Bir hafta önce Netflix’te yayınlanmaya başlayan ‘Zeytin Ağacı’ dizisi, platformun Türkiye’de en çok izlenen dizisi oldu. Hatta Arjantin, Uruguay, İsviçre, Yunanistan ve İsrail’de ‘Top 10’ listesine girmeyi de başardı. Dizide pek çok ünlü oyuncu var. Tuba Büyüküstün, Seda Bakan, Boncuk Yılmaz, Murat Boz, Fırat Tanış, Füsun Demirel, Rıza Kocaoğlu...
Spoiler vermeden diziden biraz bahsedeyim... Üç kadının geçmişlerinden kurtulup özgürleşmesi dizinin ana fikrini oluşturuyor. Başarılı avukat, kanser hastası Sevgi, cerrah Ada, aşkı uğruna kariyer yapmamış olan influencer Leyla... Kanserin nüks ettiğini öğrendikten sonra aile dizimi diye bir yaklaşım olduğunu öğrenen Sevgi, iki yakın arkadaşıyla dizinin mekanını oluşturan Ayvalık’taki Cunda Adası’na gidiyor.
Oturup keyifle izlenecek bir dizi, oraya sözüm yok. Kafamı karıştıran; aklına, fikrine, bilime olan inancına karşı şüphem olmayan bazı arkadaşlarımın bile “ya aile dizimi ilginç bir yaklaşım. Bu işi iyi yapan birine gitsek mi?” diye düşünmeleri. Hatta biri bana “Neden şüpheyle bakıyorsun, ‘Dede koruk yemiş, torunun dişi kamaşmış’ atasözünü hatırla. Gerçekten de atalarımızın mirası bazı psikolojik sorunlarımızın, kaygılarımızın nedeni olamaz mı?” diye çıkıştı. Sözün özü; dizi sayesinde aile dizimi terapisi uygulayan ‘bazı’ arkadaşların keyfi yerinde, işler açılmış...
Helalleş, dizimi düzenle tamamdır
Bu işler şakaya gelmez... Atalarımızın genlerini taşıyoruz, onların bazı hastalıkları kuşaklar boyunca devam ediyor, tamam... Ama aile dizimiyle (aile takımyıldızı olarak da biliniyor) bütün sorunlarından üç beş seansta kurtulabileceğini düşünmek pek de akla makul gelmiyor.
Google aramaları bile artan aile dizimi 1990’lı yıllarda Alman psikoterapist Bert Hellinger tarafından ortaya atılmış bir yöntem. Ana fikri, bireylerin nesiller öncesinden başlayarak ailelerindeki bireylerle görünmez bağları var. Onları tanıyıp tanımamanız önemli değil. Hatta öyle birinin ailenizde var olduğunu, deneyimlerini, travmalarını bile bilmenize gerek yok! İşte o atalarınızın yaşadığı olaylar sizin bugünkü hayatınızı etkiliyor. Terapiye gittiniz sonuç alamadınız mı? Fiziksel bir hastalığınız ilaçlara rağmen devam mı ediyor? Ne gam, aile dizimi her derde deva! Ailenizle ‘ruhunuzun’ derinliğinde buluşup helalleşin bitsin gitsin. Aile dizimi seanslarında, bu terapiye katılan diğer kişiler ailenizden birini temsil ediyor. Süreç bittiğinde aile diziminiz olması gerektiği gibi düzenlendiği için sorunlar da bitiyor!!! Eşiniz sizi aldattığı için bunalıma mı girdiniz? Bu ne sizin ne de eşinizin suçu. O dedenizin dedesi var ya... Hani anneanneniz hikayelerini anlatmıştı. Hah işte o dede yüzünden aldatıldınız. Ya gerçekten burada bir tuhaflık yok mu? Yaşadığını bile bilmediğim bir ninemden miras kalan böbrek sorunum olabilir, gözümün rengini almış olabilirim... Ama o ninemin annesi suda boğuldu diye sudan korkmam pek gerçekçi değil... Hadi bunlar masum diyelim... Kanser hastası birinin hastalığının nedeninin, atalarından birinin yaşadığı ağır bir travma olması fikri kulağa pek akıllıca gelmiyor.
