PSY bu şarkıyla dünyayı ‘salladı’ geçti, hatta izlenme oranıyla Guinness Rekorlar kitabına girdi. O zamanlar K-pop’un dünya kültürünü nasıl şekillendireceği ve müzik sektörünü nasıl değiştireceğini kimse tahmin edemedi. Ama Güney Kore kültürü ‘çaktırmadan’ hayatımıza girmeyi başardı, bir dalga olarak başladı tsunamiye dönüştü. Hallyu (Kore Dalgası) Güney Kore ekonomisine milyarlarca dolarlık katkı sağlarken, geçen hafta yayınlanan bir sosyal medya raporuna göre bu trend daha da güçlenerek devam edecek gibi görünüyor. BTS, NCT, Blackpink, Exo, Treasure, Tomorrow X Together, Enhypen, Seventeen, Ateez... Bu isimler belki pek çoğunuz için bir anlam ifade etmiyor ama 11-18 yaş arasındaki çocukların/ gençlerin Kore kültürüne olan tutkusuna aşina olduğunuzu tahmin ediyorum. Bu gruplar yüz milyonlarca kere izlenen klipleri, grup üyelerinin kıyafetleri, görünüşleri, absürd dansları ve şarkıların melodileri ile fenomenleşti... Geçen yıl, Korecenin gezegendeki en hızlı büyüyen ikinci dil haline gelmesi de çarpıcı bir gerçek...
Pandemi de K-pop kasırgasını yavaşlatamadı. En popüler K-pop grubu olan BTS’nin 750 bin kişiye verdiği online konser bir rekor kırdı. Bu online konser 20 milyon dolar kazandırdı. BTS’nin Mayıs ayında çıkan Butter (Tereyağı) adlı şarkısı ise YouTube’da ilk 24 saatte 108,2 milyon kez izlendi, Spotify’da ilk 24 saatte en çok dinlenen şarkı unvanını aldı.
Hayran sayısında dünyada 11. sıradayız
K-pop gruplarının gençler üzerinde yarattığı etki ise yoğun eleştirilere de maruz kalıyor. Bir süre önce 3 kız çocuğunun K-pop hayranlığı nedeniyle Kore’ye gitmek üzere evden kaçması üzerine Aile Bakanlığı harekete geçti. Sosyal medyada K-pop’un yasaklanması için yürütülen pek çok kampanya da devam ediyor... Ancak bu çılgınlık dizginlenecek gibi değil! Geçen hafta yayınlanan bir rapora göre K-pop dünya çapında sosyal medyada en çok konuşulan konulardan biri oldu. 1 yıl içinde 7.5 milyar tweet atıldı. Türkiye de K-pop hakkında en çok tweet atılan ülkeler arasında ilk 15’te. Hayran sayısında ise 11. sıradayız.
Güney Kore sadece pop müzik grupları değil, kozmetik ürünleri, dizileriyle dünya kültürünü etkilemeyi başarıyor. 20. yüzyılın başlarından İkinci Dünya Savaşı’na kadar Japon işgali altında yaşayan, 51 milyonluk Güney Kore’nin dünya kültürüne etkisi gerçeküstü ama tesadüf değil!
Yıllarca ekonomik olarak zor dönemlere yaşayan Güney Kore, yumuşak güç olarak kültür ihraç etmenin ülkeye para getireceğini anladı. 1999 yılında ülke bütçesinin 148,5 milyon dolarını eğlenceye ayıran bir yasa çıkardı. Bu yatırım karşılığını fazlasıyla vermiş durumda! Film yapımcıları Bong Joon Ho ve Park Chan-wook gibi çığır açan yerel yeteneklere büyük destek sağlandı, film ve TV prodüksiyonlarına büyük para harcandı. Bu arada Bong Joon Ho’nun Parasite (Parazit) filminin 2020 yılında, En İyi Film, En İyi Yönetmen Ve En İyi Uluslararası Film dalında Oscar kazandığını da hatırlatalım. Böylece Oscar tarihinde ilk kez İngilizce olmayan bir film ‘En İyi Film’ heykelciğini kucaklamış oldu. 2021 yılı Oscar törenlerinde de Minari filmindeki rolüyle En İyi Yardımcı Kadın ödülü Yuh-Jung Youn’un oldu. Youn, Oscar ödülü kazanan ilk Koreli oyuncu oldu.ABD televizyonundaki en yüksek reytingli iki The Masked Singer ve The Good Doctor (Türkiye’de de Mucize Doktor adıyla uyarlanmıştı) Kore yapımlarına dayanıyor. 2020 yılında Hallyu bağlantılı ihracatla Güney Kore 12,3 milyar dolar gelir elde etti. Bu 2018 yılında elde edilen gelirden yüzde 22,4 fazla. 2021 beklentisi de 2020’den yüksek! Netflix de getirisinin yüksek olacağı inancıyla Güney Kore yapımlarına büyük yatırım yapıyor. Güney Kore’nin 1987’de sadece iki TV kanalı olduğu düşünüldüğünde bu durum çılgınca görünüyor.
