Türkiye’de seçimlerden başka konuşulan ne var ki? Oysa biz burada sandık, oy, iktidar, muhalefet, enflasyon, ikinci tur, soğan fiyatı konuşurken dünyada başka şeyler oluyor. Yoğun gündemi takibe mola vermek için bir kaçamak yapmak isterseniz buyurun başlayalım...
Yapay zekayı (AI) kullanıyoruz, hatta zaman zaman seviyoruz ve biraz da ürküyoruz; peki ya kontrolden çıkarsa? MIT Technology Review’da geniş bir makale vardı. Bazı detayları da oradan referans alarak anlatmaya çalışayım. Google geçen hafta, kullandığı üretken yapay zekaya yeni özellikler eklediğini açıkladı. Üretken yapay zeka, teknolojiyi takip edenlerin de yakından bildiği gibi basit işlemlerden, bağlamlardan içerik oluşturan yapay zeka olarak özetlenebilir. Bu yeni teknoloji ile içerik, görsel, videodan 3D nesnelere kadar pek çok şey üretilebiliyor.
Google her yıl yazılım geliştiricilerine yönelik yaptığı I/O konferansında Google dokümanlardan kodlamaya hatta çevrimiçi aramaya kadar hemen hemen tüm ürünlerine yapay zeka yerleştirmeyi düşündüğünü açıkladı. Bu gelişme teknoloji dünyasında çok önemli görülüyor. Google’ın dünya çapındaki milyarlarca kullanıcısı metin oluştururken, kod yazarken bu yapay zekaya erişebilecek.
MIT Technology Review’un baş editörü Mat Honan diyor ki, “Yapay zeka artık Google’ın temel ürünü.” Ancak işlerin ters gitmesinin an meselesi olduğunu düşünenler de var. İddialara göre Google yapay zeka modelleriyle ilgili sorunların çoğunu çözemedi. Saldırılara karşı savunmasız olan bu yeni yapay zeka araçlarının dezenformasyon, istenmeyen e posta, dolandırıcılık gibi amaçlarla kullanılmalarını engelleyen çok az şey var.
Yıllardır konuşuluyor olsa da yapay zeka büyük ölçüde düzenlemelerden bağımsız bir mecrada çalışıyor. Ortak düşünce bu akıllı arkadaşlara bir ayar çekmek!
ABD’de bu yetenekli AI araçlarını kontrol altında tutmanın yolları aranıyor. ChatGPT’nin geliştiricisi OpenAI’nin CEO’su Sam Altman, geride bıraktığımız haftada ABD senatosu komitesi önünde ifade verdi ve olası tehlikelere karşı hükümetle birlikte çalışmak istediğini açıkça ifade etti.
Aslında durum öyle bir hale geldi ki, teknolojiyle ilgilenmeyenler dahi yapay zekanın gelişiminden etkilenmeme şansına sahip değil. Düşünün ABD senatosu bile sık karşılaşılmayan bir karara imza attı bu konuda. Demokratlar da Cumhuriyetçiler de yapay zeka şirketlerine lisans verecek yeni bir kurumun oluşturulması gerektiği konusunda hemfikir.
Sam Altman da (artık ne kadar gerçek fikri bilinmez), yapay zeka şirketlerine bazı regülasyonlar getirecek bir kurumun olması gerektiğini GPT-5’in (GPT-4 geçen ay piyasaya sürülmüştü) geliştirilmesini erteleyeceklerini duyurdu. Sam Alman yapay zekanın bazı işlerin yerini alabileceğini net bir şekilde söylese de asıl endişesinin demokrasiye olan potansiyel etkisi olduğunu vurguladı. ABD’deki 2024 başkanlık seçiminde yapay zekanın büyük bir tehdit olduğu son haftalarda sıkça konuşulan bir konu.
ChatGPT’yi hayatımıza sokan Altman’ın sözleri manidar: “Yapay zeka dil modellerinin en önemli yetenekleri birebir etkileşimlerde dezenformasyon yapabilme, manipüle etme ve ikna etme. Bu modellerin daha iyi hale gelmesi durumunda bunun endişe vereceğini söylemek mümkün. Bu teknoloji ters giderse hayli ters gidebilir.” Şimdi insan diyor ki arkadaş bu senin ürünün, tehlikeleri bu kadar fazlaysa ne diye ha bire daha akıllı bir hale getirmek için uğraşıyorsun. İlginç!
