İstanbul’da yaşayıp taksiye binen hemen herkes “şoför değişim saati oraya gidemem” benzeri bir cümleyi mutlaka duymuştur. Malum İstanbul’da taksi bulmak yolda para bulmaktan daha zor olabiliyor. Gerçi haklarını teslim etmek lazım, taksimetre açılış ücretlerine yapılan son zamdan sonra biraz daha kolay taksi bulunuyor. Öyle ya da böyle özellikle İstanbul’da taksi bir mesele...
San Francisco’da yaşayanların taksilerle yeni ve daha farklı bir sınavı var; sürücüsüz taksiler şehrin sokaklarında fink atıyor. Son haftalarda şehirde taksilerin durumuyla ilgili haberleri okuduğumda fil tarihindeki bir diziyi hatırlıyorum; San Francisco Sokakları... Cinayet masasından iki dedektifin maceralarını çocukluğumda izlediğimi hatırlıyorum, şehrin ünlü yokuşlarındaki kovalamacalar pek bir heyecanlıydı. Uzun yıllar sonra kısa bir dönem San Francisco’da yaşayıp dizinin aslında Kanada’da çekildiğini öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Konumu, köprüleri ve de yokuşlarıyla İstanbul’a benzettiğim bu şehirdeki uygulama bizim buralara gelir mi bilemem ama teknoloji her zaman bizi alışılmadık tartışmaların ortasında bırakıyor.
Bazı aktivistler sert direnişlerle durumu boykot ediyor. Sosyal medyada viral olan ‘kuka eylemleri’ en ilginçlerinden biriydi. Aktivistler otomobillerin kaportalarına kuka koyup görüş açılarını kapatıp araçları devre dışı bırakmayı başarıyor.
825 bin nüfuslu şehir tüm tartışmalara rağmen sürücüsüz otomobillerin test alanı durumunda. Teknoloji ve otomobil endüstrilerinin otonom sürüş teknolojisine yatırdığı milyarlarca dolarlık yatırım karşılığını alacak mı? Hangi sorunlar yaşanacak? Halk buna hazır mı? Pek çok filme sahne olan şehri şimdi de bu senaryoyla izliyoruz. Farklı gruplar da otonom taksi şirketlerinin önünde sürekli gösteri halinde. Otonom araçların ardındaki yapay zekanın işlerini ellerinden almasından endişe eden taksi şoförleri başı çekiyor.
Google’ın çatı şirketi Alphabet’in desteklediği iki şirket Cruise ve Wayno’nun sürücüsüz taksileri filmin ana karakterleri. Yolcular bu taksileri kullanabiliyor. Şirketler otonom teknolojilerini geliştirmek, sorunları tespit etmek için bu taksileri yolcu olmadan da çalıştırıyor. Şu ana kadar ciddi bir kaza ya da yaralanmaya neden olmasalar da ufak tefek sorunlar yaşanabiliyor. Bugüne kadar otomobillerin beklenmedik bir şekilde durması, yasa dışı dönüşler yapması da dahil olmak üzere 600 kadar olay belgelendi. Beklenmedik bir durum ya da kaza karşısında ortalama müdahale süresi Wayno için 10, Cruise için 14 dakika. Şirketlerin yetkilileri kazalarda hiçbir yaralanma olayının yaşanmadığını, her çarpışmanın kural ihlali ve insan hatasından kaynaklandığını iddia ediyor.
San Francisco tuhaf bir dönemeçte. Şehir bir yandan dünyada önemli bir yeniliğin öncüsü olmak istiyor ancak halkın tamamını ikna edebilmiş değil. Sürücüsüz taksi şirketleri de araçlarının güvenli olduğu konusunda ısrarlı. Yollardaki gelecekleri ve başka ülkelere yayılıp yayılmayacakları San Franciscoluları ikna edip etmemelerine bağlı.
İstanbul gibi bir megapolde sürücüsüz taksileri ne zaman görürüz bilmiyorum ama bu deneyimi yaşamak istediğimi itiraf edebilirim.
HIZLI YAŞA BİTTİ YAVAŞ YAŞA GELDİ...
Z kuşağı kendisinden önceki kuşakların davranış biçimlerini yerle bir etti. İyi ya da kötü tartışılır ama durum bu. Slow living (yavaş yaşam) bu kuşak arasında son birkaç yılın yükselen trendi. Bu kuşak hiçbir şeye vakti olmayan, sürekli ne kadar meşgul olduğunu anlatan, hızlı yaşayan kuşağa elveda dedi.
