Sera Yatırımcıları ve Üreticileri Birliği Başkanı Müslüm Yanmaz, geçen hafta Bloomberg HT kanalında katıldığı bir programda, artan maliyetler ve enerji kriziyle mücadele eden Avrupa’da üretimin sekteye uğraması nedeniyle artan ihracat talebinin domates fiyatlarını bu kış 50 TL’ye çıkaracağını söyledi. Şu cümlesi çarpıcıydı: “Yüzde 238 artan bir enerji, yüzde 250 artan gübre maliyetiyle, bizim bu yıl 50 TL’nin altına domates satmamamız gerekiyor. Aralık-Nisan ayında dünyada domates yok... Kış ayları geldiğinde domates fiyatları yüzünden herkes ayağa kalkacak...”
Online alışverişlerde indirim kuponu veren picodi.com sitesinin verilerine göre meyve ve sebze fiyatlarının en çok arttığı ülke Türkiye. Sitenin verilerine göre Türkiye’de meyve ve sebze fiyatları son yedi ayda ortalama yüzde 72,2 arttı. Domates yüzde 121 artış ile zirvede! Belarus ve Rusya yüzde 33,4 ve yüzde 27,3 ile bizi geriden takip ediyor!
Domatesin son aylardaki ‘talihsiz’ kaderinin dünyadaki pek çok ülke için de iç açıcı olmayan sonuçları olacak gibi görünüyor. Hindistan ciddi bir domates kıtlığı yaşıyor, Pakistan yaşanan sel felaketinden sonra Afganistan ve İran’dan domates ithal etmeye başladı.
ABD’de son günlerde domatesten yapılan sosların kriz yaratacağı konuşuluyor. Sorun ABD’de son 1200 yılın en kötü kuraklığının yaşanıyor olması. Dünyadaki domatesin dörtte birinin yetiştirildiği Kaliforniya’da durum vahim. Kaliforniya Domates Yetiştiricileri Birliği Başkanı Mike Montna “Umutsuzca yağmura ihtiyacımız var. Piyasa talebini karşılamaya devam edecek stoklarımız tükenmek üzere...” ABD’liler domatesten yapılan soslara gelen yüzde 14,2’lik zamlara tepkili. Buyursunlar bizdeki zamlara bir bakıp şükretsinler bence! Antalya’daki bir arkadaşım, bir domates üreticisinden gelecek yılın mahsullerini İspanya’ya kilosu 2,5 euro’ya sattıklarını öğrenmiş. Bunu duyunca bende hiç moral kalmadı.
SEN FAKİRSİN 'DOMATES' YE!
Salatası, salçası derken domates ‘kırmızı çizgim’ olduğundan taktım biraz bu mevzuya. Hayır yani kilosu 50 TL’ye almak da mümkün değil. Hani bir dönem sebzeyi meyveyi taneyle alan Avrupalılara şaşırırdık ya, geldiğimiz durumda değil tane ancak yarım alacağız.
Ya da hiç yemeyelim zaten ne zaman geldi ki bu topraklara domates... Şunun şurasında Anadolu’da domatesle ilgili ilk kayıtlar 3. Ahmet dönemine rastlıyor. Damat İbrahim Paşa’nın 1723 yılındaki masraf kayıtlarında ‘domates’ var. Domatesi Osmanlı’ya getiren ilk kişi 1799-1825 yılları arasında Halep’te görev yapan İngiliz konsolos John Baker. Domatesin bizim topraklarda yaygın kullanımı Abdülmecid dönemine denk geliyor. Adı önce frenk elması sonra domates olmuş.
Madem bu kış domatesle uzaktan bakışacağız, bari biraz tarihine uzanalım. Domatesin vahşi türlerinin M.S 700 yıllarında Güney Amerika’da Peru-Ekvator-Bolivya arasında yetiştiği tahmin ediliyor. Kuzeye doğru göç eden yerliler tarafından da Orta Amerika ve Meksika’ya getirildiği kabul ediliyor. Üstelik şimdi pırlanta gibi olan domates o dönemde mısır tarlalarına dadanmış yabani bir otmuş. Zamanla meyvesi büyütülüp tarımı yapılmaya başlanmış. Kolomb Amerika’yı keşfettikten sonra (hoş şu aralar Kolomb’dan önce Vikinglerin keşfettiği tartışılıyor o ayrı) 1500’lü yıllarda Avrupa’ya ulaşmış.
Fransızlar domatese ilk başta ‘pomme d’amour’, İngilizler ‘love apple’ adını vermiş (ikisi de ’aşk elması’ anlamına geliyor. İtalyanlar ise ‘poma d’oro’ yani ‘altın elma’ demiş.
