‘İklim değişikliği’ kavramı üç-beş yıl öncesine kadar sınırlı bir kesimin ilgi gösterdiği bir kavramdı. “Büyük bir şeyler yaklaşıyor” diyenlere pek aldırış eden de yoktu işin doğrusu ama... Geldiğimiz noktada yaşadıklarımız bu meselenin bizden birkaç kuşak sonrasını değil şu anda dünya üzerinde nefes alan her canlıyı ilgilendirdiğini gösteriyor.
Google Trendler’den elde edilen veriler de ‘iklim kaygısı’nın arttığını gösteriyor. 2023’ün ilk 10 ayında İngilizce olarak yapılan ‘iklim kaygısı’ aramalarının 2017’nin aynı dönemine göre 27 kat fazla olduğu göze çarpıyor.
Peki nereye gidiyor bu dünya?
Dünya liderleri Dubai’de 30 Kasım’da başlayan BM İklim Değişikliği Konferansı’nda (COP) bir araya geldi. 12 Aralık’a kadar devam edecek konferansta iklim değişikliğinin nasıl sınırlandırılabileceği konuşulacak. Bu konferanstan nasıl sonuçlar çıkar bilmiyorum ama yeni bir araştırmaya göre, iklim değişikliğinin şiddetli etkileri nedeniyle milyarlarca insan önümüzdeki 25 yıl içinde ‘yerinden edileceğini’ düşünüyor. Normal koşullarda bu satırları okuyan hemen herkesin yaşam süresi içinde görebileceği bir zaman diliminden bahsediyorum.
Dünyanın bazı bölgeleri, iklimden etkilenme riskleri konusunda daha kırılgan bir durumda. Ipsos’un yaptığı bir araştırma da yaklaşık 10 kişiden 4’ünün değişen iklimle bağlantılı etkiler nedeniyle evlerini kaybedeceğine inandığını gösteriyor.
22 Eylül’den 6 Ekim’e kadar 31 ülkeden 24 bin 220 kişiyle yapılan anket dünyanın farklı yerlerinde yaşayan 16-74 yaş arasındaki insanların iklim değişikliği hakkında neler hissettiğini gösteriyor.
Ankete katılanların yüzde 38’i önümüzdeki 25 yıl içinde iklim değişikliğinin etkileri nedeniyle ‘yerlerinden edileceğini’ düşünüyor. Katılımcıların yanıtları ankette ortalama bu değeri işaret ederken, bu oran yüzde 68, yüzde 61 ve yüzde 57’nin olduğu Türkiye, Brezilya ve Hindistan gibi ülkelerde en yüksek endişeyi temsil ediyor. ABD’liler benzer endişe taşıyanlar arasında ortalamanın altında yer alıyor. Hollandalılar ise 31 ülke arasında en altta yer alıyor.
Sonuçlar, anketin küresel nüfusu temsil ettiği varsayıldığında 2 milyardan fazla insanın yerinden edilmekten korktuğunu gösteriyor.
Umursuyorlar mı?
Geçen gün İngiliz gazetesi The Guardian’da okuduğum bir makale de iç karartıcı bazı gerçekleri ortaya koyuyordu. Uluslararası sivil toplum kuruluşu Oxfam, Stockholm Çevre Enstitüsü ve Guardian tarafından hazırlanan son raporlar ‘ultra zenginler’in gezegen üzerindeki etkilerini göstermesi anlamında çarpıcı. Dünya üzerindeki insanların en zengin yüzde 1’i en fakir yüzde 66’dan daha fazla karbon yakıyor. Tekneleri, özel jetleri ve birden fazla malikaneleri olan zenginler ise küresel ortalamanın binlerce katı karbon tüketiyor.
Bu insanların çocukları, torunları var, onların gelecekleri de mi umurlarında değil diye düşünmemek elde değil ama biliyoruz ki bırakın önlem alma konusunda bir adım atmalarını, bazıları ‘dünya sisteminin çökmesini engelleme’ girişimlerini baltalamak için büyük bir çaba harcıyor.
Örneğin Elon Musk, yakın bir geçmişte aldığı Twitter’ın (X) çevre tartışmaları için son derece verimsiz ve düşmanca bir platforma dönüşmesine neden oldu. Hatta Musk’ın bizzat kendisi de X’i satın aldığından bu yana ‘çevre bilimini’ inkar etmekten geri kalmıyor.
Elon Musk
Elon Musk imparatorluğunun merkezinde elektrikli araçlar üreten Tesla yer alıyor. Ancak yakın zamanda satın aldığı Twitter’ı (şimdi X, yakında Ex olacak) çevre tartışmaları için son derece düşmanca bir yere dönüştürdü: araştırmalar, çevreye duyarlı kullanıcılarının neredeyse %50’sinin ya sessiz kaldığını ya da taklit edildiğinden bu yana platformdan uzaklaştırıldığını gösteriyor .
