Facebook ‘Meta’ oldu diye her şey çok güzel olacak mı?

Gülay Erdemli

Facebook’un isim değişikliğine gideceği bir süredir konuşuluyordu. Bu söylentiler doğru çıktı ve Facebook geçen hafta ismini ‘Meta’ (Yunanca ötesi anlamına geliyor) olarak değiştirdi. Gerçek dünya ve dijital dünyanın iç içe geçtiği kurgusal evrenle ilgili detayları iki hafta önce bu köşede okumuş olanlarınız vardır. Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg bu mevzuya taktı, şirketin adını da bu kavrama gönderme yaparak değiştirdi. İsim değişikliği sadece ana şirketin ismi olacak. Sosyal medya platformlarının ismi değişmeyecek.

Zuckerberg isim değişikliğinin nedenini “Zamanla, bir metaverse şirketi olarak görülmeyi umuyorum. Çalışmalarımızı ve kimliğimizi inşa ettiğimiz şeye bağlamak istiyorum” dese de bu gelişme eleştiri ve alay konusu haline geldi. Şirket bir süredir eski çalışanı Frances Haugen’in ifşaları nedeniyle eleştiri oklarını üzerine çekiyordu. Suçlamalar Haugen’in anlattıklarıyla da sınırlı değil. Facebook şeffaflık ve gizlilik konularında iyi bir sınav veremiyor, hakkındaki skandallar bitmek bilmiyor.

Servetine servet katmış olsa da bir zamanların en beğenilen CEO’su gözden düştü. Facebook da en az güvenilen teknoloji şirketlerinden biri oldu. Silikon Vadisi evreninin insanların ‘para’dan çok ‘başarı’ya önem verdiği biliniyor. Bir zamanlar herkesin hayranlık duyduğu Zuckerberg, kaybettiği ‘iyi şöhretini’ geri kazanabilmek için farklı stratejiler deniyor. Şimdi de bir kriz durumuyla karşı karşıya kalıp hakkındaki olumsuz görüşlerden kurtulmaya çalışan şirketlerin kullandığı taktiği uyguladığını ama isim değişikliğinin Facebook hakkındaki tartışmaları hafifletmeye yetmeyeceği söyleniyor. Yakın gelecekte Zuckerberg ve Facebook’un yatırımcıları, halkın ‘Meta’ adına nasıl tepki vereceğini görecek, Facebook’un isim değişikliği ile aldığı riskin işe yarayıp yaramadığı ortaya çıkacak. Sonuçta tehlikede olan milyarlarca dolar var!

‘Google’lamak yerine ‘Backrub’lamak da diyebilirdik!

İsim değiştirmek sık başvurulan bir yol. Bugüne kadar kurumsal bir strateji olarak isim değişikliği taktiğini deneyen pek çok şirket oldu. Markalar skandallar, satışlardaki düşüşler ve sayısız pek çok nedenle ‘sıfırlama düğmesi’ne bastı.

İyi de bu popüler yol, şirketlerin imaj sorunlarından kurtulmasına gerçekten yardımcı oluyor mu? Bir isim değişikliğinin başarısının, mevcut müşterileri isim değişikliğinin mantığı hakkında ikna etmesiyle bağlantılı olduğu söyleniyor.

Örneğin tüketiciler daha sağlıklı yiyeceklere yönelince Kentucky Fried Chicken ‘Fried (kızarmış)’ kelimesini isminden çıkarttı, KFC olarak kullanmaya başladı. Dunkin Donuts, 2019 yılında adından ‘Donuts’ kelimesini atarak markaya yeni bir soluk getirmeyi denedi. Dunkin bu yeni adıyla şirketin sadece tatlı bir çörek olarak bilinen ‘Donut’ değil farklı ürünleri de satabileceğini göstermek istedi.
Sigara markalarına karşı açılan olumsuz davalar ve kötü imajı nedeniyle Philip Morris de 2001 yılında adını Altria Group olarak değiştirmişti. Elbette bu hamle davaları ortadan kaldırmadı ama Philip Morris’in sadece bir tütün şirketi değil, büyük bir tüketici ürünleri holdingi olarak görülmesine yardımcı oldu.

