Nükleer bir savaş çıkar mı? Dünyada ‘o’ düğmeye basacak bir çılgın olabilir mi? Nükleer silahlara sahip ülkelerin liderlerinin ara ara “bak kızdırmayın nükleer silahları kullanırım” dediklerini duyuyoruz. Hatırlarsanız Rusya lideri Putin de Rus devletinin varlığının tehlikeye girmesi halinde nükleer silah kullanacaklarını söylemişti.
Nükleer bir felaketi anlatan çok sayıda kitap ve film var. Kısa bir süre önce ABD’de yayınlanan ‘Nükleer Savaş: Bir Senaryo’ Annie Jacobsen’in imzasını taşıyor. Ödüllü bir gazeteci olan Jacobsen’in ‘Pentagon’un beyni’ kitabı Türkçede de yayınlanmıştı.
Annie Jacobsen, kitabı yazmak için düzinelerce uzmanla konuşmuş, ciltler dolusu dosya okumuş ki bu dosyaların bir kısmı gizliliği son yıllarda kaldırılan raporlar.
Kitaptaki rakamlar olası bir nükleer savaş durumunun ne kadar vahim sonuçları olacağını net bir şekilde gösteriyor. Pentagon’a atılacak bir megatonluk bomba, ilk iki dakikada yaklaşık bir milyon insanın ölümüne neden olabilir. Sürecin sonunda milyarlarca kişinin hayatını kaybedeceği tahmin ediliyor. Jacobsen’in kitabına göre dünyanın ‘neredeyse’ sonunun gelmesi 72 dakika sürüyor.
MIT (Massachusetts Institute of Technology) araştırmacılarından, yapay zeka çalışmaları ve podcastleriyle tanınan Lex Fridman YouTube kanalında Annie Jacobsen ile bir söyleşi gerçekleştirdi. Bir saatlik yayında Jacobsen, kitabı için yaptığı araştırmadan çıkan sonuçları anlatıyor.
ABD’nin konuşlandırılmış 1770 nükleer silahı var diyor Jacobsen. Bu silahların bir kısmı 60 saniye gibi kısa bir sürede fırlatılabilecek durumda. Rusya’nın ise bilinen 1674 tane nükleer silahı var. Toplam dokuz ülke 12 binden fazla nükleer silaha sahip.
Annie Jacobsen’in anlattıkları senaryo gibi gözükse de gerçekleşmesi imkansız diyemiyorsunuz. ABD ile Rusya arasında bir nükleer savaş başlarsa 5 milyar kişi ölebilir! Eski savunma bakanları, Stratcom (ABD Stratejik Komutanlığı) komutanları, FEMA (Federal Acil Durum Yönetim Kurumu) direktörü, nükleer mühendisler... Çok sayıda isimle konuşan Jacobsen’e göre hepsinin ortak fikri; nükleer savaş büyük bir çılgınlık.
Pek çok kişi nükleer savaş tehdidini her gün düşünmüyor elbette ancak nükleer komuta ve kontroldeki binlerce insan olası bir durum için her an hazır durumda.
ABD’de ‘uyarı üzerine başlatma’ ve ‘başkanlık otoritesi’ adı verilen iki kavram var. Demokrasilerde bunun imkansız olduğunu düşünebilirsiniz. Yani ne öyle, bir düğmeye basmak yeterli dünyayı cehenneme çevirmek için? Ama ABD’nin başkomutanı yani Başkan nükleer bir savaşı tek bir düğmeye basarak başlatabilir.
Erken uyarı sistemine SBIRS (Uzay tabanlı kızılötesi sistem) adı veriliyor. Bu sistem ABD’nin tüm ‘düşmanlarını’ gözetliyor. Bir ICBM (kıtalararası balistik füze) fırlatıldığı anda saniyeden çok daha kısa bir zamanda tespit edebilecek güçte.
Böyle bir senaryo gerçek hayatta olursa ‘uyarı üzerine başlatma’ adı verilen korkunç kural devreye girecek. Yani bomba hedefe ulaşmadan ABD yanıt olarak nükleer silahları fırlatacak. Bu politikanın bir parçası olarak Başkanın da ‘tuşa basmak’ için altı dakikası var.
Daha çılgın olanı ‘başkanlık otoritesi’ sistemi. Demokrasilerde bu da olmaz dersiniz değil mi? Ama eğer ABD Başkanı iseniz bunu yapmanız mümkün! Üstelik kimseden izin almanıza gerek yok. Başkana böyle bir riskle ilgili bilgi gelirse altı dakika içinde dünyayı cehenneme çevirebilir.
Çılgınlık gibi geliyor ama durum bu…
KİMİN MUTLU OLDUĞUNA RAPORLAR KARAR VERECEK DEĞİL!
