Geçen hafta ‘insan ömrü’ ile ilgili bir araştırma yayınlandı. Ülkede bir günde iki seneye sığabilecek kadar gündem olabildiği için gözünüzden kaçmış olabilir. İngiltere ve ABD’de yapılan bir araştırmanın sonuçları Nature Communications dergisinde yayınlandı. Diyor ki, her hastalığa çare bulunsa da insan en fazla 120 ila 150 yıl yaşayabilir. Sadece bu kadar mı diye üzülecek bir durum yok! 75 yaşımda yolun yarısında olacağımı bilsem şu yaşımda ‘dünkü çocuk’ olmaya çoktan razıyım.
Araştırmayı yürüten Timothy V. Pyrkov biyomoleküler konusunda çalışan bir bilim insanı, Andrei Gudkov ise moleküler biyoloji profesörü. Bu iki isim yapay zeka ile geliştirilen bir uygulamayla maksimum yaşam süresini belirlediklerini iddia ediyor. Pyrkov ve Gudkov kronik rahatsızlık, yaşam tarzı, stres gibi durumlara maruz kalan insanların ne kadar sürede iyileşip eski hallerine döndüklerini araştırdı. Sonuçta diyorlar ki; yaş ilerledikçe insanın direnci kırılıyor ve bir rahatsızlık geçirdikten sonra iyileşmeleri zorlaşıyor. Yaşlanmayı engelleyen birçok tedavi olsa da gerçekten çok etkili bir yenilik olmazsa bunların faydası yok. Bu iki isme göre insan ömrü en fazla 150 yıl. Pek fena değil gibi!
Rekor 122 yaş
İnsan ömrü konusunda zaman zaman yeni araştırmalar ortaya çıkar ve ilgi çeker. Malum konu ilginç. Hangimiz 90 yaşında gençler gibi parlak bir zihne sahip olmayı, zinde bir vücutla yaşamayı istemeyiz ki.... Şimdi yani son nokta bu mudur, olsa olsa sadece 150 yıl mı yaşayabileceğiz...
Yıllar önce şu an 95 yaşında olan, beyin cerrahisi alanında dünyanın en önemli isimlerinden biri kabul edilen Prof. Dr. Gazi Yaşargil’in bir röportajını okumuştum. Hoca “Benim düşünceme göre herkesin 120 yaşına kadar iyi yaşayabilmesi mümkün” diyordu.
İnsana biçilen maksimum yaşam süresi farklı araştırmalara göre değişse de başımıza taş düşmez, kaza geçirmez ya da beklenmedik başka bir durum olmazsa daha uzun yaşadığımız kesin. İyi de insanın ne kadar yaşayabileceğine dair bir eşik var mı?
Bugüne kadar en uzun yaşayan kişi rekoru 1997 yılında 122 yaşında hayatını kaybeden Fransız Jeanne Calment’e ait. Bilindiği kadarıyla ondan uzun yaşayan yok!
Jeanne Calment’nin yaşı ilerledikçe hayatı merak konusu oldu. Tüm hayatını Fransa’nın güneyindeki Arles şehrinde geçirdi. Hiç çalışması gerekmedi. Zekası ve mizah yeteneğiyle tanınan Arles, çok da sağlıklı beslenen biri değildi. 110 yaşına kadar evinde yalnız yaşadıktan sonra ölümüne kadar bir huzurevindeydi. Doğum tarihinde bir yanlışlık olduğu söylense de dünyanın pek çok ülkesinden bilim insanları huzurevindeki odasını doldurdu, görüşmeler yapıldı. Yaşam öyküsü kapsamlı bir şekilde belirlendi ve yaşı doğrulandı.
En uzun yaşayan üç isim de kadın!