Total bu yıl ismini değiştiren markalardan biri. Şirket, çok çeşitli, kapsamlı ürün gamı sunan bir enerji şirketi olduğunu vurgulamak için yeni isim olarak TotalEnergies’i seçti.

Google da ismini değiştiren dev bir şirket. Arama motoru, 2015 yılında bütün şirketleri Alphabet adı altında topladı. Şirket şu anda Google olarak adlandırıldığından 1,5 trilyon dolar daha fazla değere sahip. Bu artışın alamet-i farikası isim değişikliği mi değil mi işte bunu kestirmek zor. 1996 yılında Google’ın kurucuları Larry Page ve Sergey Brin, kullanıcıları bir siteden diğerine yönlendiren bağlantıları analiz etme yeteneğine atıfta bulunarak şirketlerine BackRub adını verdi. Bu kısaltma ‘sırt masajı’ anlamına gelse de bir internet sitesine, başka bir internet sitesinin verdiği link anlamına gelen backlinklere göre sayfaları sıralama sistemi için de kullanılıyor.

‘Adı’yla yaşamasa daha mı iyi?

Apple ve Starbucks ise isimlerini değiştirmese de ‘basitleştirdi’! Apple 2007 yılında ‘Computer’ kelimesini çıkarttı. Sturbucks, isminden sonra gelen ‘coffee’ kelimesinden kurtulmayı seçti. Aslında her ikisi de yaptıkları işi ve sundukları hizmeti anlatan kelimeleri geride bıraksalar da bu kumarı kazandı...

Instagram’a ne kadar da alıştık değil mi? Ya ilk adı Bourbn olarak kalsaydı... Her ne kadar 2012 yılında Facebook’a satılmış olsa da 2010 yılında Kevin Systrom ve Mike Krieger tarafından Bourbn adıyla kuruldu. Systrom bourbon viskilerini çok seviyordu.

Burbn, kullanıcıların belirli konumlarda check-in yapmasına, gelecekte check-inleri için plan yapmasına, arkadaşlarıyla buluşmalarının fotoğraflarını yayınlamasına izin veriyordu. Ancak uygulama çok karmaşıktı. İnsanlar check-in özelliğini kullanmıyor ama çılgınca fotoğraf paylaşıyordu. Systrom ve Krieger, fotoğraf paylaşımı altyapısına odaklandı ve ortaya Instagram çıktı. Bu sadeleşme ve isim değişikliği kaderlerini değiştirdi.

Anlaşılan yeni doğan bebeklerin anne babasına söylenen ‘adıyla yaşasın’ temennisi şirketler için geçerli olmayabiliyor!

Bari 60 yaşında mutlu olmayı çok görmesinler!

Geçen Mart ayında yayınlanan Dünya Mutluluk Raporu’nda Türkiye 149 ülke arasında 104’üncü. Listenin zirvesinde Finlandiya var. Danimarka ve İsviçre de iki ve üçüncü. 2020 yılında 153 ülke arasında 93’üncü sıradaydık. Özetle giderek mutsuzlaşıyoruz. Ama üzülmeyin, henüz 60 yaşına gelmediyseniz bir umut var.

Mutluluk üzerine yapılan sayısız araştırma ve istatistik çalışmaları var. En yenilerinden biri de İngiltere’de. Ülkede ‘endişeli’ ve ‘üzgün’ olduğunu söyleyenlerin oranında yüzde 10’luk bir artış var. Yüzde 22’si Kovid-19 pandemisi öncesinden daha mutsuz olduğunu söylüyor. Bunun en önemli nedeni salgının, mutluluk için ihtiyacımız olan fiziksel yakınlıktan uzak kalma mecburiyetini doğurması. Birçoğumuz eskisinden daha yalnız hissettik.

İngiltere’deki araştırmaya göre en çok mutsuz olanlar gençler. Ulusal İstatistik Ofisi’nin (ONS) verileri pandeminin başından bu yana yaşanan iş kayıplarının üçte ikisini gençlerin oluşturduğunu gösteriyor. Peki bizim üniversite mezunu işsiz gençlerimiz mutsuz olmasın da ne yapsın! O da ayrı bir konu...