Çok güçlü ve hatırı sayılır sayıdaki bir çıkar koalisyonu- ki bunların içinde fosil yakıt şirketleri, ultra milyarderler ve bu kişilerin etki alanında bulunan medya bulunuyor- dünyanın birçok yerinde çevre protestolarının suç sayılmasını sağladı. ABD’deki pek çok petrol şirketi ve milyarder tarafından finanse edilen kuruluş, protestoculara karşı cezaları içeren yasalar tasarlıyor.
Nasıl oluyor da bu insanlar kendi çocuklarını bile umursamıyor diye düşünmemek elde değil ancak şunu unutmayalım zenginlik ve güç ikilisinin nasıl işlediği aklımızın sınırlarını zorlayacak kadar tuhaf olabiliyor.
‘ASKERLEŞTİRİLMİŞ’ YAPAY ZEKA RİSKİ
ABD Başkanı ve Joe Biden ve Çin lideri Xi Jinping arasındaki zirvede neler konuşulduğu tam olarak bilinmiyor ama ikilinin yapay zeka konusunu gündeme getirdiği tahmin ediliyor. İkili bir araya gelmeden önce Biden ve Xi’nin nükleer silahların kontrolü de dahil olmak üzere birçok alanda yapay zekanın kullanımını yasaklayacak bir anlaşmayı açıklaması bekleniyordu. Böyle bir anlaşmaya varılmadı ama hem Beyaz Saray hem de Çin Dışişleri Bakanlığı ABD-Çin arasında yapay zeka konusunda müzakere olasılığından bahsetti. Biden zirvenin ardından “Yapay zekayla ilgili risk ve güvenlik konularını tartışmak için Çinli yetkililer ile uzmanlarını bir araya getireceklerini açıklamıştı. İnsani değerlerle uyumlu olmayan yapay zeka sistemlerinin ‘felaket’ riski var. Nükleer silah kullanmaya karar verme, nükleer saldırı emri verme… Bu gibi olayları gerçekleştirmede yapay zekanın kullanılma potansiyeli hiç de az değil. Ancak herhangi bir yasağın gündeme gelmesi karmaşık ve zor görünüyor. Günlük hayatımıza entegre olan yapay zeka türü ve gelecekte korkabileceğimiz yapay zekayı birbirinden ayıran bir tanım yok. Yapay zeka otomobilleri sürüyor, çok sayıda veri ayıklayarak hayatımızı kolaylaştırıyor; yapıyor da yapıyor... Ancak sivil hayattaki becerilerini askeriyede gösterme konusundaki karnesinin ne olabileceğini tahmin etmek zor. ABD de, Çin de ve diğer ülkeler de bu ilerlemeleri yasaklamanın yollarını aramak yerine kendi askeri sistemlerine entegre etmek için yarışıyor.
Yapay zekanın bir silah olarak kullanılma potansiyeli o kadar büyük ki, olası bir senaryoyu düşünmek bile tüyler ürpertici bir durum.
EN ZENGİNLERİN DİPLOMASI...
Grafiklere bayılıyorum! Sayfalarca anlatılan bir şeyi tek bir karede görebiliyorsunuz. Geçen hafta karşıma çıkan bir grafik de dünyanın en zenginlerinin eğitim geçmişlerini inceliyordu.
Elbette iyi bir üniversite diploması olasılıkları lehimize çevirebilir ama para ve eğitimin her zaman aynı yolda yürümediğini de gayet iyi biliyoruz.
Grafikte ‘küresel seçkin’lerin eğitim geçmişlerinde işletme ilk sırada, ekonomi ve mühendislik bu iki alanı takip ediyor.
Amerika kıtasının en zenginleri listesinin başında yaklaşık 241 milyar dolarlık akıllara durgunluk veren servetiyle Elon Musk yer alıyor. Ekonomi okuyan Musk uygulamalı fizik konusunda yan dal yaptı. Avrupa’nın zenginleri arasında 194 milyar dolarlık servetiyle öne çıkan Bernard Arnault mühendis. Dünyanın en ünlü lüks markalarını yer aldığı LVMH’nin CEO’su olan Arnault, lüks endüstrisinin gelişimindeki en önemli isimlerden biri kabul ediliyor.
Bernard Arnault
Mukesh Ambani 91 milyar dolarlık servetiyle Asya ve Okyanusya’nın en zengin insanı unvanını elinde tutuyor. O da bir mühendis. Nijerya kökenli Aliko Dangote’nin serveti 10 milyar. İşletme alanındaki eğitim geçmişi, hikayesini Afrika’nın ötesine taşımasına yardımcı olmuş.
Mukesh Ambani
Üniversite diplomalarının gerçek dünyada uygulanabilirliği olmadığı görüşünün aksine özellikle ekonomi, işletme ve mühendislik alanlarında eğitim gören birçok kişi şu anda dünyanın en zenginleri arasında ilk sıralarda yer alıyor.
Aliko Dangote
Bu yaştan sonra ekonomi, işletme falan okusam işe yarar mı acaba?