Beş temadan biri ‘Olduğun gibi kabul edilmek.’ Pandemi ile birlikte insanlar kim olduklarını, kendileri için neyin önemli olduğunu sorgulamaya başladı. Bağımsızlık isteği arttı. Rapora göre, daha derin ilişkiler, yeni olasılıklara açık olma, güçlü bir maneviyat duygusu eşliğinde travma sonrası büyüme çağı şekilleniyor. Profesyonel ve özel hayat birbirine karışırken, insanlar zamanlarını ve dikkatlerini nasıl ve nerede harcadıkları konusunda daha hassas davranıyor. 2021 yılının ortalarında küresel ekonomiler yeniden canlandığında şirketlerin çalışanlara ihtiyacı arttı. Ancak daha önceki bir yazıda anlattığım gibi karantina sürecinde değişen yeni öncelikler nedeniyle büyük bir istifa dalgası yaşandı. Teknoloji sayesinde hobilerini, yeteneklerini, hayallerini işe dönüştürenlerin sayısı giderek arttı. “Ben ‘biz’in üzerindeyim” zihniyeti yükselirken bu yeni tercihlerin geleneksel istihdam üzerinde doğrudan bir etkiye sahip olduğu görülüyor. Kuruluşların, insanların yaşam tarzındaki değişikliği anlayıp bunlara yanıt vermesi bekleniyor...
‘AZ’, ‘KAYIP’ ANLAMINA GELMİYOR!
Rapordaki bir diğer tema, ‘Bolluğun sonu.’ Pandemi başında yüz milyonlarca insan boş market rafları, artan enerji faturaları ve eksilen günlük hizmetlerle kıtlık yaşamanın nasıl bir şey olduğuna tanıklık etti. Asgari bir çabayla hemen hemen her istediğini elde edenler için bu durum şok etkisi yarattı. Pandemideki tam kapanmada tedarik zincirinin kırılması, Süveyş kanalında karaya oturan ve uluslararası ticareti büyük ölçüde etkileyen gemi, birçok ülkede yaşanan tır şoförü eksikliği, çip kıtlığı vb. sıkıntılar, erişimi en kolay olan ürünlerin bile bulunmasını zorlaştırdı. Tedarik zinciri sorunu geçici bir zorluk olsa da etkisinin devam etmesi ve özellikle çevre ile ilgili düşüncelerde bir değişime kapı açması bekleniyor. Artık görmezden gelmenin imkansız olduğu iklim değişikliği nedeniyle yaşanan, mevsimsel olmayan seller, yıkıcı orman yangınları nedeniyle insanlar tüketim alışkanlıklarının gezegen üzerindeki etkisini anlamaya başladı. Rapora göre sürdürülebilirlik amacıyla eşya, giysi, ayakkabı alma konusunda isteksiz olanların sayısı gün geçtikçe artıyor. Önümüzdeki süreçte sürdürülebilir ürünler ve fiyat dengesiyle tüketiciyi etkileyebilen markalar ayakta kalacak. Birçok müşteri satın alma kararı verirken ailelerinin temel gereksinimleriyle gezegenin iyiliği arasındaki dengeye göre karar verecek.
Bolluk düşüncesini ele alırken ‘az’ın ‘kayıp’ anlamına gelmediğini anlamamız gerekmiyor. Bugüne kadarki ‘bolluk’ ayarını yeniden düşünmek yeter. Bu bize uyar, trendy olabiliriz yani merak etmeyin!
İNTERNETİN RÖNESANSI; METAVERSE!
Üçüncü tema teknolojideki beklentiler... Metaverse artık gündelik lügatımıza girmeye hazır. Bu kavram internetin sunduklarının çok daha ötesinde bir deneyim vadediyor. Fiziksel ve dijital dünyanın birleşimi olarak özetlenebilecek Metaverse, internette yeni bir devrim.
Şimdilik oyun platformlarında emekleme aşamasında olsa da gerçek potansiyeli henüz görülmedi. 3D, artırılmış gerçeklik (AR) ve sanal gerçekliğin (VR) bir arada olduğu metaverse, yeni bir kültürel çağın temellerini oluşturuyor. Markaların, şirketlerin metaverse’ün sunduklarını kullanmaktan başka şansı yok gibi görünüyor.
