Hakkari’nin Şemdinli ilçesine bağlı Altınsu (Şapatan) köyü yakınlarında bir özel harekât polisinin PKK’lı teröristlerle çatışmada şehit düşmesi üzerine, söz konusu köyün ahalisinden onlarca kişinin işkenceden geçirildiği ileri sürülüyor.
Haksöz-Haber’e göre, “Yerel kaynaklar, çatışmanın akabinde özel harekât polisinin köyün içinde arama ve gelişi güzel meydan dayağına başladığını ifade etti. Köylüler köyün içinde işkenceden geçirildi. İşkence ilçe emniyet müdürlüğünde de devam etti. 60’a yakın köylü darp edildikten sonra bazıları pazar sabahı, bazıları da pazartesi ikindiden sonra serbest bırakıldı. Ayrıca gözaltında işkenceye maruz kaldığını belirten köylüler Şemdinli Devlet Hastanesi'nde darp raporu almaya giderken burada da doktor E.Ç.’nin hakaretine muhatap olduklarını belirterek Şemdinli Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Bunun üzerine savcılık Dr. E. Ç. hakkında soruşturma başlattı.” (www.haksozhaber.com)
***
Hakkari Valiliği, konu hakkında şu açıklamayı yaptı: "Güvenlik güçlerimiz tarafından İlimiz Şemdinli İlçesi Altınsu Mahallesinde 05.08.2017 günü icra edilen operasyon esnasında açılan ateş sonucu 1 Polis Memurumuz Şehit olmuş, bunun üzerine ateşin geldiği değerlendirilen bölgelerde bulunan şüpheli şahıslar hukuka uygun olarak gözaltına alınmışlar, ancak bu esnada güvenlik güçlerimize direnen şahıslar da yetkiler dahilinde zor kullanılarak derdest edilmişlerdir. Daha sonra gözaltına alınırken darp edildikleri iddiası ile Savcılık Makamına müracaat eden 10 vatandaşımızın işlemleri devam etmekte olup, bunlar arasında kadın bulunmamaktadır. Ayrıca kusuru olan personel tespit edilirse haklarında gerekli idari tahkikat da yapılacaktır. Bunun dışında bazı haber ajanslarında ve sosyal medyada Güvenlik Güçlerinin vatandaşlarımıza işkence yaptığı yönündeki haberler tamamen asılsızdır ve terör örgütünün propagandasını yapma maksadını taşımaktadır."
Bu açıklama kendi içinde çelişkili. Hem “kusuru olan personel tespit edilirse haklarında gerekli idari tahkikat da yapılacaktır” deniliyor, yani işkence iddiasının doğru olabileceği varsayılıyor, hem de “Güvenlik Güçlerinin vatandaşlarımıza işkence yaptığı yönündeki haberler tamamen asılsızdır” diye kestirip atılıyor. Madem işkence iddiası “tamamen asılsız”, öyleyse “kusuru olan personel tespit edilirse haklarında gerekli idari tahkikat da yapılacaktır” ifadesi neyin nesi? Veya: Madem “kusuru olan personel”in tespit edilebileceğine ihtimal veriliyor, öyleyse işkence iddiası için niye “tamamen asılsız” deniliyor?
İşkence iddiasını dile getirenlerin “terör örgütünün propagandasını yapma maksadını taşımak”la itham edilmesine gelince: Terör örgütünün propagandasına asıl hizmet, terörle mücadelede 1990’lı yılların iğrençliklerini ‘ihya’ etmekle olur. Ve insan hakları ihlallerine 1990’lı yıllardaki tepkileri vermekle… Devlet, insan hakları ihlallerine yönelik her iddiayı yekten “tamamen asılsız”, “terör örgütü propagandası” diye yaftalaya yaftalaya, ihlallerin ayyuka çıkmasına ve PKK’nın tabanının genişlemesine yol açmıştı o zamanlar.
***
Doğu ve Güneydoğu illerinde devlet demek zulüm demekti. Öyle bir zulüm ki, PKK’ya taban tabana zıt bir Kürt’ü bile PKK saflarına itebiliyordu. Son yıllarda ise bunun tam tersine şahit oluyoruz: Devletin bir “Kürt Açılımı” yapması, PKK ile mücadelede bir “Çözüm Süreci” başlatması ve bu süreçte olağanüstü sabırlı davranarak tahriklere kapılmaması, “Çözüm Süreci”nin bittiği yerde yeniden başlayan terörle mücadelede de eski Türkiye’nin yöntemlerine tevessül etmeyip insan haklarını hassasiyetle gözetmesi, PKK sempatizanı olan Kürtleri bile PKK’nın aleyhine çevirdi / çeviriyor.
PKK’nın Kürtlerle devleti karşı karşıya getirip iç savaş çıkarmaya matuf “hendek” siyaseti bölge halkından destek görmedi. Hendek terörünü destekleyen HDP’li yöneticilerin ve belediye başkanlarının tutuklanmasına hatırı sayılır bir tepki de gelmedi bölge halkından. Meşru siyasetteki yükseliş trendini teröre kurban eden PKK taban kaybetti, HDP’nin itibarı fena halde sarsıldı, şehir savaşlarında bile sivillerin canlarını titizlikle koruyan devlet ise güven tazeledi.
PKK’ya katılımın dibe vurduğu bir noktaya geldik, çok şükür. Bu noktadan geriye gitmeyelim. Terörle mücadelede haddi aşanlara hadleri iyice bildirilsin ki, 1990’lı yıllardaki o korkunç çığır yeniden başlamasın.
***
Terörle mücadelenin şerefi, bazı çürük yumurtaların üstünü örtmekle değil, o yumurtaları ayıklamakla korunur. İşkenceci güvenlik görevlileri varsa “Yok” demeyeceksiniz, “Maalesef var ve biz onları cezalandırıyoruz” diyeceksiniz. Bunu yaptığınızda halkın ve dünya kamuoyunun gözünde küçülmezsiniz, büyürsünüz. Aksi takdirde istisnalar istisna olarak görülmez, kaidenin bozukluğuna hükmedilir, bütün güvenlik teşkilatı ve genel olarak devlet zan altında kalır.
Ya mesnetsiz bir iddia, bir iftira söz konusu ise? Olabilir. Devlet araştıracak, soruşturacak, gerçeği ortaya çıkaracak ve milletin dikkatine sunacak. Soruşturma neticelenmeden, hatta soruşturmanın daha başlangıç safhasında ‘Yok öyle bir şey’ diye kestirip atmak da devletin zan altında kalmasına yol açabilir.
Altınsu ahalisinden birçok kişinin işkence gördüğü iddiası, fotoğraflarla desteklenen ciddi bir iddia. Hakkari Valiliği’nin ilgili açıklamasında bu iddianın üzerinde ciddiyetle durulduğu izleniminin verilmemesi, bilakis “tamamen asılsız” ve “terör örgütünün propagandası” gibi ifadeler kullanılarak işkence iddiasının üzerinde ciddiyetle durulmadığı intibaının uyandırılması kötü oldu.
Hayatî derecede mühim bir mesele ile karşı karşıyayız. Gereği layıkıyla yapılmalıdır vesselam.