Sıraya girmek, bir yerde kuyrukta beklemek konusunda başarı notu pek de yüksek olmayan bir milletiz. Peki gerçekten ‘kusursuz bir sıra’ oluşturmak mümkün mü?
İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth’in naaşı, cenaze töreni öncesi Parlamento Binası’ndaki Westminster Hall’de halkın ziyaretine açılmıştı. Kraliçeye veda etmek isteyenler kilometrelerce devam eden bir kuyrukta bekledi.
Uzun yıllardır görülmemiş bu kuyruk; ‘kuyruk teorisi’ni de gündeme getirdi. Kuyruk teorisi, bekleme sıraları ve kuyrukların matematiksel çalışması. Bu teoride model inşa edilerek kuyruğun uzunluğu ve bekleme zamanı tahmin edilebiliyor. Bu teori 1878-1929 yılları arasında yaşayan Danimarkalı matematikçi Agner Krarup Erlang tarafından geliştirilmiş. Erland, bu teoriyi Kopenhag telefon santrali için geliştirmiş olsa da, sonraki yıllarda tüm kuyruklar için kullanıldı.
Dönelim bu teorinin Kraliçe’yi ziyaret etmek isteyen kişiler üzerindeki etkisine... Wired dergisi bu konuyla ilgili detaylı bir makale hazırlamış. Çalışmalara göre mükemmel kuyruk, 10 dakikadan uzun sürmeyen kuyruk olarak kabul ediliyor. 2017 yılında University College London’da yapılan bir araştırma İngilizlerin 5 dakika 45 saniyeden fazla beklediklerinde gergin olduklarını öne sürüyor. Yani bu açıdan bakıldığında Kraliçeyi ziyaret kuyruğu mükemmel bir sıra değil! Ancak tüm analistler, bu ziyaretteki kuyruğun titiz bir planlama ve son derece başarılı bir lojistikle hazırlandığı konusunda hemfikir. Prenses Diana’nın cenazesinin olduğu gün Londra’daydım.. Bu konudaki başarılarını yakından görme şansım olmuştu. Cenazenin geçtiği yerlerde biriken insanlar çıt çıkarmadan beklerken, bir yandan herkese paketlerce kağıt mendil dağıtılmıştı. O kadar insanın şehirde hiçbir kargaşa olmadan nasıl toplanıp dağıldığı mevzusu beni hala çok şaşırtır.
Kuyruk zirveye ulaştığında 8 kilometreden fazlaydı, tahmini 14 saatlik bir bekleme söz konusuydu. Yaklaşık 750 bin kişi Kraliçeye veda etmek için bu kuyrukta bekledi. Ülkede daha önce böyle bir kuyruk görülmemişti ancak bunun hazırlığı yıllardır devam ediyordu.
Kraliçeye veda kuyruğunun hesaplanması ciddi bir mesele olmuş. Mükemmel kuyruğu tasarlamak için iki değişkene bakmak gerekiyor. İnsanların sıranın sonuna katılma ve hedefe ulaşma hızı. Tüm bunlar için Londra metrosunun hızı, insanların Kraliçenin tabutunun yanından ortalama ne hızla geçeceği bile tahmin edilmeye çalışılmış. 14 saat kuyrukta bekleyenler olmuş. 300 kişi tıbbi yardım almış ve 17 kişi hastaneye kaldırılmış.
Kuyruk güzergahı boyunca 500 portatif tuvalet kuruldu. Kuyruğun son kilometresinde BFI Soutbank binasının dışındaki dev ekranlarda Kraliçenin arşiv görüntüleri yayınlandı. Ne de olsa kuyruk teorisinde her şey kalabalığı eğlendirmek, bilgilendirmek ve dikkatini dağıtmakla ilgili.
Bizde herhangi bir durum için böylesine profesyonel bir ‘kuyruk teorisi’ uygulamak mümkün olur mu? Bilemedim...
AMA BU GERÇEKTEN ÇOK ÜZÜCÜ...
