TEMBEL DEĞİLLER SADECE ÜRETKENLİĞİ YENİDEN TANIMLIYORLAR!
Samsung’un yeni anketi Z kuşağının üretkenliği artırmak ve yeni iş hayallerinin peşinden gitmek için AI’yi nasıl kullandığını ortaya koyuyor. Fransa, Almanya, Kore, İngiltere ve ABD’de yaşayan gençlerle yapılan ankete göre Z kuşağı kanepede uzanmıyor koşturuyor!
Bu kuşağın yüzde 49’u işlerinin beklentilerini karşılamadığını söylüyor. Küresel olarak yüzde 87’si ‘esneklik eksikliği’, yüzde 60’ı ‘iş güvencesi’ gibi sorunlarla mücadele ediyor. Yüzde 73’ü kendi ‘ek’ işini kurmayı hayal ediyor. Yine yüzde 73’ü ek iş yapmak için yapay zekayı kullanıyor.
Peki tembeller mi? Daha eski kuşaklar Z kuşağını ‘sınırlı bir iş ahlakına’ sahip olmakla suçlayabilir ama gerçek üretkenliğin anlamı evrim geçiriyor. Yakın zamanda yayınlanan bir İpsos anketi Z kuşağının yüzde 48’inin boş zamanlarının üretken bir şekilde kullanamamaktan endişe duyduğunu ortaya koyuyor.
Sessiz istifa kavramını hatırlıyor musunuz? Ben de uzun bir süre önce bu kavramı anlatmıştım. Bu akım hala çok canlı. Gallup’un Küresel İşyeri Durumu 2024 raporu küresel iş gücünün yüzde 15’inin ‘aktif olarak ilgisiz’ olduğunu yani bir işverenin hedeflerine aktif olarak karşı çıktığını ortaya koyuyor.
Raporda çalışanların bu kadar isteksiz hissetmelerine neden olan faktörler de anlatılmış. Çalışanların yüzde 20’si ‘yalnız’ hissediyor. 35 yaş altındakilerde bu oran yüzde 22’ye, uzaktan çalışanlarda yüzde 25’e çıkıyor. Yüzde 41’i yüksek stres seviyelerine sahip olduğunu söylerken, kötü yönetilen şirketlerde bu oran yüzde 60.
En vurucu rakamla yazıyı bitireyim; dünya çapında çalışanların yüzde 52’si yeni iş fırsatlarını izliyor veya aktif olarak yeni iş arıyor!
‘ÇİLEK’ ORTALIĞI FENA KARIŞTIRACAK GİBİ...
ChatGPT’yi hayatımıza sokan OpenAI bu kez farklı bir şey peşinde. Strawberry (Çilek) lakaplı yapay zeka sistemi öyle sorularınıza hızla cevap vermek, çeviri yapmak, iş mektubu yazmak gibi ‘basit’ işler yapmıyor, yanıt vermeden düşünüyor, akıl yürütüyor.
Strawberry olarak bilinse de asıl adı o1. Zorlu mantık bulmacaları çözebiliyor, matematik testlerinde çok başarılı ve yeni video oyunları için kod yazabiliyor. OpenAI bir blog yazısında o1’in kimya ve biyolojideki zorlu kıyaslama görevlerinde doktora öğrencilerine benzer performans gösterdiğini anlatıyordu. Matematik ve kodlamada da başarılı. Uluslararası Matematik Olimpiyatı için yapılan bir yeterlilik sınavında GPT-4o problemlerin yalnızca yüzde 13’ünü doğru çözdü, yeni model yüzde başarılıydı. Havalı değil mi?
Pek havalı olmayan bazı şeyler var; nükleer, biyolojik ve kimyasal silah geliştirmek isteyenlerin elini kolaylaştırma riski. Strawberry yeteneklerini ve risklerini ortaya koyan bir raporda ‘orta riskli’ olarak tanımlandı. Risk kategorileri düşük, orta, yüksek ve kritik olarak tanımlanıyor.
Hiç bilgisi olmayan biri elbette ölümcül bir virüs üretemez ama işin uzmanına bilinen bir biyolojik tehdidi yeniden üretmenin planlaması için yardımcı olabilir.
Daha da düşündürücü olanı şimdiye kadar hiçbir zaman bir ürünün kimyasal, biyolojik ve nükleer risklerine ‘orta risk’ derecesi verilmemişti. Daha da düşündürücü olanı insanları düşüncelerini değiştirmeye ikna etme yeteneği açısından da orta riskli olarak derecelendirilmesi.