Metaverse, insanlara ve markalara etkileşim kurmak, yaratmak, tüketmek ve kazanmak için yeni bir alan sunuyor. Gerçek potansiyeli henüz görülmedi ancak yeni bir kültürel evrimi başlatma gücü yüksek! Burada başarıyı yakalamak, markaların bu yeni dünyada müşterilerini anlamalarına bağlı olacak. Rapora göre henüz cevaplanmamış sorular olsa da metaverse tek boynuzlu atlardan, ejderhalardan ve bilumum fantastik ögelerden oluşan dünyalara dalmak değil, gerçek hayatın bir uzantısı olan sanal alemde paralel bir yaşam sürmek...
Henüz hiç kimse metaverse’ün nasıl bir evrim geçireceğini tam olarak kestiremiyor. Büyük bir patlama yapabilir, farklı bir şeye dönüşebilir ya da başarısız olabilir. Ancak yine de 1900’lü yıllardan 1930’lara kültürün başkenti olan Viyana, Rönesans’ın başladığı Floransa örneğindeki gibi internette yeni bir çağın başladığını söylemek pek de abartılı bir yorum değil gibi görünüyor. Metaverse’ün geleceğini izlemek heyecan verici olacak.
‘NE KADAR DOĞRU?’
Bir soru sorup yanıtını hemen almak gündelik yaşamımızın bir parçası. Google hayatımıza gireli 24 yıl oldu. Bir tuşa dokunarak ya da sesli bir soru sorup cevabını anında almaya alıştık. Ancak aldığımız yanıtlara ne kadar güveniyoruz? İnsanlar giderek doğru cevabı alıp almadıkları konusunda daha şüpheli.
Sosyal medyadaki dezenformasyon da göz önüne alındığında şüphelenmekte pek de haksız değiliz. Bilgiye ulaşmada şüphecilik alışveriş deneyiminde de karşımıza çıkıyor. Online alışveriş yapanların 10’da 9’u karar verirken daha fazla bilgiye ihtiyaç duyduğunu söylüyor. 2022 yılında Tüketiciye doğru bilgi veren firmalar öne çıkacak!
Pandemi her ülkede ruh sağlığına zarar verdi. ‘İlgilenilme’ arzusu, özen ve şefkat beklentisi insani bir ihtiyaç ancak günümüzde daha da değerli oldu. Müşterilerine özen gösteren, önem verdiğini hissettiren markalar kazanacak!
1,5 TRİLYON DOLARLIK PAZAR
2022’nin dijital trendleriyle ilgili bir başka çalışma daha var. Sosyal medyada gizlilik, kalite ve algoritma düzenlemeleri öne çıkacak. Platformlar gizlilik ve içerik kalitesine odaklanacak. Muhtemelen bu yılın sonuna kadar tüm büyük sosyal medya platformları gizlilik politikalarını güncellemiş olacak. Kısa videoların artan popülerliği Instagram ve TikTok’un 2022’deki reklamlarında artışa tanık olacak gibi görünüyor.
Kullanıcıların sanal ortamda etkileşim kurduğu, sosyalleştiği, içeriklere ulaştığı, blockchain ve kripto para biriminin kullanıldığı günler kapıda. 2021 yılında NFT’nin geçici bir hevesten öte yeni bir ekonomiye evrildiğini gördük. 2022 yılında daha da büyük ticari bir konu olarak hayatımızda olacak, üç yıl içinde 1,5 trilyon dolarlık bir pazar beklentisi var.
Gıda ve insan kaynakları hizmetlerinde yapay zekanın yükselişine tanıklık edeceğiz. Şirketler şimdiden iş başvurularını değerlendirmek için yapay zekayı kullanmaya başladı. Hamburger yapan robotlar birer şefe dönüşebilecek mi bilinmez ama sektörde yan rollerden ana karaktere dönüşmeleri an meselesi.
5G ve Wi-Fi 6’nın sunduğu internet hızı, dünyanın yeni dijital trendlerini benimsemesini kolaylaştıracak. ‘Hızdan daha fazlası’ olarak kabul edilen bu yenilikler hibrit çalışma sistemini de kolaylaştıracak.
