Tunus’taki mahalli seçimlerden birinci parti olarak çıkan Nahda’nın Munastır vilayeti meclisi için gösterdiği adaylar arasında, bu vilayetteki Yahudi cemaatinin bir temsilcisi de vardı.
Simon Selame isimli o Yahudi seçildi mi seçilmedi mi bilmiyorum, çok da önemli değil; asıl önemli olan, İslamî çizgideki Nahda tarafından aday gösterilmiş olması.
“Kaide” ve türevlerinden şikâyet eder gibi gözüken ve Müslümanları “ılımlı” olmaya, farklı dinlerin mensuplarına saygılı davranmaya, demokratik değerleri gözetmeye çağırıp duran Batı medyasının bu gelişmeyi coşkulu bir sevinçle karşılaması beklenirdi (!) fakat hiç de öyle olmadı.
Olamazdı zaten.
Onun için ‘Kaide ve türevlerinden şikâyet eden Frenk medyası’ demiyorum, ‘şikâyet eder gibi gözüken Batı medyası’ diyorum.
“Batı medyasının bu gelişmeyi coşkulu bir sevinçle karşılaması beklenirdi”nin yanına parantez içinde ünlem koyuşum da ondan.
***
Batı kamuoyunun Müslümanlara bakışını yumuşatma ihtimali bulunan haberleri öne çıkarmak işlerine gelmiyor.
Ya tiraj ve reyting ihtirasıyla veya İslam’ın Batı’daki imajını kötü tutmak maksadıyla (ihtimal ki her ikisinden ötürü), cihad kisvesi altında insanlara zulmeden canilerin cürümlerini öne çıkarırlar hep.
Onların manşetlerinde yer bulabilmek veya “breaking news”larına konu olabilmek için “Kaide” olmak lazım, “IŞİD” olmak lazım, “Boko Haram” olmak lazım, “Şebab” olmak lazım.
Kan-kin-intikam muhabbeti cezbediyor onları.
Bu muhabbetten uzak duran İslamî hareketleri Batı kamuoyunun dikkatinden ısrarla kaçırıyorlar.
Bosna’da Müslümanlar katliamdan geçirilip camiler yıkılırken ve Sırp faşistlerinin kontrolündeki bölgelerde egemen ideolojiye uymayan siyasi hareketlere hayat hakkı tanınmazken, “fundamentalist” Müslüman lider Aliya İzzetbegoviç’in şöyle konuşması -ve konuştuğu gibi davranması- Frenk medyasına konu olmadı mesela: “Görüyorsunuz, Allah bizi zor bir imtihandan geçiriyor. İnsanlarımız boğazlanıyor, kadınlarımız ve çocuklarımız öldürülüyor, camilerimiz yıkılıyor. Ama biz ne onların kadınlarını ve çocuklarınız öldürmek ne de kiliselerini yıkmak istiyoruz. Bunu yapmak istemiyoruz, çünkü, bazı istisnalar olsa da, bu bizim tarzımız değil. (…) Kazanacağız; çünkü öteki dine, öteki ulusa ve öteki siyasi duruşa saygılıyız. Çünkü bu zor zamanlarda demokrat olmaya çabalıyoruz.”
20 senedir herkese özgürlük, herkese demokrasi, herkese insan hakları vazeden ve bu husustaki samimiyetini siyasi pratiğiyle ispat eden Nahda lideri Raşid Gannuşi de haliyle pek kayda değer olmuyor bu medya için.
***
Neyse…
Gannuşi ve arkadaşlarını, mahalli seçimlerdeki başarılarından ötürü tebrik ederim.