Birleşmiş Milletler’in desteğiyle hazırlanan 2024 Dünya Mutluluk Raporu’nun sonucu iki hafta önce açıklanmıştı. Haydi iyiyiz pek çoğunuz okumuştur, Türkiye sekiz sıra yükselip 106’dan 98. sıraya yerleşti. ABD ve Almanya ise biraz mutsuzlaşmış. 15 ve 16. Sıradan 23 ve 24’e gerilemişler.
Finlandiya en mutlu ülkeler sıralamasında yine ilk sırada. Zaten ilk 10 hemen hemen hiçbir yıl değişmiyor.
Şimdi kabul, geniş kapsamlı bir araştırma bu. Ancak pılımızı pırtımızı toplayıp listenin en üst sıralarında yer alan Kuzey Avrupa ülkelerine taşınmadan önce, uzmanların kimin mutlu kimin daha az mutlu olduğunu nasıl tespit ettiklerine göz atmakta fayda var.
Aslında sonuç tek bir soruyla belirleniyor. Çalışmayı yapanlar Cantril Merdiveni adı verilen bir sistem kullanıyor. Soru şu: Lütfen basamakları aşağıda sıfırdan üstte 10’a kadar numaralandırılmış bir merdiven hayal edin. Merdivenin üstü sizin için mümkün olan en iyi hayatı temsil ederken aşağısı en kötü hayatı temsil eder. Şu anda hangi basamakta hissediyorsunuz?
Bir tek bu soru yeterli mi peki?
İskandinavya ve ABD’deki araştırmacılar tarafından hazırlanan yeni bir makaleye göre bu soruda bir kusur var. İnsanlara bir merdiven fotoğrafı gösterip tepede misin, aşağıda mı, hayal et denildiğinde kişinin gerçek mutluluktan çok statülerini dikkate almaları mümkün. Ve bu da sonuçları yanlış değerlendirmenin yolunu açabilir.
Aslına bakarsanız kendileri hayli mutlu ülkeler arasında olan İskandinav ve ABD’li araştırmacılar “ya bu raporda bir enayilik var” diye niye bu kadar uğraşmış anlamadım… Madem ülken mutlu gülümse geç değil mi? Ama yok işte araştırmacı ruhu raporu didikleyip durmuşlar. İlginç özellikler bulduklarını söylüyorlar. Örneğin ülkeler zenginleştikçe halkların da mutlu olmasını beklemek anlamlı gibi duruyor. Ama Portekiz ve İtalya gibi kişi başına gelirin yüksek olduğu ülkeler değil, daha düşük gelirli bazı Latin Amerika ülkelerinin vatandaşları daha mutlu.
Yani bir daha bu tip raporlar karşınıza çıktığında karalar bağlamayın sorun biz değiliz, sorun yöntem. Ayrıca gerektiğinde mutluluğun resmini bile çizebiliriz.
ORUCU TAKLİT EDEN DİYET...
Son dönemin en popüler diyetlerinden biri ‘prolon orucu’ bir diğer adıyla ‘orucu taklit eden diyet.’
Yeni pek çok araştırmaya göre bu beslenme sistemi gençleşmeye ve vücudun bağışıklık sistemini artırmaya yardımcı bile oluyormuş.
Orucun farklı türleri bilimin gündeminde önemli bir konu. Özellikle geçtiğimiz 10 yılda sayıları giderek artan araştırmalar, belirli bir süre boyunca oruç tutmanın ya da yemekten kaçınmanın daha iyi bir kilo yönetimi, diyabet riskinin azalması, daha güçlü bir bağışıklık sistemi gibi faydaları olduğunu iddia ediyor.
Orucu taklit eden diyet de bu araştırmalardan yola çıkan beslenme uzmanlarının geliştirdiği bir yöntem. Haydi biraz da magazin olsun, Hollywood’un pek çok ünlüsü de bu şekilde diyet yaparak formunu koruyormuş. Uzmanlar bu yöntemin aralıklı oruçtan çok farklı olduğunu üzerine basa basa söylüyor. Orucu taklit eden diyet programlarının en meşhuru ise beş günlük olanı.
İlk gün dengeli bir şekilde ortalama 1100 kalorilik, sonraki 4 gün 725 kalorilik bir beslenme düzeni var.
Vücudun zindeliğini ve kilo kontrolünü korumak için üç ay boyunca ayda bir kez beş günlük bu programın uygulanması öneriliyor. Yakında aralıklı oruç yerine ‘orucu taklit eden diyet’in çok konuşulacağına emin olabilirsiniz. Ben sadece kısacık anlatmaya çalıştım. Maksat yeniliklerden geri kalmayalım.