Yavaş yaşam, hayata bilinçli bir yaklaşımı anlatıyor. Bu yaşamı tercih edenler her anın kıymetini anlamak, hayatta önemli şeylere öncelik vermek gibi kavramları benimsiyor. İronik olarak daha bilinçli yaşama kavramı sosyal medya sayesinde ana akım popülerliğe ulaşmış olsa da yüzyıllardır birçok kültürde ‘yavaş yaşam’ teşvik ediliyor.
Fikir basit, takviminizi iş ve sosyal işlevlerle doldurmamak, boş zamanları artırmak, doğada daha fazla zaman geçirmek, daha fazla kitap okumak vs.
Yavaş yaşam başlığı içeren videolar milyonlarca kez izleniyor, bu konuda kılavuzluk eden kitaplar yok satıyor. “Ay çok yoğunum, beş dakika boş vaktim yok” cümlelerini kullananlar da artık fazlasıyla demode olarak kabul ediliyor.
Şahsen bu Cumartesi günü boş boş oturup bu trendi uygularım.
ŞİFA OLSUN!
Kimi geleneksel tıp diyor, kimi alternatif tıp, kimi de tamamlayıcı tıp. Öyle ya da böyle ayurveda, akupunktur, hacamat gibi birçok uygulama sağlık arayan milyonlarca kişinin başvurduğu yöntemler. Geleneksel tıp uygulayıcıları ve kullanıcıları Dünya Sağlık Örgütü’nü (DSÖ) yıllardır verileri incelemesi ve izlemesi için zorluyordu. DSÖ bu uygulamaları daha güvenli ve standart hale getirmek için ilk kez bir zirve düzenledi. DSÖ’nün Ağustos ayında Hindistan’ın Gujarat kentinde düzenlediği Geleneksel Tıp Zirvesi’nde bu uygulamaları daha güvenli hale getirmek için neler yapılabileceği tartışıldı.
Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 80’i soğuk algınlığında hatta kemik kırıklarında ilk durak olarak hastaneye gitmiyor. Büyük bir kısmı yakınlarında hastane olmadığı ya da maddi güçleri elvermediğinden bu yolu tercih ediyor. Bunun yerine dünya çapındaki kültürlerin binlerce yıldır kullandığı geleneksel tıbba başvuruluyor. En çok tercih edilen geleneksel tıp uygulamaları bitkisel ilaçlar, akupuktur, Çin menşeili bir masaj türü olan ayurveda, zihin, beden ve ruhu dengelediği iddia edilen Unani.
88 DSÖ üyesi ülkeden sağlık politika yapıcıları, geleneksel tıp uygulayıcıları, uluslararası kuruluşları, akademisyenleri bir araya getiren zirvede, bilimsel kanıtlar ve veriler incelendi.
Etiyopyalı bir mikrobiyolog olan DSÖ Genel Direktörü Tedros Adhonam Ghebreyesus’un açılış konuşması, örgütün bu konuya yaklaşımını anlatıyordu: “Tarih boyunca tüm ülkelerde ve kültürlerde insanlar geleneksel şifacıları, ilaçları ve eski tıbbi bilgileri kullandı. Şimdi de tüm ülkeleri geleneksel ve tamamlayıcı tıbbı kendi ulusal sağlık hizmetlerine en iyi nasıl entegre edebileceklerini araştırmaya davet ediyoruz.” Zirvede konuşulan uygulamalar arasında akupunktur başı çekti çünkü o ülkeler arasında en yaygın kullanılan tıp uygulaması. 113 DSÖ üye devleti, halklarının akupunktur kullandığını belirtiyor. DSÖ 2021’de akupunktur uygulamalarına yönelik standartlaştırılmış kriterler getirip bir kılavuz yayınlamıştı. Şimdi amaç diğer geleneksel tıp türleri için de standartlar belirlemek.
Zirveye katılanlar geleneksel tıbbın etkinliği ve güvenirliliği konusunda daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulduğu konusunda hemfikir. Çünkü bazı tedaviler sağlık risklerini de beraberinde getirebiliyor. Yine de milyarlarca insanın modern tıp yerine geleneksel tıbbı tercih ettiği bir dünyada DSÖ’nün çabası önemli.