Şimdilerde dünya ne olacak bu domatesin hali diye veryansın etse de bu kırmızı arkadaşın sofralara gelişi pek kolay olmamış. İlk olarak pişirerek ve kızartarak yenmiş pek de lezzetli gelmemiş bu tat. Haa bir de domatesin zengin insanları zehirlemesi olayı söz konusu. Domates asit içeriyor, özellikle de olgunlaşmamış yeşil olanı. Avrupalı zenginler yüksek kurşun içeren kalaylı tabaklardan yemek yediği için bu tabaklarda yiyenlerde zehirlenmeye hatta ölüme neden olmuş. Tahtadan yapılma tabaklarda yemek yiyen fakirlerin başına iş gelmediğinden şimdi elmas değerinde olsa da o zamanlar ‘fakir yiyeceği’ olarak kabul edilmiş.
Domatesin kaderi 1800’lerde değişti. İşte o zamanlar zirveye tırmanmaya başladı. Pizza 1880’lerin sonlarında Napoli çevresinde ‘icat’ edildi. ‘Büyük hamur’ olarak adlandırılan pizza aslında yoksul yiyeceğiydi. Dönemin kralı 1. Umberto ve Kraliçe Margherita, Napoli’deki yazlık saraylarına gelince canları pizza çekmiş. Napolili bir pizza ustası üç çeşit pizza hazırlamış. Bir tanesi de İtalyan bayrağı renklerini taşıyan fesleğen, domates ve mozzarella peyniri... Pizza Margherita işte böyle doğdu. Hala da pizzanın standardı bu üç malzemeyle yapılan olarak kabul ediliyor.
Bir de meşhur domates meyve mi sebze mi tartışmasına değinelim. 1800’lerin sonlarına kadar domates vergiden kaçınmak için meyve olarak sınıflandırıldı. Çünkü sebzelerde yüzde 10 vergi verilmesi gerekiyordu. Günümüzde ise botanikçiler domatesi meyve olarak kabul ediyor.
Domatesin tarihine bakınca zehirli güzel bir bitki, vergiden kaçınan bir meyve, kraliçenin gönlünü çalan bir sos malzemesi görüyoruz özetle. Bundan sonraki macerası nasıl olacak göreceğiz.
Yazıya başladığımdan beri Zeki Müren’in fırtınalar estirdiği dönemde tahtını en fazla zorlayan isimlerden biri olan Adnan Pekak’ın şarkısı dilime dolandı “Domatesin çekirdeği kırmızı, kırmızı. Sen beyaz giy, ben kırmızı...” Fonda bu şarkı çalıyor, aklımda ise pazara doğru yola çıkıp kışa artık ne kadar olursa domates sosu hazırlamak var...
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ 'BULAŞTIRIYOR!'
Üç akademisyen Hawaii Üniversitesi’nden Camilo Mora, aynı üniversiteden Hannah von Hammerstein ve Göteborg Üniversitesi’nden Tristan McKenzie, The Conversation’da ilginç bir makale kaleme aldı. Akademisyenler bulaşıcı hastalıkların daha da kötüleşebileceğini ortaya çıkarmak için 77 bin araştırma taradı. Bulgular iklim değişikliğinin su yoluyla bulaşan yaygın virüslerden veba gibi ölümcül hastalıklara kadar bulaşıcı hastalıkların yüzde 58’inin daha da kötüleşmesine neden olacağını gösteriyor. Farklı bir deyişle 375 insan hastalığından 218’i iklim değişikliğinden etkilenecek. Örneğin seller hepatitin yayılmasına neden olabilir, artan sıcaklıklar sıtma taşıyan sivrisineklerin ömrünü uzatabilir. Kuraklık, hanta virüs taşıyan kemirgenlerin topluluklara yaklaşmasına neden olabilir.
Araştırmalar artan sıcaklıkların virüslerin ısıya karşı daha dirençli hale gelmesine yardımcı olabileceğini ve patojenlerin insan vücudundaki ateşe daha iyi uyum sağlayabileceğini gösteriyor. Daha önce insanlar için patojen olmayan bir mantar olan candida auris’in insanları enfekte etmesi, tedavisi güç bu enfeksiyonların birden fazla kıtada ortaya çıkması artan küresel sıcaklıklarla ilişkilendiriliyor. 2014 yılında kuzey İskandinavya’da yaşanan bir sıcak hava dalgasının ardından İsveç ve Finlandiya’da deniz suyu ve kabuklu deniz ürünlerinde yaşayan vibrio ile enfeksiyonları artmıştı.
Daha pandemiden tamamen çıkmamışken pek tatlı bir konu değil ama küresel sağlık krizlerini önleyebilmek için, iklim değişikliğinin patojenik hastalıkları etkileyebileceği yolları belirleyip önlem almak gerekiyor.