Tıptaki gelişmeler, sağlıklı yaşam biçimleri ve yaşlılık hastalıklarının tedavilerinin çeşitlenmesiyle uzun ömürlü insanların sayısı artıyor. Birleşmiş Milletlerin verilerine göre 1990 yılında 100 yaşını geçen insan sayısı 95 bindi, 2015’te bu sayı 450 bine çıktı. Yaşam süresi bir asrı geçen kişiler ilk kez 1960’larda resmi olarak belirlendi, o günden bu yana 10 kat arttı. Yine de tam sayı bilinemiyor.
Yukarıda da yazdığım gibi rekor Jeanne Calment’de. En yakın rakibi Calment’den iki yıl sonra ölen ABD’li Sarah Knauss. Günümüzde hala yaşayan bilinen en yaşlı insan 2021 yılında 118 yaşına merhaba diyen Japon Kane Tanaka. Bu üç ismin de kadın olduğunu hatırlatayım.
Uzun yaşamın sırrı ile ilgili araştırmalara bakıldığında bilim insanlarının farklı düşündüğünü görmek mümkün. Bazıları ömrü uzun bir süre yanabilen bir mum fitili gibi görüyor. Yaşam süresinde üst sınıra çoktan geldiğimizi ve Calment’den daha yaşlı biriyle karşılaşamayacağımızı düşünüyor. Daha iyimser olanlar ise son derece uzun, esnek bir bant olarak görüyor. Onlara göre uzun ömürlü insanların sayısı artacak, yaşları 150, 200 ve hatta ötesine ulaşacak.
İnsan ömrü uzamaya devam ediyor
Uzun yaşamak neye bağlı, tedavilerdeki yenilikler mi, genetik mi, yaşam biçimi mi? Ne yaparız da 90’larımızda aktif bir yaşam sürebiliriz? Bir limit var mı? 120 yaşından sonra yaşayan çok az sayıda insan olması ve veri eksikliği bu sorulara bir cevap vermeyi zorlaştırıyor. Bilim camiası da hararetli bir şekilde tartışıyor.
McGill Üniversitesi biyoloji bölümünde profesör olan Dr. Siegfried Hekimi çok uzak olmayan bir gelecekte bazı insanların 130 yaşına kadar yaşadığını göreceğimizi düşünüyor. “Aşılar daha fazla hayat kurtarıyor, insanlar daha sağlıklı bir yaşam sürmeye çalışıyor” derken o da insan ömrüne sınır koyabilecek biyolojik bir faktör olup olmadığı konusunda bir hüküm veremiyor.
Yaşlanmayı inceleyen bilim insanları 1400 yıl yaşadığı düşünülen denizanası ve mercanların bir cinsi olan hydra magnipapillata türlerine işaret ediyor. Hekimi, insanlardan farklı olarak bu türün yaşamı boyunca doğurganlıkta bir artış ve düşüş yaşamadığını, bunun da ölümlülüğe daha kademeli bir yaklaşımın parçası olabileceğini düşünüyor.
2016’da Albert Einstein Tıp Fakültesi’nde genetik profesörü olan Jan Vijg de insan ömrünün bir sınırı olduğunu iddia etti. 1970’ler ve 1990’lar arasında insan ömrünün uzadığı, sonra durduğu görüşünü savundu. Onun limiti de 114! Karamsar gelenekten bazı bilim insanları çalışmayı alkışlarken, birçok bilim insanı bu genellemeyi sert bir dille eleştirdi.
İki yıl sonra Vijg’in iddiasıyla tamamen çelişen başka bir çalışma yayınlandı. İnsan ömrünün uzaması durmamıştı, artmaya devam ediyordu.
Şu anda 150 yaşında biri yaşıyor mu?
2017 yılında bilim insanları ortalama 115 yaşı maksimum limit olarak kabul etti. Bu insan vücudunun ve beyninin tükendiği sihirli yaştı. Tartışmalar yine alevlendi. McGill Üniversitesi’nden Siegfried Hekimi, “Hemen herkes 50 yaşına kadar yaşadığında, uzun yaşamanın 80’e ulaşması mantıklıydı. İnsanlar şimdi olduğu gibi ortalama 80 ya da 90 yaşına kadar yaşarlarsa, bu da ömrü 120’ye çıkarır” diyerek tartışmaya katıldı.