K-pop’un bir matematiği var!
K-pop gruplarının üyeleri ‘K-pop’ akademilerinde özel olarak eğitiliyor. Herhangi bir K-pop videosu izlediyseniz, yorumcuların parlak renkli kıyafetleri dikkatinizi çekmiştir. Çoğu K-pop müzik klibinin arkasında bir tema veya hikaye var, kıyafetler ve set de tam da bunu yansıtıyor. Neredeyse her şarkı ve şov bir hikaye anlatıyor. Çoğu İngilizce ya da Korece/İngilizce karışık olan şarkıların melodileri de akılda kalıcı. Grup üyelerinin dansları da dikkat çekici. Adeta profesyonel dansçılar gibi karmaşık danslarıyla dikkat çekiyor.
Gruplar 3-27 kişi arasında değişiyor. Son dönemde ATEEZ ve ITZY gibi dördüncü nesil K-pop gruplarının, 16 yaşındaki idollerin yükselişi dikkat çekiyor. Sektör hayli dinamik... Örneğin geçen yıl 43 yeni grup çıktı, bu yıl da 21 grubun çıkması bekleniyor!
K-pop dünyada ‘fan’ kavramını da değiştirdi. Aralarında para toplayıp hayran olduğu grubun üyesine doğum günü hediyesi olarak otomobil alan fan grupları var. New York’ta Times meydanında sevdikleri şarkıcılar için dev panolarda reklam satın alıyorlar. Favori gruplarının her zaman gündemde olmasını sağlamak için dijital etkinlikler düzenliyorlar. K-pop hayranları kendilerini idollerinin hayatlarına ‘dahil’ hissediyor. Batı pop kültüründe ‘hayranlarınla buluş ve onları selamla’ anlayışına karşı Güney Kore ‘hayranlarına hizmet et’ duygusu veriyor.Ama madalyonun öbür yüzü pek de parlak değil... K-pop sadece gezegenin eğlence sektörünü değiştiren bir kültür değil! Fabrika benzeri bir endüstri olarak görülen bu kültür içinde K-pop yıldızları, ‘mükemmel’ görünme baskısı altında ruhsal olarak sıkıntılar yaşıyor. Son birkaç yılda K-pop yıldızlarının intiharları, cinsel istismar skandalları Güney Kore’de de, dünyada da rahatsızlık yaratıyor.
“Habis bir tümör”
Güney Kore müziği, filmleri ve dizileri Kuzey Koreli gençlerin de gönlünü fethetti... Ancak Kuzey Kore’de bu kültürü takip etmek yasak, hatta cezası da çok büyük. Kuzey Kore lideri Kim Jong-un bu kültürü ‘habis bir tümör’ olarak adlandırıyor. K-pop Jong-un’un toplum üzerindeki hakimiyetine bir tehdit olarak görülüyor. Devlet medyası, bu durumun kontrol edilmediği takdirde Kuzey Kore’nin nemli bir duvar gibi parçalanacağı konusunda uyarıyor. Ancak bir diktatörün bile bu tsunamiyi durdurmakta zorlanacağı tahmin ediliyor. Genç Kuzey Koreliler Çin’den flash diskleri elden ele dolaştırarak Güney Kore müziklerini dinliyor, dizileri izliyor. Bu disklerle yakalananların 15 yıl çalışma kampı cezası alması bile gençleri durdurmuyor!
Bir ülkenin kültürüne duyulan ‘aşırı’ hayranlık ilk değil son da olmayacak. Ancak Hallyu’nun bir farkı var. Diktatörleri bile endişelendiren bu kültürün hiçbir siyasi ya da tarihsel zemini yok. Araştırmacılar da bu fenomenin altında yatan nedenleri çözmeye çalışıyor.
