Bir gün arayla ajanslara düşen şu iki haber arasındaki çelişkiyi kamuoyunun dikkatine saygıyla sunarım:
1. Erzurum’da AK Parti’nin mitinginde konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dolar ve avrosu olan vatandaşları TL’ye geçmeye çağırdı. Erdoğan, ‘’Bu ara birileri ülkemize çöreklendi, Gezi’de olduğu gibi. Faiz lobisi üzerimize yükleniyor. Boşuna yüklenmeyin, avucunuzu yalayacaksınız… Yastığının altında doları, avrosu olan kardeşlerim, gidin paranızı yerli paraya yatırın. Bu oyunu hep beraber bozacağız.” dedi. (26 Mayıs 2018)
2. İstanbul’un üçüncü havalimanında uygulanacak tarifeler açıklanmaya başladı. Havalimanından yurt dışına seyahat edecek her yolcudan 20 avro hizmet bedeli alınacak. (27 Mayıs 2018)
Vatandaşlar TL’ye geçmeye çağrılıyor ama havaalanındaki hizmet bedeli avro cinsinden tespit ediliyor. Yani sokaktaki Mehmet ile Ayşe yerli ve milli davranacak, havaalanı işletmesi ise Frenk takılacak. E ne oldu “Bu oyunu hep beraber bozacağız”daki “hep beraber”e?
Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ), ilgili açıklamasında diyor ki:
“Tüm dünyada havalimanlarında yolcuya verilen hizmetlerin (işletme, güvenlik vb.) karşılığında, havalimanı işletmecisi tarafından yolcu başına belli bir ücret alınmaktadır. Bu ücret, ülkeden ülkeye, hatta aynı ülke içinde meydandan meydana da farklılık göstermektedir. Son sistem güvenlik cihazları ve ileri teknoloji ile donatılmış, en üst seviyede yolcu konforunun sağlandığı İstanbul Yeni Havalimanı için yurt dışına gidecek yolculara uygulanacak olan 20 € ücret bu unsurlar göz önünde bulundurularak belirlenmiş olup, yurt dışındaki birçok havalimanında da benzer ölçekte ücret uygulaması yapılmaktadır.”
Doğrudur, başka ülkelerde de vardır böyle bir uygulama. Ben işin orasında değilim. İstenen meblağ makul mu değil mi, orasında da değilim şu an. Şurasındayım: 100 TL veya 110 TL değil de 20 avro diyen devlet, TL’ye güvenmesini ve elindeki dövizi bozdurmasını istediği vatandaşa resmen nanik yapıyor. ‘Ben devlet olarak Türk Lirasına güvenmiyorum, iş yaptırdığım şirketlerin de güvenmesini beklemiyorum, ama sen vatandaş olarak güveneceksin!’ demektir bu.
Erdoğan’ın çağrısına uyup dövizini bozdur, sonra havaalanında “20 avro hizmet bedeli lütfen” desinler…
O “lütfen” de “sivuple” olsun bari!
GÜLEN’İN İADESİ
CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, bir televizyon programında “Amerikalar beni aradı, Fethullah Gülen’in iadesi için usulüne uygun bir başvuru yapılmadığını söylediler. Buradan Sayın Cumhurbaşkanına soruyorum: Fethullah Gülen’in iadesi için usulüne uygun bir başvuru yapılmış mı?’’ dedi ya…
Şimdi Adalet Bakanlığı -dedikodunun önüne geçmek için- o başvuru belgelerini CHP’lilerin dikkatine sunuyor. CHP’den bir heyet, bakanlıkta o belgeleri inceliyor. İyi güzel de, Gülen’in Türkiye’ye iade edilmemesinin böyle bir usul sorunundan kaynaklanmış olabileceğine sahiden ihtimal veriyor mu CHP’liler?
Bence komik.
‘YANMIŞIZ BİZ’
Yine bir televizyon programı… Bu sefer İYİ Parti’nin lideri ve cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener konuşuyor. Önce, hakkındaki FETÖ’cü iddiasına ilişkin olarak “Siyasetçi kılıklı adamlar dedikodu yaptılar” diyor. Sonra kendisi başlıyor dedikoduya: “Mesela benim bir bilgim var S-400’lerle ilgili. Bir duyum şeklinde. Umarım doğru değildir. Yani büyük bir güvensizlik neticesinde sarayın korunması için alındığına dair bir duyum var… Şimdi eğer bunlar dış politikada, bu tür konular dış misyonlarda bu manada doğru veya eğri konuşuluyor ise yanmışız biz.”
Kim konuşuyor, hangi misyonda konuşuyor? Bilmiyoruz. Duymuş işte!
Konuşuluyorsa konuşuluyor, niye yanmışız ki biz? Onu da bilmiyoruz. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi 15 Temmuz’da bütün dünyanın gözü önünde hava saldırısına uğramamış gibi, “büyük bir güvensizlik”ten ötürü yakıcı bir mahcubiyet duymamızı mı telkin ediyor Akşener? Anlaşılır şey değil.
S-400 sisteminin sadece Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne yönelik bir hava / füze saldırısı halinde çalıştırılması, ülkemizi hedef alan başka hava / füze saldırılarını def etmek için kullanılmaması tabii ki düşünülemez. Bu bir yana… Devletin merkezi olan Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni korumaya mahsus ayrı bir savunma sistemi de satın alınacak olsa ve el alem bunu konuşsa, yanmamız mı gerekir?
Ne münasebet efendim?
15 Temmuz’da o köpekleri Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne saldırtanlar yansın!