Geçen hafta şeker sıkıntısı, Ayçiçek yağının bazı marketlerde kotayla satılması mevzu çok konuşuldu. Şeker zaten uzak durulması gereken üç beyazdan biri, üstelik 2022 yılı trendlerinde yeri yok! Boş verin gitsin... Ayrıca baştan söyleyeyim; dolar euro almış başını gitmiş, ülkenin en önemli gündemi ekonomik kriz, sen neyin yeme-içme trendinden bahsediyorsun diye eleştirmeyin... Bu Cumartesi günü biraz kafamız dağılsa fena mı olur? Üstelik bu aylarda bir sonraki yılın trendlerini konuşmak adettendir!
Uluslararası Pazar araştırma şirketlerinin 2022 yılı ve sonrası için öngördükleri yeme-içme trendlerinde pandeminin etkisi görülüyor. Hizmet budur! Beş farklı raporu okudum ve sizin için özetliyorum.
Hayvansal gıdaların sınırlı tüketildiği ve vejetaryenliğin yükseldiği bir gerçek. Pek çok kişi bitkisel gıdaları tercih ediyor. Bitkisel bazlı et sektörünün 2030 yılına kadar 90 milyon dolar değerine ulaşacağı konuşuluyor. ‘Esnek’ ve ‘vejetaryen’ kelimelerinin birleşiminden oluşan ‘flexitarian’ beslenme tarzını seçenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Yani etten uzak duruyoruz, bütçemiz elverir ve canımız çekerse arada bir biftek yiyebiliyoruz. Hem trendlere uy hem bütçeni koru. İkisi bir arada!
2020 ve 2021 yıllarında vejetaryen gıda ürünlerinin satışının yüzde 156, vegan ürün satışlarının ise yüzde 150 artması süt ve ete alternatif ürünlerin hızla büyüyen bir sektör olduğunu gösteriyor. Esnek vejetaryenler öyle her bulduğu eti de yemiyor. Çevresel kaygılar, hayvan sağlığı konusundaki hassasiyet seçimleri belirliyor. Geniş çaplı bir ankete göre tüketicilerin yüzde 70’i yiyeceklerin karbon ayak izinin önemli olduğunu düşünüyor. En kaliteli et, süt ve yumurta olacak! Mantarın da pek kıymete bindiğini söyleyeyim. Mantar tozundan yapılan alternatif etler, yine mantardan üretilen içecekler derken bu besin beklenmedik yerlerde karşımıza çıkacak. Yulaf sütü ve soya sütüne alıştık. Vegan süt alternatiflerine bir yenisi daha ekleniyor; patates sütü. Bitkisel sütlere daha neler eklenecek onu da göreceğiz.
Bu arada Türkiye’de vegan restoranları ya da mönüsünde vegan tatların olduğu mekanları daha sık görmeye başladık. Vegan beslenme anlayışı da 2022 yılında popülerliğini artırarak devam edecek.
Bu trend tam bizlik!
Kovid-19 bağışıklık sistemine yararlı, sağlıklı besinlerin tüketimini artırdı. Havalı bir şekilde kullanmak isterseniz “ben fonksiyonel gıdaları seçiyorum” da diyebilirsiniz. Fonksiyonel gıda pazarının da 2022 yılında büyük bir ivme kazanacağı tahmin ediliyor. Öyle adını zor telaffuz edeceğimiz şeylere, pahalı etlere bütçemiz elvermez diye canınızı sıkmayın işte bu trend tam bizlik. Kefir, ev yoğurdu, lahana turşusu dünya genelinde daha fazla tüketilmeye başladı. Bu probiyotik gıdalar dışında zerdeçal, zencefil, bal gibi gıdalarla birlikte bağışıklık sistemini güçlendirdiği söylenen ürünlerin pazar payının 2022 yılında 120 milyon dolara çıkacağı tahmin ediliyor.