Geçen hafta gıda israfını gösteren bir raporu okuyunca içim acıdı. Rapora göre
AB ülkeleri yılda 153 milyon ton gıdayı israf ediyor! Bu rakam ülkelerin ithal wettiği gıda ürünlerinden çok daha fazlası (ithal edilen gıda miktarı yaklaşık 138 milyon ton).
İklim krizi, tedarik sorunları gıdaya ulaşmayı zorlaştırırken israf edilen bu rakama bakıp içinizin acımaması mümkün değil. Sadece AB’de israf edilen buğday miktarı, Ukrayna’nın buğday ihracatının yarısına eşit.
Gıda fiyatlarının yükseldiği, enerji krizinin gümbür gümbür geldiği bir dönemde ülkelerin ithal ettiğinden daha fazla yiyeceği çöpe atması tam bir skandal.
Uzmanlar AB’nin, iklim değişikliğiyle mücadele etmek ve gıda güvenliğini iyileştirmek için 2030 yılına kadar çiftlikten çatala gıda atıklarını yarıya indirmek amacıyla yasal olarak bağlayıcı kuralların uygulamasının şart olduğunu söylüyor. BM Gıda ve Tarım Örgütü’ne göre kısmen Ukrayna-Rusya savaşı nedeniyle küresel gıda fiyatları bir yıl öncesine göre yüzde 8 daha fazla. Analistler ucuz gıda döneminin sona erdiğini, savaş bittikten sonra bile fiyatların yüksek kalacağını iddia ediyor. Tüm bunları herkes biliyor ama gıda israfının önüne bir türlü geçilemiyor. Aslında bütün AB ülkeleri, Birleşmiş Milletler’in sürdürülebilir kalkınma hedefleri kapsamında gıda israfını yarıya indirmeyi taahhüt etmişti. Ancak bu kararın üzerinden neredeyse 10 yıl geçmiş olmasına rağmen hedefe ulaşmak mümkün olmadı. Oysa iklim kriziyle mücadele etmek ve gıda güvenliğini iyileştirmek için bu israfı en iyi ihtimalle yarıya indirmek gerekiyor.
Gerçekten kaybedecek zaman kalmadı!
HA HA HA... GÜLEYİM BARİ...
Biz bir kahkaha bir kalem pirzolaya eşittir sözüyle büyüyen bir kuşağız. Hani bu gerçekten de züğürt tesellisi değilmiş.
İtalya’daki Siena Üniversitesi’nde neonatolog ve biyoetikçi olarak görev yapan Carlo Valerio Bellieni, son 10 yılda kahkaha ve mizah üzerine bütün literatürü gözden geçirmiş. Yüzden fazla makaleyi gözden geçirdikten sonra vardığı sonuç şu; kahkaha hayatta kalmamıza yardımcı olmak için doğanın bize sunduğu bir lütuf.
Araştırmacı The Conversation’da yayınlanan makalesinde, üç alanda önemli bilgiler sağlayan teorileri incelediğini anlatıyor: Kahkahanın fiziksel özellikleri, beynin kahkaha üreten merkezleri ve gülmenin sağlığa faydaları.
Tüm araştırmada gülmenin geçen bin yıl boyunca doğal seçilim olarak korunduğu ihtimaline odaklanmış. İddiasına göre bizi güldüren insanlara çekilmemizin nedeni de bu.
Bir de gülme ve uyumsuzluk teorisi var. Bellieni diyor ki örneğin bir caddede yürürken kaplan görürsek bu korkunç bir durum olur ama kaplan top gibi yuvarlanırsa komik hale gelir.
Kahkaha atmak etraftakileri güvende oldukları konusunda uyarmak için bir siren görevi görüyor. Bellieni’ye göre gülmek insanların binlerce yıldır savaş ya da kaç tepkisinin gerekli olmadığını ve tehdidin geçtiğini göstermek için kullandıkları bir yol olabilir. Bu yüzden de gülmek çoğu kez bulaşıcı. Korku ve endişenin geçtiğini gösterip insanları birleştirmeye yarıyor. Kısaca gülmek hayatı onaylıyor.