2018’de, Roma Üniversitesi’nden nüfus bilimi uzmanı Elisabetta Barbi ve Berkeley’deki California Üniversitesi istatistik bölümünden Kenneth Wachter, yaklaşık 4 bin İtalyan›ın yaşam döngüsünü inceledi. Ölüm riskinin 80 yaşına kadar katlanarak arttığı sonucuna varıldı. Bu döngü daha sonra yavaşlıyor ve düzleşiyor. Çalışmaya göre 105 yaşında hayatta olan birinin bir sonraki yıl da yaşama şansı yüzde 50 civarında. Bu oran 106, 107, 108 ve 109 yaşındakiler için de geçerli. Bu akademisyenler uzun ömürlülüğün zamanla artmaya devam ettiğini ve kesin bir sınıra ulaşma fikrinin yanlış olduğunu düşünüyor.
Konuyla ilgili tartışmalarda bilim insanları bahis bile oynadı. Biyoloji profesörü Steven Austad “İlk 150 yaşındaki kişi muhtemelen şu anda yaşıyor” dedi. Biodemografi ve gerontoloji profesörü Jay Olshansky ise böyle düşünmüyordu. 2000 yılında ikisi de bir yatırım fonuna 150’şer dolar koydu. Bahis hala devam ediyor. Olshansky şimdilerde de insan ömrünün sabit genetik programının yaklaşık 115 yıllık doğal bir sınırı olduğunu söylese de, kendi yaşam süresi içinde insan ömrünü daha da uzatacak bir atılımın gerçekleşeceğine inanıyor. Ona göre 2001’den önce doğanların 150 yaşına ulaşması imkansız.
Austad ise aynı fikirde değil. Bağışıklık sistemini baskılayıcı bir dizi ilacın ve bir diyabet ilacının yaşlanmayı yavaşlattığı konusunda ikna olmuş durumda.
100 milyon yaşındaki mikroplar
Ünlü fizikçi Richard Feynman›ın 1964›teki bir konferansındaki “Biyolojide ölümün kaçınılmazlığını gösteren hiçbir şey henüz bulunamadı” sözünün aksi şu ana kadar kanıtlanmasa da ilginç gelişmeler oluyor. Yakın bir geçmişte deniz tabanının derinliklerinde muhtemelen 100 milyon yıldan fazla bir süredir hayatta kalan mikroplar ortaya çıkarıldı. Bazı türler o kadar uzun yaşıyor ki neredeyse biyolojik olarak ölümsüzler. Örneğin yazının ortalarında bahsettiğim hydra’lar parçalara ayrıldığında yeni bedenler üretebiliyor. Ölümsüz deniz anası olarak kabul edilen Turritopsis dohrnii’ler yaralandıklarında gençlik aşamasına geri dönebiliyor ve bu döngü sürekli devam edebiliyor. Yani tuhaf bir şekilde bazı organizmalar ‘ölüme’ karşı ‘dayanıklı’.
Ancak açık bir şekilde gördüğümüz üzere insan da dahil pek çok tür şimdilik bu kadar şanslı değil. Biyologlar yaşam süresinin büyük ölçüde bir türün anatomisi ve hayat biçimi tarafından belirlendiği fikrinde birleşiyor. Küçük ve savunmasız hayvanlar hızla çoğalma ve kısa bir süre sonra ölme eğilimi gösterirken, daha büyük olan ve gelişmiş savunma yeteneklerine sahip olan türler genel olarak daha uzun yaşıyor.