Sistemin kurucusu Bert Hellinger da ilginç biri. 1925 yılında doğmuş. Felsefe, pedagoji, teoloji eğitimi almış, sonra da papaz olmuş. Alman olan Hellinger, 16 yıl Güney Afrika’da Katolik bir misyoner olarak çalışmış. Şaman inançları olan Zulu kabilesiyle çalışmış. Hellinger, kabile bireylerinin ateş etrafında toplanıp sorunlarını çözmek için yaptıkları törenleri izlemiş. Atalarının ruhlarıyla bağlantı kurma törenlerini izlemiş. Görünen o ki bu ritüellerden pek etkilenmiş! Ülkesine döndükten sonra aile dizimi terapisini geliştirmiş. Hellinger’ın ilerleyen yıllarda ABD’de yaşadığını, kendisini bir guru olarak gördüğünü de söyleyelim.
Dizide habire gördüğümüz ‘Seninle Başlamadı’ diye bir kitap var. Türkçe yayınlandığında çoksatanlar listesine girmişti. Ve evet tabii ki bu kitabın satışları şimdi de artmış. Mark Wolynn yazdığı kitapta bazı sorunları çözmek için aile hikayelerine bakmak gerektiğini söylüyor.
Aile dizimi terapisiyle ilgili sorunlu pek çok mevzu var. Psikiyatrist bir yakınımın konuyla ilgili yorumunu da paylaşmak isterim: “Sorun sende değil bende terapisi. Terapi bir değişim ve dönüşüm süreci gerektirir. Bu da emekle, zorluk çekerek, ödevlerle gerçekleşir. İnsanlara her zaman bunlar olmadan iyileşmek cazip gelmiştir ve bunu vaat eden şeylerin peşine düşmüş çoğunlukla da dolandırılmıştır. ‘Sorun sende değil’in sorumluluklardan kurtarıyor olması ve pek de emek gerektirmeden sonuca ulaşılacağı vaadi tabii ki yine insanlara cazip gelmiştir. Ama hiçbir bilime, felsefeye dayanmayan, ilkel bir inanca dayanmaya çalışan orada bile bağlamından koparılmış, kerameti kendinden menkul olan bu metot bu sihirli değneklerin en utanılası olarak hatırlanmaya namzet. Kısa vadede telkin vs ile iyi gelebilir (asla iyileştirir değil -iyi gelir! İyileşmek ile iyi gelmek arasında büyük fark vardır. Unutmayın bütün bağımlılıklar iyi geldiği için vardır.) Bu sistemler orta vadede keşke sadece faydasız olmakla kalsa ancak ne yazık ki bir sürü komplikasyona yol açıyorlar.
Ezcümle... Zeytin Ağacı’nı bir dizi olarak izleyelim. Aile dizimi de ne iyi bir şey deyip tuzağa düşmeyelim...
Robotlar evi kırklayabilir mi?
Yerler mopla silinmez, şöyle güzel bir havlu bezle ve elinle sileceksin.... Halıyı da şöyle bastıra bastıra sildin mi mis gibi olur. Toz almak için önce ıslak bezle sil, sonra kuruyla. Süpür, sonra bir daha süpür... Dolapların içini boşalt, sil. Yaz temizliği, kış temizliği... Gerçekten de temizlik hiç bitmiyor.
Teknoloji hızla ilerlerken temizlik işleri de robotlara kalacak gibi görünüyor. Malum şimdi de bıdı bıdı gezip evi süpürüp silen robotlar var ama anlatmak istediğim hani Jetgiller dizisinin robot temizlikçisi Rosie vardı ya, hah işte o kadar maharetli olanlar. Yapay zeka destekli robotlar şimdilik hala emekleme aşamasında. Temizlik robotları düz gidiyor ama merdiven çıkamıyor. Bir halının kenarına geldiğinde takılıp kalabiliyor. Evin içinde gezerken yönünü şaşırabiliyor.