Kahkaha vücut fizyolojisi için çok önemli. Nefes almak, yürümek gibi gülmek de ritmik bir davranış. Kahkahayı düzenleyen beyin merkezi, duyguları ve kaygıları kontrol eden merkezlerle aynı. Kahkahanın serbest bırakılması; bir durumun ya da olayın stresini ve gerginliğini azaltıp vücudu rahatlatıyor.
Akademisyenin çalışmasına göre mizah, öğrenmeyi de kolaylaştırıyor. Tüm bu verilere bakınca insanların neden “Aşık oldum çünkü beni çok güldürüyordu” demesine de şaşırmamak gerek.
Enflasyon çok mu yüksek, her şeyin fiyatı beşe ona mı katlandı. Hah gülelim de geçsin diyebilir miyiz acaba?
ALTI SAATLİK YOLUN YARIM SAATE İNMASİ HAYAL Mİ OLDU?
Gemiye, trene, uçağa bindik, hızlı trenler de havalıydı, haa tabii bizim metrobüsleri de unutmayalım... Yani yaklaşık 100 yıldır teknolojileri değişse de aynı ‘toplu ulaşım’ vasıtalarında yolculuk ediyoruz. Arada bir uçan otomobiller ve taksilerle ilgili haberler çıkıyor da heyecanlanıyoruz. Peki şu 10 yıldır konuşulan Hyperloop teknolojisi ne durumda?
Bu teknoloji en basit anlatımıyla hava koşullarına, çarpışmaya dayanıklı raysız bir trene benziyor. Gökyüzüne yükselmeden neredeyse ses hızına yakın bir yolculuk vadediyor. İlk kez 2013 yılında (artık her konuda o kadar çok ismi geçiyor ki hani sanki komşunun oğlu gibi oldu) Elon Musk bu sistemi tanıttı. Ardından farklı şirketler Hyperloop projesiyle ilgili çalışmalar ve mütevazı bir şekilde olsa da devam ediyor. Bu toplu taşıma aracı hayata geçirilebilirse diğer tüm ulaşım sistemlerinden daha hızlı olacak. Vakum tüpü olarak adlandırılan bu aracın içinde saatte yaklaşık 1200 kilometre hızla gittiğinizi düşünün...
İddialar çeşitli... Bu konuda çalışmalar yapan şirketler, Hyperloop’un bir konseptten gerçeğe dönmesinin uzun yıllar almayacağını iddia ediyor. Fransa’nın Toulouse şehrinde tam ölçekli bir prototip oluşturuldu. İtalya’da da 10 kilometrelik sistem inşa ediliyor.
Hükümetlerin karbon emisyonlarını düşürme konusundaki çabalarının Hyperloop teknolojisinin hayata geçmesini hızlandıracağını iddia edenler de var.
Bu ulaşım teknolojisi hava kirliliğini, enerji tüketimini azaltacak ancak şehirlerde Hyperloop teknolojisini oluşturmak o kadar da kolay değil. Geçen gün NewYork Times da okuduğum bir makale ‘bu hayal’in gerçeğe dönüşmesinin sıkıntılarından bahsediyordu. En büyük zorluk yeni bir altyapı oluşturmak. Elektrikli araçlar, mevcut yol sistemlerine kolayca entegre olabildi. Hyperloop için kilometrelerce uzunlukta tüp ve istasyon sistemlerini inşa edilmesi gerekiyor. Yazıda finansal ve politik engellerin Hyperloop teknolojisini zorlayacağı iddia ediliyor.
Makalede çeşitli uzmanların görüşleri alınmış. Genel kanı şu; bu şahane bir sistem ve görünen o ki özellikle kargo taşımacılığı için on yıllar olmayan bir vadede en büyük rakip olacak.
İstanbul’da trafik yüzünden iki saatte gittiğiniz yere iki dakikada gitmeyi düşünmenin hayali bile güzel.