Tüm kupalara önem veriyorum ama Şampiyonlar Ligi’nde oynamaya alıştığımız için buraları yadırgıyoruz...
Galatasaray’ın pandemi öncesi ve sonrası farklı bir oyun oynadığını görmek mümkün. Fatih Terim’e göre üç günde bir maç yapmak futbolcuları yoruyor. Oysa liglere başladığımız bu zamanlarda üç günde bir maç oynamak takımları yormamalı. Takımların kondisyonu, çalışması üç günde bir maç oynamaya göre yapılmalı. Oyuncular, oynayarak birbirlerine daha iyi alışırlar. Avrupa takımları bunlara alıştı, biz ülke futbolu olarak geri kaldığımız için bu olaylara isyan ediyoruz...
UEFA ve Süper Lig’e hızlı giriş yapan Sarı-Kırmızılı ekip, Hajduk Split maçına yıldızlarını yedekte bırakıp, önemli bir kadro revizyonu ile sahaya çıktı. Öyle ki, Fatih Hoca hafta sonu oynayacağı derbiyi daha önemser gibiydi.
İlk maçına çıkan Etebo’nun, 30 dakikadan sonra Taylan ile iyi uyum sağlayarak atakları yönlendirmeye başlaması ile Galatasaray biraz kendini bulmaya çalıştı. Feghouli ve Diagne istekli; Babel bir o kadar vasat görüntü sergileyerek sanki ‘Maçın havası değil, içinde bile değildi.
İkinci yarı rakibinin üstüne daha çok giden istediği pozisyonları bulan bir Galatasaray olsa da rakibin oyun genelinde diri kalması ikili mücadeleleri kazanması, bulduğu kontra ataklar ile Sarı-Kırmızılaların kalesinde pozisyonlar bularak kolay bir takım olmadığını gösterir gibiydi. Hajduk Split ataklarına yerinde müdahalelerle Babel’e yaptığı asistle sahanın yıldızı olan Marcao, başka deyişle Avrupa Fatihi’ni oyunda tuttu. Satıldı, satılacak, gitti, geldi denen Belhanda, Başakşehir karşılaşmasında olduğu gibi golünü atarak rakibin direncini bitirdi. İkinci yarı oynadığı oyunla eski günlerini biraz hatırlatan Cimbom Neftçi Bakü maçı ile başlayarak, Avrupa’ya tekrar merhaba der gibiydi.