Dünyaya Steven Dimitri Georgiou olarak geldi.
Hemşerimiz sayılır; babası Kıbrıslı bir Rum’du.
“Selamun Aleykum’a yabancı olmayan bir aileden geliyorum” dediğini okumuştum bir yerde.
***
Sene 1966…
Yaşı 18…
Kendine Cat Stevens diyor artık…
Ve ilk şarkısıyla görücüye çıkıyor:
“I love my dog as much as I love you…”
Türkçesi: “Köpeğimi seviyorum, seni sevdiğim kadar…”
Güfte bir yana, beste şahane.
Dünyaca ünlü pop dergisi Rolling Stone, yeteneğini anında keşfediyor.
***
1967’de ilk albüm…
“Matthew And Son”, Britanya’nın en popüler şarkıları listesinde ikinci sırada…
Spot ışıkları…
Londra’dan dünyaya yayılan şöhret…
Yırtınan hayranlar…
Elini sallasa ellisi kızlar…
Mütemadiyen alkol ve esrar…
***
Sadece bir sene dayanabiliyor bu âleme.
Yorgun düşüyor, hastalanıyor, ölümün eşiğine kadar gidip geliyor.
Bir süre görünmüyor ortalıkta.
Tekrar ortaya çıktığında artık başka biridir.
Üzerinde Katmandu’nun kokusu.
***
1970 itibarı ile “On The Road To Find Out”, hikmeti arayış yolundadır Cat Stevens.
“The Wind”i, rüzgârı, ruhunun rüzgârını dinleyip bir daha şeytanın gölünde yüzmeyeceğine söz verir.
“Time” şarkısında der ki:
Zaman yükselir
Zaman batar
Zaman bir şey bırakmaz
Hiçbir şey bırakmaz sana
Kelimeler… Onlar ne bilir ki?
Kelimeler bir yere götürmez
Hiçbir yere götürmez seni
Ben geri dönüyorum
***
Ama…
Ama…
Bu kelimeler başka…
Öyle başka ki, Allah’tan başkası söylüyor olamaz…
(Kur’an’a ilk tepkisi)
***
1977’deyiz ve Kelamullah’ı okuyan Cat Stevens “İşitip itaat ettim” diyor.
Elhamdülillah Müslüman’dır artık.
1978’de Cat Stevens ismini bırakıp Yusuf İslam ismini alıyor.
Gitarını rafa kaldırıyor.
Müziğe sırtını dönüyor.
***
Müslüman bir hanımla evlendi.
Altı çocuğu oldu.
Çocuklarından biri büyüyünce Cat Stevens külliyatını keşfetti, bu şarkılara bayıldı ve onları yeniden söylemesi için Yusuf İslam’a baskı
yapmaya başladı.
Bir de gitar hediye etti.
Yusuf İslam, çocuğunun hatırı için gitarı
tıngırdatıp şarkı söylemeye başladı.
Bir de baktı ki…
“Hepsi oradaydı.”
Hafızasında eksiksiz duruyordu
eski güzel şarkılar.
Gitara da yabancılaşmamıştı.
Sanki daha dün inmişti sahneden.
***
Düşündü.
“Wild World”de, “The Wind”de, “Father And Son”da, “Morning Has Broken”da, “Peace Train”de, “Where Do The Children Play”de İslam’a mugayir ne vardı?
Bir Müslüman yazsa ancak bu kadar hikmetli yazabileceği o şarkıları bugün de söylemesinde ne mahzur olabilirdi?
Cat Stevens ismini yeniden kullanmasında bile mahzur olmasa gerekti.
“Abdülmenaf” gibi bir şey değildi ya Cat Stevens.
Dünyanın dört bir yanında hâlâ milyonlarca Cat Stevens hayranı vardı, bunların çoğu gayrimüslimdi ve muhtemelen Müslümanlardan korkuyordu ve belki de nefret ediyordu; onlarla Müslüman Cat Stevens olarak buluşup eski şarkılarını söylemesi hayra hizmet etmez miydi?
Kalpleri yumuşatmaz mıydı bu?
***
Yusuf İslam birkaç senedir elinde gitarıyla dünyayı dolaşıyor, kâh Şili’de kâh Almanya’da konser veriyor, tıklım tıklım salonlarda
eski Cat Stevens şarkılarını Pablo veya Camila’larla, Achim veya Heidi’lerle beraber söyleyerek “köprüler” kuruyor.
***
Aynen bu kelimeyi kullandı TRT World’e verdiği mülakatta: Köprüler.
Çünkü Cat Stevens’in konuşulduğu her yerde ister istemez İslam da konuşuluyor.
Ve eski Cat Stevens’i sevenler Müslüman Cat Stevens’te de bir fenalık görmeyince “Selamun Aleykum”u yadırgamaz hale geliyorlar.
***
Ben lafı uzatmayayım.
Teferruat için Yusuf İslam’ın “Neden Halâ Gitar Taşıyorum? – Cat Stevens’in Yusuf’a Ruhani Yolculuğu” adlı yeni kitabına bakınız.
“Bakınız” diyorum ama aslında kendim
bakamadım daha.
Bizim mahalledeki kitapçıya
henüz gelmemiş.
Arayıp bulacağım inşaallah.
Değer.