Fonksiyonel gıdalar; temel beslenmenin ötesinde vücut için yararlı, belirli hastalıkların önlenmesinde ve hastalığa yakalanma riskinin azaltılmasında rol oynayan gıdalar olarak tanımlanmakta. Fonksiyonel gıda pazarı da büyümeye devam eden pazarlardan biri. COVID-19 salgınından bu yana fonksiyonel gıdalara talebin arttığı bir gerçek. Virüsün zayıf bağışıklık sistemine sahip kişileri daha çok etkilemesi, savunmasız hale getirmesi, hatta ölümcül sonuçlara neden olması sağlıklı gıdaların yükselişini de hızlandırdı. Mide ve bağırsak sağlığı için önerilen kefir, ev yapımı yoğurt, kombucha çayı, lahana turşusu gibi gıdalar; pek çok kişinin beslenme rutininde yerini aldı, almaya da devam edecek. Faydalı mikrobiyota içeren probiyotik gıdalar dışında zerdeçal, bal, yeşil çay, balık yağı, zencefil de artık hayatımızda. Pandemi nedeniyle daha sağlıklı bir beslenme düzeni tercih ediyoruz ki bağışıklık sistemini güçlendiren içeriklere sahip ürünlerin yer aldığı pazarın bu yıl sonuna kadar 117 milyon dolara çıkması bekleniyor. Hint, Pakistan ve Bangladeş mutfaklarında sık kullanılan baharat karışı garam masala, kakule gibi baharatlar revaçta. Aslına bakarsanız bitki ve baharat satışları 2021’de yüzde 41 arttı. Bu kategoride nar pekmezi, Urfa pul biberi ve beyaz peynirin de dünya genelinde beslenme konusunda arama hacmi artan tatlar arasında olduğunu atlamayalım. Etiyopya’yı onca yıldır kahvesiyle tanıyoruz. Çok fazla et tüketilmeyen Etiyopya yemekleri vejetaryenlerin gözbebeği oldu. Teff unundan yapılan bir ekmek olan injera lüks marketlerin raflarını süslüyor. Bizde de glüten içermeyen bu unu bulmak mümkün. 2022’de evde teff unlu ekmek yapanları da göreceğiz.
Evde yiyin, havalı olun
Restoran mönülerindeki fiyatlar el yakıyor, bütçe zorluyor diye dertlenmeyin pandemide evde yemek alışkanlıkları canlandı ve 2022 yılında da devam edecek. Ama burada bir not düşelim ‘ev yemekleri’ demiyoruz ‘ev lezzetleri’ diyoruz. Bakın, kulağa daha havalı gelmiyor mu? Artık pek yapılmayan nostaljik tatların tariflerinin internet arama hacmindeki artışı da dikkate değer. Yemek marketleri de beklenen trendler arasında. Yani önümüzdeki süreçte mahallenizde sadece sıcak ya da soğuk yemeklerin kilo ile satıldığı marketler görürseniz şaşırmayın.
Bize çocukken kahvaltıyı krallar gibi yap denmedi mi? İşte bu da bir trend. Giyinip çıkayım dışarıda bir poğaça çayla kahvaltı ederim demeyin demode olursunuz! Evden çalışma süreci alışkanlıkları değiştirdi. İşe gideceksen de erken kalkacaksın sıkı bir kahvaltı edeceksin!
‘Dark Kitchen’ kavramı karantina sürecinde hayatımıza girdi. Bulut mutfak, sanal mutfak, hayalet mutfak olarak tercüme edebileceğimiz bu kavram sadece paket servis yapan restoranlar için kullanılıyor. Bu tarz restoranların sayısının artacağı da öngörüler arasında.
Japon lezzetlerine olan ilgi de artıyor. Japonya ve Kore mutfağında çok sık kullanılan limon ve greyfurta benzeyen bir narenciye olan ‘yuzu’ya alışın! Salata sosundan, maden suyuna pek çok yerde bu meyveyi göreceğiz. Antin kuntin şeyler bana uymaz demeyin meraktan da olsa marketten yuzulu bir gazoz isteyebilirsiniz. Kinoanın da nasıl da hayatımıza girdiğini hatırlatırım!
2022 yılında yeme-içme sektöründeki en önemli gelişmenin robotların ve otomasyonun yükselmesi olduğunu tahmin ediliyor. Dünyada bazı restoranlarda hamburgerlerin etlerini çeviren, patates kızartmaktan sorumlu olan robotlar var.