Avrupa’da da AI yasası üzerine çalışmalar yapılıyor. Avrupa Parlamentosu üyeleri geçen hafta halka açık yerlerde yüz tanıma teknolojisinin yasaklanması çağrısında bulundu ve bu konuyla ilgili bir yönetmelik taslağını imzaladı. AB üretken yapay zekayı kısıtlamak için daha fazla kural oluşturmaya çalışsa da bu kuralları uygulamaktan çok uzak olduğu konuşuluyor.
Microsoft’un baş ekonomisti Michael Schwarz, yapay zekaya düzenleme getirmeden önce ‘önemli bir zarar’ gelene kadar beklemek gerektiğinin iddia etti; “Asıl sonunun ne olduğunu görmek için en azından biraz zarar görmeliyiz.” Bu zararın ne olduğu öylesine muallak bir konu ki, yapay zekanın ürettiği sahte haberler, görüntüler, dolandırıcılıklar gırla gidiyor.
Aslında soru şu: Kim akıllı gerçekten?
BİZ TEKNOLOJİNİN ‘UZAKTAN’ OLANINI SEVERİZ
Yapay zekayı zaman zaman sertçe eleştirsek de teknolojinin nimetleri göz ardı edilmeyecek kadar önemli. Aralarında binlerce kilometre bulunan iki cerrahın robot kullanarak gerçekleştirdiği ameliyatlar, sağlıktaki ilerlemenin nerelere kadar varabileceğini göstermesi açısından önemli.
Aslında bu operasyon pandemi döneminde yapıldı ancak detayları kısa süre önce ortaya çıktı. Ürolog olan Archie Fernando ve plastik cerrah Nadine Hachach-Haram ABD’de farklı hastanelerde çalışan iki doktor.
Hachach-Haram aynı zamanda Proximie adlı küçük bir sağlık teknolojisi girişiminin CEO’su. Şirket, cerrahların uzaktan işbirliği yapmasına olanak veren bir artırılmış gerçeklik platformu geliştirdi. Bu yazılım, cerrahların operasyon sırasında canlı video akışlarını paylaşıp birbirleriyle konuşmalarını sağlıyor. Aynı zamanda ekran görüntüsü paylaşıp, paylaşılan ekranda çizim yapılabiliyor. Bu sistemi ilk kullananlar arasında Gazze ve Beyrut’tan iki doktor var. 18 yaşındaki bir genç patlamamış bir bombayı sökmeye çalışırken elini yaralamıştı. Yerel cerrahlar altı kez bu genci ameliyat etmiş ancak başarısız olmuşlardı. Genç, İsrail ablukası nedeniyle yurtdışına çıkamıyordu. Beyrut’taki bir travma cerrahı yerel doktora Proximie yazılımı sayesinde yardım etti. Ameliyatın sistemin ilk sınavlarından biriydi ve başarılı oldu.
Bu gelişmeden bir yıl sonra pandemi başlayana kadar Proximie, 30’dan fazla ülkede 1200 ameliyatta kullanılmıştı. Kovid-19 pandemisinde ise hayat kurtaran bir yöntem oldu.
Ürolog olan Archie Fernando pandemi döneminde acil ve karmaşık bir prosedürü uygulayabilmek için Proximie’yi kullanmak istedi. Testis kanseri nedeniyle kemoterapi görmüş olan 31 yaşındaki hastasının bir operasyon geçirmesi gerekiyordu. Hastanın vücudunda, en büyük iki kan damarının bulunduğu karnında beş santimlik bir tümör vardı bu da cerrahi operasyonu zorluyordu. Normal şartlarda hastanın açık ameliyat olması daha doğruydu ancak, pandeminin zirve yaptığı dönemde yoğun bakımdaki iki haftalık bir iyileşme süreci sıkıntılı bir durumdu.
Daha güvenilir olan alternatif yöntem ise ‘minimal invaziv’di (cerrahi uygulamalarda çok küçük kesiler açarak cerrahi uygulamanın yapılması) ancak Fernando’nun bu prosedürde yeterli deneyimi yoktu. Fernando Proximie ile Seattle’da bu konuda uzman olan Jim Porter’ın rehberliğinde ameliyatı yapmaya karar verdi.
