İstiklâl Caddesi’ndeki hunharca terörist saldırıya cevap mahiyetindeki Pençe-Kılıç Hava Harekâtında 89 hedef vuruldu.
Irak’ın kuzeyindeki Kandil, Asos ve Hakurk ile Suriye’nin kuzeyindeki Kobani / Arap Pınarı, Tel Rıfat, Cizire ve Derik’te teröristlere ait barınaklar, sığınaklar, mağaralar, tüneller, mühimmat depoları, karargâhlar ve eğitim kampları imha veya tahrip edildi.
Askerî uzmanlarımız, bu kadar geniş bir alanda 50 savaş uçağı ve 20’den fazla İHA ve SİHA’nın katılımıyla birkaç saat içinde gerçekleştirilen harekâtın -istihbarat alt yapısıyla, planlamasıyla, koordinasyon ve icrasıyla- başarısını anlatırken, Türkiye’nin askerî kabiliyetinin ne kadar yükseldiğine dikkat çekiyorlar.
Söz konusu değerlendirmelerde tabii ki daha ziyade teknik konular üzerinde duruluyor.
Bununla beraber -yeni teknolojik imkânlardan da bahisle- harekât bölgelerindeki sivillerin canlarının korunması mevzuu da gündeme getiriliyor.
İsabet.
***
Türkiye’nin yüksek -ve yükselmeye devam eden- askerî kabiliyeti iftihar verici.
Ama tek başına vurucu güçle, o gücün başarılı bir şekilde kullanılmasıyla iftihar etmek bize yakışmaz.
Asıl marifet, askerî kabiliyeti ahlâk dairesi içinde sergileyebilmektir, askerî başarıyı o daire içinde kalarak kazanabilmektir.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın, Pençe-Kılıç Hava Harekâtıyla ilgili bir açıklamasındaki şu çerçevedir asıl iftihar vesilesi:
"…hem planlama hem icrasında masum insanlara, çevreye zarar vermemek için gerekli her türlü tedbiri alarak buna uygun harekât…”
Şükür ki harekât sonrası manzara bununla mütenasip görünüyor.
(11 sivilin öldürüldüğünü ileri süren SDG/YPG/PKK, bu iddiasında yalnız kaldı. Uluslararası medyanın itibar ettiği Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlem Evi’ne göre 1 sivil öldü; “bir gazeteci”. Söz konusu kişinin SDG’ye/PKK’ya bağlı ANHA ajansından olduğu bildiriliyor. Demek ki harekât esnasında hedefteki SDG militanlarının yanında bulunuyordu.)
***
Akar’ın dile getirdiği hassasiyeti öpüp başımın üstüne koyuyorum vesselam.