Gelişmelere bakarsak, tüm ev işlerini yapacak robotlara bir adım daha yakınız gibi görünüyor. ABD’deki Carnegie Mellon Üniversitesi’nde bir ekip robotlara yeni görevleri nasıl öğreteceklerini ‘öğreten’ bir yazılım geliştirdi. Bu yazılım robotlara doğrudan bir talimat olmadan, dolapları nasıl açacaklarını, çöp torbalarını nasıl çıkaracaklarını vs. öğretmeyi amaçlıyor.
Carnegie Mellon araştırmacılarına göre ‘insanı taklit eden robot öğrenmesi’ olarak adlandırılan yazılımın amacı, evde yaşayanları gözlemleyip, görevlerini devralmak.
Neredeyse her şeyi yapabilen bir temizlik robotu için çalışmalar hızla devam ediyor. Yerleri süpürecek, çamaşırları katlayacak, bulaşıkları yıkayacak, camları mis gibi yapacak. Çalışma henüz başlangıç aşamasında olsa da robotların evdeki temizlik işlerini devralacağı günler çok da uzak gibi görünmüyor.
Jetgillerdeki pek çok teknolojiyi şu anda kullanıyoruz. Şöyle on parmağında on marifet bir Rosie’miz neden olmasın!
Radyodan podcast ‘dinleme’ yolculuğumuz
2000’li yıllarda ortaya çıkan podcastler için bundan üç beş yıl öncesine kadar çoğu kişi ‘tutmaz bu podcast işi’ diye düşünüyordu. Oysa kısmen yeni radyo olarak tanımlanabilecek podcast endüstrisi hızla büyüyor.
Şahsen İstanbul trafiğinde sıkışıp kaldığımda ya da uzun yolda giderken podcastler hayatıma renk kattı. En azından sıkılmadan, ilgi alanıma giren konulardaki podcastleri dinleyip zaman geçirebiliyorum. Etrafımdaki podcast meraklısı eşim dostumun sayısı da hızla artıyor. Whatsapp gruplarında dizi, film önerileri paylaşılırken şimdilerde ilginç podcastler dolaşıyor.
Veriler de bu yükselişi doğruluyor. 2022 yılında ABD’de 12 yaş üstü nüfusun yüzde 62’si podcast dinledi. ABD’lilerin üçte birinden fazlası (104 milyon) düzenli olarak podcast dinliyor. Podcast en çok 35-54 yaş arasındakiler tarafından dinleniyor.
Kovid-19 pandemisi döneminde podcast endüstrisi görülmemiş bir büyüme yaşadı. Her hafta Netflix hesaplarına sahip olanlardan daha fazla sayıda kişi podcast dinliyor.
En çok podcast ABD’de dinleniyor. İsveç, İrlanda ve Brezilya takipte. Güney Kore’deki yetişkinlerin yüzde 58’i her ay en az bir podcast dinliyor. Podcast dinleme oranı son bir yılda Şili’de yüzde 83, Arjantin’de yüzde 55, Çin’e yüzde 43 arttı.
Podcastler reklamcılık trendlerini de belirliyor. Rakamlar yalan söylemez! Podcast dinleyicilerinin yüzde 60’ı dinlediği podcast’teki sponsorlu bir ürünü satın aldı. Bir ankete göre podcast dinleyenlerin yüzde 81’i, podcastlerde karşılarına çıkan reklamlara sosyal medya, radyo, TV reklamları, reklam panoları hatta dijital reklamlardan daha fazla dikkat ettiklerini söylüyor. Podcast’ten elde edilen reklam gelirinin bu yıl ikiye katlanarak iki milyar dolara çıkması bekleniyor.
Henüz podcast dünyasına girmediyseniz emin olun çok şey kaçırıyorsunuz. Eminim zevkinize uyacak, dinlerken hoş saatler yaşayacağınız bir hayli podcast vardır.