Dünya Ekonomik Forumu’na göre, yeni meslekler 2022 yılında kurumsal çalışanların yüzde 27’sini oluşturacak. İnsanlar, bilgisayarlar ve algoritmalar arasındaki iş bölümündeki değişim 75 milyon açık pozisyonu ortadan kaldırdı ama 133 milyon yeni iş olanağı yaratma potansiyeline sahip. Veri analistleri, yazılımcılar, e ticaret ve sosyal medya uzmanları talep görmeye devam edecek. Müşteri hizmetleri, inovasyon yönetimi gibi birçok ‘insan’ işinin artması bekleniyor. Dolayısıyla yapay zekanın insanlar için daha fazla istihdam yarattığına da tanık olacağız.
ANNEANNEMİN BİR TARİFİ VARDI ÖLÇÜLERİ TAM KIVAMINDAYDI
Laboratuvarda oluşturulmuş gibi görünen deneysel yemekleri, füzyon mutfakları sevenler masaları toplayın! Ata yemeklerine geri dönüyoruz. X kuşağı ve baby boomerslar bu yıl köklerini kucaklayacak. ‘Ancestral (Atasal)’ adı verilen bu kavram giderek yükseliyor. İnternet kullanıcıların çoğu büyükanne ve büyükbabalarının yediği geleneksel yemeklerin tariflerini arıyor. Daha spesifik bir bilgi vermek gerekirse geleneksel Norveç, Filipin, Rus, Güney Afrika ve Arap yemeklerinin tariflerinin internet arama hacimleri yüzde 120 ile yüzde 150 arasında arttı.
Atalarımızın test edilmiş, onaylanmış yeme alışkanlıklarına geri dönmek daha sürdürülebilir bir diyet geleceğinin yolunu açabilir. Hindistan’dan Amazonlara kadar pek çok halk yemeklerin ilacımız olduğuna inanıyor. Güney Amerika’da Amazon diyeti dünyanın en iyi beslenme alışkanlıklarından biri olarak kabul ediliyor. Bolivyalı Tsimane halkının dünyada en sağlıklı kalbe sahip insanlardan oluştuğu biliniyor. Bu halkın tansiyon problemi de neredeyse yok. Bu halkı günlük enerjilerinin yüzde 72’sini karbonhidrattan, yüzde 14’ünü sağlıklı yağlardan, yüzde 14’ünü de proteinden sağlıyor. Ortalama günlük adım sayısı 15 bin. Günlük sıvı alımları da ortalama 4.5 litre. Bir tür tatlı patates olan manyok kökü, bir çeşit muz olan plantain ile orman meyveleri ve kabuklu yemişler de bu halkın tükettiği yiyecekler arasında. Balık ve av hayvanları da en önemli protein kaynakları.
Geleneksel köklerine bağlılığıyla bilinen Japonlar da Washoku olarak bilinen yüzlerce yıllık geleneksel Japon diyetinden vazgeçmiyor. Bu diyette balık, soya ürünleri, pirinç, sebze ve çay tüketiliyor. Kırmızı et ve aşırı işlenmiş gıdalar Japonların beslenme alışkanlıkları arasında yok! Tüm bunlara bakınca geleneksel beslenme alışkanlıklarının devam ettiği bölgelerin en uzun yaşam beklentisine sahip olmaları da pek şaşırtıcı değil...
Bu eğilimi keşfeden gıda sektörü de boş durmuyor tabi. Hindistan’da yetiştirilen bir baklagil olan mung fasulyesinden yapılan yumurta, Endonezya’da fermente soya fasulyesinden yapılan tempeh, Japon mantarı Koji, Ayurveda kültüründe süper gıda kabul edilen nilüfer tohumundan yapılan atıştırmalıklar Batı kültürünün yeme alışkanlıklarına girdi bile.
Bu yarışa katılmak için elimizi korkak alıştırmayalım. Bulgur herlesi, fakir kellesi, cennet künkü, kiraz tuzlaması ve daha nice geleneksel tarif için internette tur atalım.