Yapılabilecek bütün yanlışları eksiksiz yaparak AK Parti tabanından başka partilere kitlesel geçişlere yol açacaksınız, ondan sonra ‘Ahmet Davutoğlu partiyi bölüyor’ diyeceksiniz… Yağma yok!
Eski Başbakan / Eski AK Parti Genel Başkanı Davutoğlu’nun yüzde 49 küsurda bıraktığı parti bugün MHP ile beraber yüzde 44 civarında seyrediyorsa, AK Parti’nin kendi oyu belki yüzde 34-36 bandına gerilemişse ve gerileme trendi devam ediyorsa, AK Parti’den artık CHP’ye bile oy gidiyorsa, İstanbul’da üç ay arayla yapılan iki seçimde AK Parti aleyhindeki oy farkı 13 binden 800 bine çıkmışsa, çatır çatır bölünüyorsa AK Parti tabanı, bunun sorumlusu, Davutoğlu’nun dün Elazığ’da yaptığı konuşmada yerden göğe kadar haklı olarak söylediği gibi, “büyük bir meclis çoğunluğuyla görevi devretmiş bir başbakan değil, o günden bugüne söylemde, eylemde, ahlakta, siyasi hayatta ciddi savrulmalara sebep olanlardır.”
O savrulmalardan örnekler de verdi Davutoğlu:
AK Parti’yi bir şahsın yahut ailenin partisine dönüştürmek…
Devlet makamlarını trol çetelerine mahkûm etmek…
Ekonomiyi beceriksiz ellere ve vizyonsuz kafalara teslim etmek…
En önemlisi, adaleti örselemek…
“AK Parti bir kişinin, ben de dahil bir faninin, bir ailenin, bir grubun, bir kişinin, bir bölgenin, bir etnik ya da mezhebi grubun partisi değildir” dedi Davutoğlu.
“Devlet işleriyle aile yapısı kesinlikle ayrılmalıdır” dedi.
“Siyasette şeffaflık yasası derhal çıkarılmalıdır. Görev değişikli değil bir hal değişimi lazım” dedi.
“Her şeyi kendisinin bildiğini düşünen, yukarıdan bakan, ekipleşmeyi sadece kendisine yakın olanların bir araya gelmesi olarak gören bir anlayışla bu ekonomik krizin içinden çıkamayız” dedi.
Şunu da dedi: “FETÖ suçlamalarıyla sıradan bir memurun dayısının oğlunun, amcasının oğlunun tutuklandığı bir Türkiye’de, FETÖ darbesinin baş sorumlusu olanların kardeşlerinin, akrabalarının en yüksek makamları işgal ettiği görülürse orada adalete güven kalmaz.”
Doğru söze ne denir?
“Başım gözüm üstüne” denir.
Böyle dememenin tek yolu, doğru sözden kaçıp çamura yatmaktır:
“Reis ile beraber mi değil mi? Değilse, ne dese boş!”
İyi, doğru sözü boşlaya boşlaya düşüş trendinin tadını çıkarın o zaman!
Partinin ve memleketin menfaatlerini üstün tutuyor musunuz, tutmuyor musunuz? Tutmuyorsanız, ne deseniz boş.
***
Bir de, AK Parti’ye en iyi olduğu zamanlarda bile buğzeden ve Davutoğlu’na o zamanlardan kalma bir kin besleyen çevrelerin klasik ‘O da oradaydı! Gelinen noktada onun da payı var! Başbakanken yanlışlara karşı çıkmadı, görevden alınırken sesini çıkarmadı ve o zamandan beri de sustu’ tezviratı var.
1.Evet, Davutoğlu da oradaydı ve yanlışları düzeltmeye çalıştığı -mesela şeffaflık yasası çıkarmaya teşebbüs ettiği- için oradan uzaklaştırıldı.
2.Yurt dışı gezisindeyken parti içi bir darbeye maruz kalması üzerine genel başkanlık ve başbakanlıktan ayrılırken “Önce refik, sonra tarik” -yani ‘Siz dost değilsiniz, sizinle yol yürünmez!’- dedi. Daha ne diyecekti?
3.Davutoğlu’nun kendisi de -herhalde söz konusu tezviratın etkisinde kalarak- üç senedir sustuğunu söylüyor, ama aslında hiç öyle değil. Ocak 2017’de TBMM 15 Temmuz Darbe Girişimi’ni Araştırma Komisyonu’nun sorularına verdiği 71 sayfalık cevaplarda “Bireysel Alanda Hürriyet”, “Sivil Toplum ve Ekonomide Aleniyet (Şeffaflık)”, “Eğitimde Keyfiyet (Kalite)”, “Hukuk Alanında Adalet”, “Devlette Daimiyet”, “Yönetimde Meşruiyet”, “Bürokraside Ehliyet” ve “Aidiyet Bilincini Tahkim Etmek” gibi başlıklar altında hükümetin yanlışlarına lisan-ı münasiple dikkat çekip bunların nasıl düzeltilebileceğini uzun uzun anlatmamış mıydı Davutoğlu? İlk baskısı Kasım 2017’de yapılan “DURUŞ – Gençlerle Yüz Yüze” adlı kitabında 644 sayfa boyunca kendi kültürel, sosyal ve siyasal perspektifini ortaya koymadı mı, o kitapta ve o kitapla ilgili konferanslarında “siyaset ve ahlak” üzerinde bilhassa durmadı mı, “güç zehirlenmesi”nin altını kalın çizgilerle çizmedi mi? Bu nasıl ‘susmak’?
***
Davutoğlu’nun hakikatli konuşmaları ve haklı eleştirileri hakşinas kimselere hoş gelip sefa getiriyor vesselam.