Büyük istifa!
ayat zor... Ödenecek faturalar, kira, gıda giderleri, okul masrafları milyonlarca kişinin uykularını kaçırıyor. Türkiye’deki yüksek işsizlik rakamları bir sır değil! Altı kişilik kontenjana binlerce kişinin iş başvurusunda bulunduğunu biliyoruz. Ama bir yerlerde tuhaf bir şeyler de oluyor: Büyük istifa!
Bu terimi ilk olarak 2019 yılında, Texas A&M Üniversitesi’nde Yönetim Profesörü Anthony Klotz kullandı. Klotz’a göre çalışanların ‘gönüllü’ olarak işlerini bırakmaları eğilimi 2021 yılında büyük bir artış gösterdi. Bunun en büyük nedeni pandemi.
Pandemiyle geçen 15 aydan fazla bir süre bireyleri kariyerleri, iş ve özel yaşam dengeleri üzerine düşünmeye zorladı. İşten ayrılanların sayısı o kadar fazla ki insanların bir iş bulmak için savaştığı zamanlar yerini şirketlerin en iyi çalışanı kazanmak için rekabet ettiği bir döneme bıraktı. Herhangi bir şirket için işgücünün üçte birini kaybetmek bile yıkıcı olarak kabul ediliyor. Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler için bu etki daha da vahim sonuçlar doğurabilir.
ABD Çalışma Bakanlığı’nın verilerine göre sadece 2021 Nisan, Mayıs ve Haziran ayında 11,5 milyon kişi işinden ayrıldı. Son verilere göre pek çok kişi işlerinden ayrılmaya devam edecek. Microsoft tarafından küresel ölçekte yapılan bir ankete katılan 30 binden fazla kişinin yüzde 41’i işini bırakmayı düşündüğünü söyledi. Sadece Z kuşağı düşünüldüğünde bu rakam yüzde 54’e çıkıyor. Araştırma şirketi Gallup’un da benzer verileri var: Çalışanların yüzde 48’i aktif olarak iş arıyor! İngiltere ve İrlanda’daki İK yazılım şirketi Personio’nun yaptığı bir anket de katılanların yüzde 38’inin bu yıl bırakmayı planladığını gösterdi.
Ağustos 2021’in başında gerçekleştirilen bir PricewaterhouseCoopers anketine göre de çalışanların yüzde 65’i yeni bir iş arıyor.
LinkedIn’in yaptığı ankete katılanların yüzde 74’ü ise pandemi sırasında evde geçirdikleri zamanın mevcut çalışma düzenlerini yeniden gözden geçirmelerine neden olduğunu belirtti. Ankete katılanların çoğu başka iş arama nedenlerinin mevcut işlerindeki stres ve tükenmişlik sendromu olduğunu söylüyor. İşten ayrılan pek çok kişinin benzer nedenleri var; adil muamele olmaması, adaletsiz bir iş-özel yaşam dengesi, kötü bir patron/yöneticiyle muhatap olmak ve toksik çalışma ortamları! Çalışanlar kendilerini güvende ve değerli hissedecekleri bir işte çalışmayı tercih ediyor. Ve en çok da kendi ‘zamanlamalarında’ söz sahibi olmak istiyorlar.
Araştırmalar, çalışanların yüzde 75’inin tam zamanlı olarak ofise geri dönmek yerine hibrit bir çalışma modelini tercih ettiğini de ortaya koyuyor. ABD’de ‘Uzaktan çalışma’ aramaları Şubat 2020’den bu yana yüzde 500’den fazla arttı.
Büyük istifa akımı birçok kuruluş için ciddi aksamalara neden oluyor. Özellikle büyük perakendeciler açık pozisyonları doldurmak için büyük çaba gösteriyor ama durum onlar için pek de iç açıcı görünmüyor.
Çalışanların talepleri çok açık, ne pahasına olursa olsun 9-5 bir işte çalışmak istemiyorlar. Şirketlerin sunacağı avantajlar, primler bile adayları kolay kolay cezbetmiyor. ABD’de başlayan ‘Büyük istifa’ dalgasının Avrupa’daki ülkeleri etkilediği de biliniyor.
Ne diyelim? Kimi tatlı peşinde kimininse tuzu yok...