Böyle bir sistemin dolandırıcılar ya da bilgisayar korsanları gibi kötü niyetli kişiler tarafından nasıl kullanılabileceği de ayrı bir tehdit.
Riskler bunlarla sınırlı değil, o1’i test eden uzmanlar bu yeni yapay zekanın eylemlerini masum gibi göstererek insanları ‘aldattığını’ ortaya koydular. Strawberry basit entrikalar yapmak için gereken temel yeteneklere sahip. Manipüle etmeyi de biliyor.
Entrika ve manipülasyon bir yapay zeka modeliyle ilişkilendirmeyi hiç istemeyeceğimiz iki kavram. Hatta istememek değil kabus. AI Güvenliği Merkezi direktörü Dan Hendrycks’in açıklaması şöyle: “AI’den kaynaklanan ciddi risk çok uzaklarda kalmış bir bilim kurgu fantezisi değil artık.” OpenAI’nin kendisi de “Bu yenin yeteneklerin tehlikeli uygulamalar için temel oluşturabileceğinin farkındayız” diyor. İyi de o zaman ne diye yaptınız kardeşim?
OpenAI Strawberry’yi şirket dışından değerlendiricilere test ettirdi. Bunlardan biri de Apollo Research adlı bir kuruluştu ve özellikle entrika kanıtı aradılar. Apollo Research yapay zekayı bir kentsel planlama senaryosunda ekonomik büyümeyi maksimize etmesi için kullandı ve hedefe ulaşmak için kullanabilecek stratejiler için akıl yürütmesini istedi.
Sonuçlar yapay zekanın adalet ve hakkaniyet gibi ortak insani değerleri paylaşmadığını ortaya koydu. Yapay zeka sadece kendisine verilen hedefe odaklanıyor ve bu hedefe insanların korkutucu bulacağı bir şekilde ulaşmakta bir sorun görmüyor.
Artık bir yapay zekaya muhakeme yeteneği kazandırmanın onu neden tehlikeli hale getirebileceği konusunda net bir fikrimiz var değil mi? Öyleyse devam edeyim.
Strawberry bir düşünce zinciri muhakemesine girebiliyor, bu büyük sorunları daha küçük sorunlara böldüğü ve bunları adım adım çözmeye çalıştığı anlamına geliyor. Bu önceki dil modellerinden çok farklı bir durum. Yeni yapay zekayı tasarlayan uzmanlar bile o1 ‘in veri çıktılara nasıl ulaştığını bilmediklerini söylüyorlar.
ADALARIN KONTROLÜ MAFYAYA MI GEÇTİ?
Yunan adaları malumunuz, özellikle de bu yaz Türk turistlerin akınına uğradı. Kapı vizesi, fiyatların daha makul olması gibi nedenlerle komşu daha cazipti. Gerçekten de fiyat kalite dengesi olarak bakıldığında tatil yapma gücü olanları cezbetmesi şaşırtıcı değil.
Mavi beyaz evler, deniz, yel değirmenleri, tatil köyleri adaların klişe güzellikleri ama yükselen bir tehlike de var; mafya…
İngiliz gazetesi The Telegraph’ta okuduğum bir haber sonrası meraktan araştırmaya başladım. Görünen o ki Temmuz 2024 te işlenen bir cinayet, Mikonos adasının görünmeyen yüzünü ortaya çıkartmış.
Panagiotis Stathis, uzunn yıllardır Mikonos’ta harita mühendisliği yapıyordu, geçen temmuz ayında Atina’da otomobiliyle işine giderken bir motosikletli yanına yaklaştı ve silahla ateş ederek Stathis’i öldürdü. Bu cinayet suç, yolsuzluk, uyuşturucu ticareti ve yeraltı dünyasının açığa çıkıp tartışılmasına neden oldu. Kaş’ın hemen karşısındaki Kos adasında da yine temmuz ayında bir arkeolog saldırıya uğradı. Mikonoslular Stathis’in arazilere yatırım yapacak bazı ‘güçlü’ kişilerle ters düştüğüne inanıyor. Yunanistan’ın turizm cenneti olan adadaki lüks otellerden gelen büyük miktardaki paranın Arnavut ve Yunan mafyasının ilgi odağında olduğu söyleniyor. Mafyanın yalnızca Mikonos’ta değil hızla gelişen Paros gibi yakın adalarda da şiddet ve tehdit yoluyla mülk anlaşmalarını zorla kabul ettirdikleri iddia ediliyor.