İşin daha vahim tarafı çalışmaya göre 10-15 yaş arasındaki çocukların mutluluk seviyeleri de azalmış. Sınav stresi, arkadaşlık endişeleri temel sorunlar olarak belirtiliyor. ABD’de yapılan bir araştırma ise telefon, bilgisayar gibi cihazlarda çok fazla zaman geçiren ergenlerin daha mutsuz olduğunu, sosyal aktivitelere ağırlık verenlerin daha mutlu olduğunu ortaya koyuyor. Aslına bakarsanız ekran tabanlı bir varoluşun mutsuzluk getireceğini öngörmek için araştırma yapmaya bile gerek yok.

ONS’nin rakamlarına göre, pandemi kadınların mutluluğuna da göz dikti! Geçen yıl uzaktan eğitim nedeniyle anneler evde çocuklarına destek olmaya çalışırken kariyerleri de zarar gördü. Ekonomik Politika Araştırma Merkezi’nin kadınlar arasında iş kaybının arttığını ortaya koyuyor. Bu da mutluluk oranlarının yüzde 12 düşmesine neden oldu.

Şimdi gelelim 60’lı yaşların mutluluğuna... Daha önce de yapılan benzeri çalışmalar insanların en mutlu olduğu yaşların 60’lar olduğunu ortaya koyuyordu. Görünen o ki pandemide de bu durum pek değişmemiş. Sayısız çalışmaya göre yetişkinlikte başlayan ‘yaşam memnuniyetsizliği’ 40’lı yaşlarda dibe vuruyor. Orta yaşın getirdiği yükler, iş stresi, çocuk yetiştirmenin sorumluluğu gibi pek çok etken var. Bazı araştırmacılar ise şempanzelerde de aynı eğilimin olduğunu iddia ediyor, bu mutluluk/mutsuzluk kalıbının biyolojik ve evrimsel faktörlere dayandığını öne sürüyor.

Para mutluluk getirir!

Para mutluluğu satın alır mı, alamaz mı? “Para mutluluk getirmez” klişesi on yıllardır hüküm sürdü. Temel ihtiyaçlarımızı karşılamak için gereken paradan daha fazla kazanmanın gereksiz bir çaba olduğu iddia edildi. O günler geride kalmış gibi görünüyor! Sosyal bilimciler bu nedenle yeni sloganlar arıyor...

2020 yılında İngiltere’deki Ulusal İstatistik Ofisi, Happy Planet Index’ten (Mutlu Gezegen Endeksi) verileri analiz etti. Mutlu olmak için gereken minimum paranın 33 bin 864 sterlin yani yaklaşık 443 bin TL olduğu ortaya çıktı.

Pennsylvania Üniversitesi’nde çok kısa bir süre önce yapılan araştırma da ne kadar paramız olursa o kadar mutlu olduğumuzu gösteriyor. Bu bir açgözlülük iyidir felsefesi değil. Daha zengin insanlar daha sağlıklı olma eğiliminde, paralarını daha fazla boş zaman satın almaya, deneyimlere yatırım yapmaya harcayabilirler.

Mutluluk ve zenginlik ilişkisi kafa karıştırmaya devam ediyor. Psychology Today dergisinde zengin ebeveynlerin çocuklarının depresyon, anksiyete, yeme bozukluğu yaşama riskinin daha yüksek olduğunu gösteren bir çalışma yer aldı. Üstüne üstlük zenginleştikçe etik değerlerin azaldığını, çok parası olanların daha az empati kurduğunu gösteren çalışmalar da var. ABD’deki Berkeley ve California Üniversitesi’ndeki psikologlar, daha düşük gelirli kişilerin yüz ifadelerini okumada daha başarılı olduğunu, daha empatik olduğunu iddia ettikleri bir araştırma yaptı. Yani çok paramız yok ama insanları daha iyi anlıyoruz bir züğürt tesellisi olarak yardımcı olabilir...

Paran olsa bir dert, olmasa bir dert. En iyisi 60’lı yaşlara gelip mutlu olmanın hayalini kuralım.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.