Bosna-Hersek Üçlü Başkanlık Konseyi’nin Sırp üyesi Milorad Dodik, Sırp Cumhuriyeti parlamentosuna şunları teklif edecekmiş:
Bosna-Hersek Silahlı Kuvvetleri’ndeki Sırp askerler bu ordudan ayrılsın, onlarla Sırp Cumhuriyeti ordusu kurulsun…
Bosna-Hersek Anayasa Mahkemesi ve Başsavcılığı kararları Sırp Cumhuriyeti’nde uygulanmasın…
Sırp Cumhuriyeti, ortak vergi sisteminden çekilsin…
De facto bağımsızlık yani.
Dayton Anlaşması’nın “özü”nün gereğiymiş bunlar; o “öz”e dönülmediği takdirde Sırp Cumhuriyeti resmen bağımsızlığını ilan edecekmiş.
Düpedüz savaş tehdidinde bulunuyor Dodik.
***
Mâlum; Bosna-Hersek, 1992-1995 yıllarındaki savaşı sona erdiren Dayton Anlaşması uyarınca iki ayrı “entite”den oluşuyor: Daha ziyade Boşnaklar ile Hırvatların yaşadığı “Bosna-Hersek Federasyonu” ve daha ziyade Sırpların yaşadığı “Sırp Cumhuriyeti.” Bir de, Sırp Cımhuriyeti’nin doğusu ile batısını birbirinden ayıran -Sırp ve Boşnak ağırlıklı- Bırçko Özerk Bölgesi var.
Her biri ayrı bir hükümet ve parlamentoya sahip olan bu idari yapıların üzerinde Bosna-Hersek Parlamenterler Meclisi (Temsilciler Meclisi ve Halklar Meclisi) ve bir Boşnak, bir Sırp, bir Hırvat’tan müteşekkil Bosna-Hersek Üçlü Başkanlık Konseyi bulunuyor.
Onların da üzerinde, uluslararası toplumu temsil eden Bosna-Hersek Yüksek Temsilciliği yer alıyor.
Ülke anayasasına göre ‘çatı devlet’e ilişkin karar almak ve kanun çıkarmak için “anayasal halklar” olan Boşnak, Sırp ve Hırvatların temsilcilerinin mutabakatı gerek; şu veya bu grubun parlamentodaki temsilcilerinin ekseriyeti yahut Başkanlık Konseyi’nin şu veya bu üyesi veto hakkını kullanarak sistemi tıkadığında, ‘raconu’ Bosna-Hersek Yüksek Temsilcisi kesebiliyor. (Yüksek Temsilci, parlamentoyu ‘baypas’ ederek kanun yapma ve “barışı tehdit eden” kamu görevlilerini, hatta seçilmiş siyasetçileri, teoride Başkanlık Konseyi üyelerini de görevden alma yetkisini haiz. Nitekim, 2006-2007 yıllarında o makamda bulunan Christian Schwarz-Schilling, 2019’da, Dodik’in, “Kendimi Bosna-Hersek Devlet Başkanı gibi hissetmiyorum, çünkü bence böyle bir devlet yok” dediği ve Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu’nu sabote ettiği için Yüksek Temsilci tarafından azledilmesi gerektiğini söylemişti.)
Mesela, Srebrenitsa Soykırımı’nın inkârının suç sayılması konusunda son sözü Yüksek Temsilci (geçenlerde görevi Christian Schmidt’e devreden Valentin Inzko) söyledi; ilgili kanunu o çıkarttı.
Geçen 23 Temmuz’da meydana gelen bu gelişme üzerine Dodik, Sırp tarafı olarak Yüksek Temsilciliğin yaptığı hiçbir yasa değişikliğini tanımadıklarını duyurdu ve başta yargı olmak üzere ‘çatı devlet’in kurumlarındaki adamlarını boykota sevk etti. Sonra da yukarıda mezkûr tehditleri savurdu.
Dodik evvelce de Bosna-Hersek’i parçalama tehdidinde bulunmuştu, hem de defaatle. Bu sefer tehdidini kuvveden fiile çıkarır mı, çıkarabilir mi? Sırplar Bosna-Hersek nüfusunun sadece yüzde 30’unu oluşturduğu halde ülke topraklarının neredeyse yarısını kaplayan ve birçok yerindeki Sırp çoğunluğu 1992-95 yıllarında Boşnakların soykırımdan geçirilmesine dayanan Sırp Cumhuriyeti topraklarını Bosna-Hersek’ten koparmaya kalkışır mı, kalkışabilir mi? ‘Kimse tek taraflı bağımsızlık ilanında bulunamaz’ diyen Bosna-Hersek Anayasasının el vermediği ve Boşnakların asla kabul etmeyeceği bu adımı savaş pahasına atar mı, atabilir mi? Yoksa ‘Her zamanki deli saçması’ denilip geçilebilecek bir ‘vaka-i adiye’ mi söz konusu?
Saraybosna gazetelerinde ve televizyonlarında yapılan yorumlara bakılırsa, Dayton sonrası Bosna-Hersek tarihinin en büyük kriziyle karşı karşıyayız. Her şeye rağmen savaşın mümkün olmadığını savunanlar var ama savaşın kaçınılmaz olduğunu ileri sürenler de var. “Radovan Karaciç’in tehditlerini de deli saçması diyerek geçiştirmiş, savaş çıkabileceğine ihtimal vermediğimiz için gerekli hazırlıkları yapmamıştık. Bize çok pahalıya mal olan o hatayı tekrar etmemeliyiz” diyen de, “Bırçko’ya derhal NATO güçleri yerleştirilsin” çağrısında bulunan da var.
Dodik belki sadece ‘blöf’ yapıyodur ama her ihtimale karşı tetikte olmak lazım.
***
Dodik ve yoldaşlarının, savaşa varacak bir yola Sırbistan’ın desteğini almadan çıkmaları çok zor. Uluslararası imajını düzeltmek, Miloşeviç/Arkan/Karaciç/Mladiç mirasını unutturmak için yıllardır uğraşan Sırbistan’ın bu desteği vererek bir çuval inciri berbat etmesi olacak şey mi? Öyle olmasa gerek ama yine de…
Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vuçiç ile arası çok iyi olduğu bilinen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın acilen Belgrad’a gidip, gerginliği azaltacak adımların atılmasına matuf temaslarda bulunması umulur.
Bosna-Hersek’in kırılgan iç barışını korumaya hizmet eden Türkiye – Sırbistan – Bosna-Hersek Üçlü Mekanizması’nı tam kapasite çalıştırmanın tam zamanı.