Yaşlanmayı inceleyen akademisyenler, biyomedikal buluşların insan ömrünü uzatmanın tek yolu olduğuna inanıyor. Bu belki mümkün ama asıl önemlisi yaşam süresini uzatmak değil, ileri yaşta genç, zinde bir yaşam sürdürmeyi başarmak. Araştırmacılar, ipek kurdu olarak bilinen yuvarlak bir solucan türü olan C. Elegans’ın genomunu değiştirerek ömrünü yaklaşık 10 kat uzatmayı başardı. Bu bir insanın 1000 yıl yaşamasına eşdeğer. Balıklar, kemirgenler ve maymunlar dahil olmak üzere pek çok türde yaşam sürelerini uzatmak için kalori kısıtlaması, genetik mühendisliği ve bazı ilaçlar kullanılmış olsa da hiçbiri ipek kurdundaki kadar etkili olamadı.
Yaşlanmayı durdurmanın pop starı
Umut veren çalışmalardan biri de Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi Yaşlanma Araştırmaları Biyolojisi Merkezi’nin direktörü David Sinclair ve ekibi tarafından yapıldı. Bilim insanı genetik yeniden programlama yoluyla ‘yaşlanma’ süreçlerini durdurmaya kararlı. Sinclair yaşlanmayı çizik bir CD’ye benzetiyor; “Müzik hala DNA’mızda var ama hücrelerimiz artık onu okumuyor. İyi haber şu ki müzik kalırsa çizikleri temizleyip hücrelerin gençmiş gibi çalışmasını sağlayabiliriz” diyor.
Sinclair orta yaşlı ve hasta farelerin beyinlerini yeniden programlayarak görme yetilerini iyileştirmeyi başardı. Araştırmacılar farelerin gözlerine olgun hücreleri daha esnek, kök hücre benzeri bir duruma döndürmeyi başaran ve nöronların yenilenmesini sağlayan iyi huylu bir virüs enjekte etti. Sinclair benzeri metotla hücrelerin kendini yenileyip eski proteinlerden kurtulabileceğini iddia ediyor. Hatta profesöre göre yaşlanmak, insanların yenmesi gereken hastalıklardan bir diğeri! Sinclair’in 12 biyoteknoloji şirketi var ve bunlardan birinde gen terapisinin insan üzerindeki klinik deneyleri devam ediyor.
Yukarıdaki çalışmalar fazla bilimsel ve ulaşılması zor gibi göründüyse dert etmeyin. Yaşlanmayı durdurmanın pop starı kabul edilen Sinclair’in, hepimizin uygulayabileceği ve yaşamımızı 14 yıl uzatabileceğini iddia ettiği önerilerini sevebilirsiniz. Aslında pek çoğu bilmediğimiz şeyler değil. “Tek bir şey söylemem gerekirse az yiyin” diyor. Günde iki öğün yeter, ikinci adım egzersiz yapmak ve sigaradan uzak kalmak, ve düzenli uyku. Kendisi de günde bir öğün yiyor ve kışın bile soğuk bir odada uyuyor. Ama bu önerilerle 100’ü geçmenizi garanti etmiyor!
Yüz yıldan fazla yaşamanın artıları eksileri var kuşkusuz. Düşünün hayatta üç dört kez kariyer değiştirebilir, torunlarınızın torunlarıyla koşturup oynayabilirsiniz. Dünyanın en parlak beyinlerinin uzun yaşamlarında neler yapabileceğini hayal etmek bile heyecan verici.
Madalyonun öbür yüzünde çokkkk uzun bir yaşamın lanetli bir arayış olduğu görüşü var. En yaygın endişe aşırı nüfus artışı ve dünya kaynaklarının bu nüfusa yetemeyecek olması. Yoksulluk, kıtlık, sınırlı eğitim ve salgın hastalıklar nedeniyle yaşam süresinin 65’in altında olduğu ülkelerin, bu yeni ve pahalı yaşam uzatma uygulamalarına ulaşmasının neredeyse imkansız olduğunu tahmin etmek güç değil.
100’ü görür müyüm bilemem ama bir teselli olarak “önemli olan anlamlı bir yaşam” sürmek diyerek yazıyı bitireyim.