Doktor koruyucu ekipmanlarını giyerek, hastadan iki metre uzakta bulunan cerrahi robotun başına geçti. Robotta hastanın içini görmesine olanak tanıyan ucunda mini kamera bulunan bir tüp de bulunuyordu. Seattle’daki evinde oturan Jim Porter, dizüstü bilgisayarında tam olarak aynı görüntüye erişebiliyordu. Porter anatomik parçaları belirlemek için artırılmış gerçekliği kullandı, doğru kesilerin yapılabilmesi için gereken yerleri belirledi ve beş saatlik operasyonda Fernando’ya eşlik etti. Sonuç gayet başarılıydı.
Şu anda Proximie kullanılan cerrahi operasyonların yüzde 95’inde cerrahların daha sonra eğitim ve bilgilendirme amacıyla kullanabilecekleri görüntüler sistemin çevrimiçi kitaplığına ekleniyor. Sistemde 20 binden fazla video var.
Geleceğin güzel tarafları da olacak galiba...
DAHA DA SICAK OLACAK!
Biz siyaset içinde boğulmuşken dünyada pek çok şey oluyor dedik ya, belki de en önemlilerinden biri iklim değişikliği. Bu köşeyi okuyanlar bilir, The Conversations yakından takip ettiğim bir platform. Ufuk açıcı yazılar var. Geçen hafta dikkatimi çeken en önemlilerinden birini Melbourne Üniversitesi İklim Bilimi Öğretim Üyeleri’nden Andrew Kral kaleme almıştı.
Bilim insanına göre küresel ısınma 2028’e kadar rekor bir sıcaklık getirecek. Bu muhtemelen 1,5 derecenin üzerindeki ilk limit olacak!
Aslında bu bir kehanet falan değil. Dünya Meteoroloji Örgütü’nün yeni raporu endişe verici. Önümüzdeki beş yıl içindeki bir yıl neredeyse kaydedilen en sıcak yıl olacak. Tek bir yılda eşik geçilecek.
Küresel Yıllık İklim Güncellemesi olarak bilinen rapora göre sera gazı emisyonlarını net sıfıra indirmeyi başaramazsak gittikçe kötüleşen ısı kayıtlarında rekor kaçınılmaz.
Önümüzdeki beş yıl içinde böylesine bir kasvetli hava öngören durumun nedeni küresel ısınma eğiliminin dışında beklenen bir El Nino. Bu iki durum ısınma rekorunu neredeyse kaçınılmaz bir hale getiriyor.
Dünya Meteoroloji Örgütü’nün güncellemesi önümüzdeki beş yıldan ‘en az’ birinin kaydedilen en sıcak yıl olma ihtimalinin yüzde 98 olduğunu gösteriyor. 1,5 derece eşiğinin geçme olasılığı yüzde 32.
İnsan kaynaklı sera gazı emisyonları 19. yüzyılın sonlarından bu yana küresel ortalama sıcaklıkları şimdiden 1 dereceden biraz fazla artırdı. Sıcaklıklar artık her on yılda yaklaşık 0,2 derece artıyor. Bir yüz yıldan daha fazla küresel ortalama sıcaklık verisine sahibiz. Aslında bu bilgi küresel ısınmaya karşı etkin bir mücadele göstermek için önemli bir kaynak ama öyle olmuyor. Bunun yerine dünyayı daha fazla ısıttığımız için küresel düzeyde ısı rekorları kırılıyor. İklim üzerindeki insan etkisi, sıcaklıkların en büyük sorumlusu.
Mevcut küresel rekor sıcaklık 2006 yılında yaşandı. O yılın başında meydana gelen büyük bir El Nino olayı, küresel ortalama sıcaklığı yükseltti. El Nino, orta ve doğu Pasifik’in büyük bölümünde normalden daha sıcak olan denizlerle ilişkilendiriliyor.
El Nino koşulları Pasifik’te oluşmaya başlıyor. İklim uzmanları El Nino’nun bu Haziran ve Temmuz aylarında etkili olacağını iddia ediyor.
Biz nereye gidiyoruz acaba...