir Filistin devletini -Filistin halkının onaylaması şartıyla- kabul edeceklerini söylüyorlar. Yani Hamas, Abbas’ın barış çabalarını engellemeye kalkmayacak ve Filistin halkının referandum yoluyla destekleyeceği bir anlaşmayı kabul edecek.”
Hamas liderleri sonraki senelerde de benzer açıklamalar yaptılar, fakat İsrail’in ve uluslararası sistem ağalarının tavrında bir değişiklik olmadı. Hamas’ın ‘uzlaşmazlığını’ diline dolayan Batı basını da bu yeni durumun hakkını vermedi, düpedüz uzlaşma işareti olan bu açıklamaları öne çıkarmaya yanaşmadı.
Sorun neydi? Yeterince resmî ve bağlayıcı mı değildi o açıklamalar?
İşte şimdi, “1967 Sınırları”nın Hamas tarafından kabul edildiğine dair, “bütün Hamas liderleri ve bütün Hamas kurumları” için bağlayıcı olduğu özellikle vurgulanan resmi bir beyanname var önümüzde. Gelin görün ki İsrail “kandırmaca” deyip geçiyor, uluslararası sistem ağaları sağırları oynuyor, Batı basını da pek oralı olmuyor.
Sorsanız herhalde “Hamas o beyannamede İsrail topraklarında hâlâ gözü olduğunu da ifade ediyor” diyeceklerdir ama uluslararası hukukta mefkûrelere değil resmî angajmanlara ve fiilî adımlara bakılır. (İsrail hükümetinde halen Batı Şeria topraklarının ilhakını isteyen partiler yer alıyor diye İsrail’in bu toprakları ilhak ettiği mi var sayılıyor? İsrail’e ona göre mi muamele ediliyor?) Gerçekten “1967 Sınırları” çerçevesinde bir çözüm istenseydi, Hamas’ın “Biz aslında şunu arzu ediyoruz ama bunu kabul ediyoruz” beyanının “ama”dan önceki kısmına bakılmaz, “ama”dan sonraki kısmına istinaden yeni bir dönemin başlangıcı kutlanırdı.
***
Antisemit -Yahudilere ırklarından ve dinlerinden ötürü düşman - olmakla suçlanagelen Hamas’ın bu husustaki beyanıyla ilgili mülahazalarımızı yarınki yazıya bırakalım. Nasipse.