Sürdürülebilirlik de es geçilmemesi gereken bir kavram. Küresel olarak yapılan bir ankette beş tüketiciden üçünün gıdaların nereden geldiği ve nasıl yapıldığı hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak istediğini gösteriyor.
Bu kadar yemekten bahsedince acıkmamak mümkün değil. Teff unundan yapılmış bir makarna ve yuzulu gazozla güne devam etmeyi planlıyorum.
Ne kadar yaşayacağımızı genetik mutasyonumuz bilir
Yaşlanmanın sağlığımızı kötü etkilediği bir gerçek. 35 yaşındaki birinin on yıl içinde ölme ihtimali sadece yüzde 1,5 ama 75 yaşındaki bir kişinin 85 yaşına gelmeden ölme olasılığı yüzde 45! İyi tarafından bakarsak yaşlanmayı ve yaşlılığa bağlı hastalıkları önlemede büyük bir ilerleme var. Ama hala cevaplanmamış çok fazla soru var.
İngiltere’de100 yaşını devirenlerin nüfusa oranı yüzde 0.02’den az. Ancak yaşıtlarının yaşam beklentilerini yaklaşık 50 yıl aşmış durumdalar. Bir yüzyılı devirenler çok açık ki alışılmadık derecede sağlıklı. Bunun nedeni genetik mi, çevresel faktörler mi? Kilo kontrolü, sigara içmemek, meyve sebze ağırlıklı beslenmek bunların hiçbirini yapmayan birine kıyasla yaşam beklentisini 14 yıl artırabiliyor. Ama uzun yaşamak için bunlar şart değil! Bir araştırma uzun yaşayan Aşkenaz Yahudilerinin yüzde 60’ının hayatlarının büyük bir bölümünde sigara içtiğini, yarısının obez olduğunu, az bir kısmının egzersiz yaptığını ve yüzde 3’ün altında bir kısmının vejetaryen olduğunu gösteriyor. Yani sağlıklı yaşam konusunda pek de iyi bir karneye sahip değiller. Bunun nedeni genetik olabilir mi? Bu asırlık insanlar yaşam süresini uzatan genetik varyantlar taşıyor olabilir. Ya da belki de ileri yaşta hastalık ve hücre bozulmasına neden olan genetik varyantlara sahip olmayabilir.
İki profesörün –ve daha pek çok farklı- çalışmasına göre asırlıklar da genel popülasyonda olduğu kadar kötü genetik varyantlar taşıyor. Hatta bazıları Alzheimer hastalığına neden olan risk geninin iki kopyasını taşımasına rağmen hastalığa yakalanmıyor. Bu nedenle asırlıkların dezavantajlı olanların eksikliğinden ziyade faydalı genetik varyasyonlar taşıdığı düşünülüyor. Uzun yaşayanların yüzde 60’ından fazlasının, yaşamlarının erken dönemlerinde büyümeyi düzenleyen genleri değiştiren genetik özelliklere sahip olduğu düşünülüyor. Küçük köpeklerin, laboratuvar faresi türünün büyük boyutlu soydaşlarından daha uzun yaşadığı biliniyor. Midilliler de büyük atlardan daha uzun yaşıyor. Bunun en olası nedeni IGF-1 denilen büyüme hormonu seviyelerinin azalması. Büyüme hormonu yaşamın erken dönemlerinde gerekli olsa da, orta yaşta yüksek oranda IGF-1 sahibi olmak ömrü kısaltabiliyor. Bu fenomenin altında yatan mekanizma gizemini korusa da en düşük büyüme hormonu seviyesine sahip kadınlar daha uzun yaşıyor, bilişsel ve kas işlevleri daha sağlıklı.
Sonuç olarak, yapılan son çalışmalar diyor ki riskli bir genetiğe sahipseniz, sağlıklı yaşam konusunda çok fazla bir şey yapmasanız bile henüz gizemini koruyan bazı mutasyonlar taşıyorsanız şanslısınız. Devam eden pek çok çalışma bu mutasyonları taşımayanların da uzunnn yıllar yaşamasını sağlayabilir. O zamana kadar sağlıklı yaşamak için elimizden geleni yapmaktan başka şansımız yok!