Naci Ağbal’ın Merkez Bankası Başkanlığına getirilmesi içeride ve dışarıda genellikle olumlu karşılandı.
Berat Albayrak’ın Maliye ve Hazine Bakanlığından istifa etmesi, istifasının kabul edilmesi ve yerine Lütfi Elvan’ın getirilmesi de öyle.
Maliye ve para politikaları yönetiminin liyakat sahibi kimselere teslim edildiği ifade ediliyor yaygın olarak.
Dolar düşüşe geçti.
İyimser bir hava oluştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “yaşadığımız kritik dönemin ruhuna uygun şekilde” davranmaktan bahsetmesi, “gerekiyorsa devlet ve millet olarak fedakarlık yapmaktan, acı da olsa doğru reçeteleri uygulamaktan kaçınmayacağız” demesi, Ağbal ve Elvan’ın yanında olacağını söyleyerek onların tayin edeceği politikalara uyacağı izlenimini vermesi, doların düşüşünü hızlandırdı.
Bu gelişmelerle ilgili tartışmalarda “Hukuktaki devasa sorunlar çözülmezse bunların hayrını göremeyiz” görüşü tam öne çıkmıştı ki, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül girdi devreye…
***
Gül dedi ki:
“Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun. Bizim yargıçlardan, yargı mensuplarından beklediğimiz budur. ‘Şu ne der, bu ne der, adliyeye gelen insan şöyle telkinde bulundu, şu nasıl bakar, nasıl değerlendirir, bu konjonktüre uygun mu?’ Arkadaş, yargı konjonktüre bakmaz, yargı hatıra bakmaz, yargı birilerinin dediğine bakmaz. Yargı dosyaya, vicdanına, hukuka, Anayasa’ya bakar. Bizim beklentimiz budur. O yüzden adalet yerini bulsun, ne olursa olsun. Yargı mensuplarının yanında HSK vardır, bu millet vardır. Hiç kimsenin tavsiyesine, talimatına, telkinine bakarak değil, dosyaya bakarak vicdanınıza göre karar verin ve 83 milyon huzur içerisinde geleceğe daha güvenle baksın… İster yabancı, ister yerli yatırımcı, ister işçi, ister çiftçi, ister işveren, ne olursa olsun hukuk güvenliğini bu anlamda vatandaş lehine koruyacak, tutuklamaların keyfiliğinden uzak, tutuklamayı istisna olarak değerlendiren, hukuk güvenliğini daha da güçlendiren uygulamaları hep beraber sağlayacağız.”
Bunun üstüne Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ekonomide ve hukukta yeni bir reform dönemi başlatıyoruz” açıklaması, onun üstüne bir de “Ekonomi, hukuk ve demokraside yepyeni bir seferberlik başlatıyoruz” açıklaması gelince, iyimserlik arttı.
İktidarı gözü kapalı destekleyen çevrelerde ihtiyatsız, ama iktidara hem hürriyet ve adalet hem de doğru dürüst ekonomi idaresi nokta-i nazarından eleştirel bakarak muhalefet eden -ama doğruya doğru demekten de geri durmayan- çevrelerde ise kesinlikle ihtiyatlı bir iyimserlik…
***
Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun İstanbul Adalet Komisyonu’na ‘acele’ kodlu bir yazı yollayarak Osman Kavala’yı tutuklayan ve AYM’nin kararına rağmen tahliye etmeyen hakimlerin listesini istemesi, söz konusu muhalif çevrelerin iyimserliğini besledi; gene de ihtiyatı elden bırakmıyorlar.
Nasıl bıraksınlar?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2018 seçim sürecinde “Yeni dönem daha fazla demokrasi dönemi, daha güçlü hukuk devleti dönemi olacaktır… daha geniş özgürlük dönemi olacaktır… yargının daha bağımsız hale geldiği bir dönem olacaktır” vaatlerinde bulunmuş, fakat bu vaatler bomboş bir seçim propagandası olarak kalmıştı.
Yeni dönemin ilk iki buçuk senesinde demokrasi azaldı, hukuk devleti iyice zayıfladı, özgürlükler daraldıkça daraldı ve yargının bağımsızlığı tamamen yalan oldu.
Ekonominin de canına okundu.
Neyse ki bu sefer gündemde seçim -henüz- yok ve Erdoğan ekonomik yıkımın önüne geçme motivasyonuyla hareket ediyormuş gibi gözüküyor.
***
Hukukta ıslahatın ekonomiye bağlanması veya öyle yapılıyormuş gibi bir intibaın uyandırılması, hürriyet ve adaletin adıyla sanıyla hürriyet ve adalet için gündeme getirilmemesi ne kadar hazin olursa olsun…
Ekonomide ıslahat işaretlerinin bu kadar geç gelmesi de ne kadar hazin olursa olsun…
Ve hayal kırıklığı ihtimali ne kadar büyük olursa olsun…
Son günlerdeki gelişmelerin oluşturduğu bahar havası hoş geldi.
İhtiyat kaydı ile de olsa mezkûr gelişmelerden memnuniyetlerini ifade edenlerin çoğunlukta olması, Erdoğan’ın bu yolda sebat etme ihtimalini yükseltebilir.