Dönelim makaleye, üç akademisyen artan sera gazı emisyonlarıyla bağlantılı iklimle ilgili 10 tehlikeye odaklanmış. Atmosferik ısınma, sıcak hava dalgaları, kuraklık, orman yangınları, yoğun yağış, sel fırtına, deniz seviyesinin yükselmesi, okyanusların ısınması ve arazi örtüsü değişikliği.
İklim değişikliğinin neden olduğu hastalıklar en çok sivrisinek, yarasa ve kemirgenler tarafından bulaştırılıyor. İklim tehlikesinin türüne bakıldığında atmosferik ısınma (160 hastalık), yoğun yağış (122 hastalık) ve sel (121 hastalık) ile ilişkilendiriliyor.
Tüm bunlar yaşanırken bazı komplocuların “iklim değişikliği bir yalan” diye ortalara çıkması anlaşılır gibi değil.
KADINLAR 'SÜRÜCÜSÜZ' ARAÇLARI SEVMEDİ
Sürücüsüz araçlar hayatımıza girecek, o belli oldu! Kadın sürücüler mi iyi, erkekler mi tartışması yıllardır devam ederken bir de başımıza otonom araçlardaki cinsiyet farklılıkları çıktı. Ardı ardına kadın-erkek sürücüler ve otonom araçlarla ilgili çalışmalar yapılıyor. En yenisi Pew Araştırma Merkezi’nin. Bugüne kadar ortaya çıkan bulgular bu tür araçların güvenliği artıracağını göstermesine rağmen, kadınlar, kendi kendine giden araçların yolları daha güvenli hale getireceği konusunda erkeklerden daha şüpheci. Ankete katılan her 10 kadından sadece 3’ü sürücüsüz arabaların trafik kazalarını ve ölümleri azaltacağını düşünüyor. Erkeklerin yüzde 49’u sürücüsüz araçların kazaları azaltacağına inanıyor. Kadınların sadece yüzde 17’si otonom araçların toplum için iyi bir fikir olduğuna inanırken, erkeklerde bu oran yüzde 37. Çalışmaya katılan kadınların sadece yüzde 27’si şans verildiğinde sürücüsüz bir araca binmek istediklerini söylemiş. Erkekler ise daha meraklı; yüzde 46.
Kadınlar toplu taşımada da otonom araçlara karşı şüpheci; yüzde 51’i bu fikre karşı. Erkeklerde ise bu oran yüzde 35.
Otonom araçlarla ilgili bir başka çalışma da Newcastle Üniversitesi’nde yapıldı. Kadınlar her ne kadar sürücüsüz araçlara meraklı değil gibi görünse de otonom araçlarda şoförlük refleksleri daha iyi. Araştırmaya 33 kadın ve 43 erkek katıldı. Bu 76 sürücü 3. seviye otonom araç kullandı. Bu otomobiller, bilgisayar araca pilotluk yaparken sürücülerin direksiyondan tamamen ayrılarak farklı faaliyetler gerçekleştirmesini sağlıyor ancak zaman zaman kontrolü ele almak gerekebiliyor! Çalışmada, sürücülerden farklı hava koşullarında kontrolü almaları istendi. Daha sonra da devralmanın zamanlaması ve kalitesi ölçüldü. Kadınlar erkeklere kıyasla daha hızlı davranarak kontrolü ele aldı.
On yıllardır devam eden kadın-erkek sürücü farkları yeni bir boyutta devam edecek gibi görünüyor.
ŞİMDİ CEO’LAR DÜŞÜNSÜN!
Kadınlar mı şoförlükte daha iyi erkekler mi tartışmasının dışında malumunuz bir de yöneticilikte kimin daha iyi olduğu tartışılıp duruyor. Ekibe bir yeni isim daha katıldı; yapay zeka!
Çin merkezli oyun şirketi NetDragon Websofut, dünyanın ilk robot CEO’sunu atayan şirket oldu. İnsansı robot tamamen sanal ortamda şirketi yönetecek. Tang Yu isimli yapay zeka, şirketin en kıdemli yöneticisi artık. Tüm operasyon onun sorumluluğunda olacak. Şirketin kurucusu Dr. Dejian Liu, yapay zekanın kurumsal yönetimin geleceği olduğuna inanıyor. Aslında iyi fikir, binlerce dolar maaş istemeyen, kapris yapmayan, duygularını işe karıştırmayan, tatile çıkmayan, transfer tehlikesi olmayan bir yönetici... Kim istemez ki!
Bu arada Tang Yu’nun kadın olduğunu da belirtelim. Haydi bir tartışma da buradan çıksın. CEO’lar kadın mı olmalı, erkek mi, yapay zeka mı? Yapay zeka ise kadın mı, erkek mi olmalı... Bir bu eksikti!