Vaktiyle Diriliş Postası’nda Kifâyetsiz Vekil Çelebi nâmında bir seyyâhın seyahat yazıları yayımlanırdı.
Bunlardan bir tanesi, “Apple Mabedi’ni gezen insanların tuhaf hallerine dair” başlığını taşıyordu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, milleti “Apple” ürünlerini boykota çağırınca, o yazıyı hatırladım.
Aradım, buldum, tekrar okudum.
Müellifinin nâmı gibi kifâyetsiz bir seyahat yazısı, ama nedense hoşuma gitti.
Siz de okuyun isterseniz.
Buyurun…
***
Nevyork’ta yediğin içtiğin senin olsun, gördüklerini anlat derseniz, anlatacak pek bir şey yok.
Yüksek yüksek binalar var işte.
Gökdelen de derler.
Niye delerler ki göğü?
Delince ne oluyor ki?
Kendileri de bilmezler.
Rabbulalemin’e sonsuz hamd ü senalar olsun ki ihtida eyleyip Yusuf İslam ismini alan sabık pop sanatkârı Cat Stevens (tam ismi Steven Dimitri Georgiou diye yazılıp Stiyvın Dimitri Corcu diye okunan Rum-İngiliz melezi isim idi) bugün dahî söyleyebileceği ve hem de besmele çekip söyleyebileceği bir şarkısında, “İyi, aferin, jumbo jetler yaptınız, yüksek binalarla göğü deldiniz, kozmik trenleriniz de fevkalade, lakin, söyler misiniz, çocuklar nerede oynayacak?” mealinde pek manalı laflar eder ya; o hesap.
Çocukların oynayacak yer bulamadığı bir dünyanın içine tükürmek iktiza eder.
Ben de, excuse my French, Nevyork’un içine tükürdüm.
Excuse my French (okunuşu eksküz may fırenç) “Fransızcamı bağışlayın” demektir ve Amerikalılar bunu argo tabir edilen bir lakırdı ettikleri yahut edecekleri vakit söylerler.
Demek ki Fransızca pek kaba geliyor kulaklarına.
Veya Fransızları tahkir ü tezyif etmeyi murad ediyorlar.
Ne ise...
“Şu binanın tepesine çıkmak ister misiniz? 182 kattır, manzarası muhteşemdir” dediler, iyi dedim.
Meğer parayla çıkılıyormuş.
“Ne münasebet!” dedim. “Bu ne yaman görgüsüzlüktür!” dedim. “Kabul etmem!” dedim.
Cimriliğime hükmettiler lakin benim niyetim hakikaten bu hırboluğa pabuç bırakmamaktan ibaretti, excuse my American (eksküz may Imerikın).
Sonra Apple (okunuşu Epıl) şirketinin umumi idarehanesi ve en büyük mağazasının bulunduğu yere götürdüler.
Baktık ki kapıda yüzlerce insan sırada bekliyor, içeri girip Apple şirketinin yeni mamüllerini görmek için.
Evet evet, sadece görmek için.
Merak edip biz de sıraya girdik.
Bir saat kadar sonra bizi içeriye aldılar, sıramız geldikçe tezgâhların önünden geçip acayip acayip telefonları, bilgisayarları, kulaklıkları ve saire ve saire ve saire temaşa eyledik. Herkes tuhaf bir hayranlık ve huşu içindeydi.
Büyülenmiş gibi bir haldeydiler.
Havada şirk mi vardı ne?
Orta yerde tağut mu vardı ne?
Tüylerim diken diken oldu, kelime-i şehadet getirdim, istiğfar eyledim, felak-nas okudum, kaçtım hemen o sahneden.
Ama helal sosis büyük nimet.
Manhattan (okunuşu Mınhetın) mıntıkasının bilmem kaçıncı caddesi üzerinde birbiri peşi sıra o kadar çok helal sosisçi var ki ve hepsi de sosisi o kadar lezzetli yapıyorlar ki, anlatamam.
Fakat siz yediğin içtiğin senin olsun demiştiniz, değil mi?
O halde anlatmama lüzum yok zaten.