Yunan gazetesi Kathimerini’deki ‘Mikonos’u kim yönetiyor?’ başlıklı sert bir yazıda adayı artık mafyanın kontrol ettiği, uluslararası organize suç örgütlerinin kontrolsüz bir şekilde adaya yerleştiği söyleniyor.
Bu arada inşaat çalışmaları da hızla devam ediyor. Sadece ada sakinlerinin bildiği sessiz yerlerde inşaatlar yükselmeye başladı. Nüfusu 11 bin olan, yılda iki milyon turiste ev sahipliği yapan Mikonos adasındaki mafya tehlikesi diğer adaları da korkutuyor.
DÜNYANIN SAĞLIK HARİTASI
Küresel sağlıkta yeni bir döneme giriyoruz. Önce iyi haber dünya çapında bulaşıcı hastalıklardan hayatını kaybedenlerin sayısı her yıl azalıyor, daha az kadın doğum sırasında ölüyor, birçok yerde yaşam süresi artıyor. Kötü haber ise dünya çapında ölümlerin yüzde 75’ine neden olan kronik hastalıkların artması.
Vox’ta küresel sağlığın son dönemdeki durumunu genişçe anlatan bir makale vardı. Global veriler ve uzman görüşleriyle hazırlanan yazı can sıkıcı gerçekleri ortaya koyuyor. Verilere göre 2019 yılında bulaşıcı olmayan kronik hastalıklar 41 milyon insanın hayatını kaybetmesine neden oldu ve bu sayı 2000 yılından bu yana 10 milyon arttı. Bu artış tüm dünya için bir kriz olarak kabul ediliyor.
Yaşlanan bir nüfus, obezite ve fiziksel hareketsizlikle savaşmaya çalışan zengin ülkeler uzun yıllardır bu sorunlarla baş etmeye çalışıyor. Bu ülkeler modern sağlık sistemlerine sahip olduğu için görece olarak şanslılar. Kronik hastalıklar düşük ve orta gelirli ülkelerde daha hızlı artıyor ve ne yazık ki sağlık altyapıları gelişmiş ülkelere göre çok daha kötü. Bulaşıcı olmayan hastalıklardan kaynaklanan tüm ölümlerin neredeyse yüzde 80’i düşük ve orta gelirli ülkelerde gerçekleşiyor.
Dünya genelinde en sık görülen kronik hastalıklar kalp damar hastalıkları, kanser, kronik solunum yolu hastalıkları ve diyabet. Her yıl 18 milyon kişi kardiyovasküler hastalıklar nedeniyle ölüyor. Kanserden hayatını kaybedenlerin sayısı 9 milyon, 4 milyon kişi astım ve KOAH gibi solunum yolu hastalıklarından, 2 milyon kişi de diyabetten ölüyor. Ancak hem hastalık yükü hem de modern sağlık hizmetlerine erişim orantısız bir şekilde dağılmış durumda.
Özbekistan, Afganistan, Yemen, Mısır ve Suriye gibi düşük ve orta gelirli ülkeler en yüksek hastalık riski ve ölüm oranlarına sahip kronik hastalıklarda. Hava kirliliği, tütün kullanımı ve kötü beslenmenin kardiyovasküler hastalık riskini artırdığı biliniyor. Stres, travma sonrası stres bozukluğu da kalp hastalıklarının nedeni olabiliyor, bu da savaştan etkilenen ülkelerde kronik kalp hastalıklarının neden yüksek olduğunu açıklayan durumlardan biri.
Kanser riski 100 bin kişide 400’den fazla kişinin bir tür kansere sahip olduğu Avustralya ve Yeni Zelanda’da en yüksek oran olarak karşımıza çıkıyor. Danimarka, ABD, Norveç, İrlanda, Kanada bu iki ülkeyi takip ediyor. Katar hariç her biri düşük gelirli ülkeler olan Sierra, Leone, Gambiya, Kongo, Nepal, Yemen, Ruanda ve Nijer kanser oranı en düşük ülkeler.
Gördüğünüz gibi kanser yükü gelişmiş ülkelerde daha yoğun, diyabet ise hemen her ülkede artıyor. Afrika dünyanın en genç, en aktif ve en az obez nüfusuna sahip, bu nedenle diyabet oranı da çok düşük olarak gözlemlenmiş.
Görünen o ki modern tıp ne kadar ilerlerse ilerlesin kronik hastalıklar bir şeklide artmaya devam ediyor.