Nasrettin Hoca, Temel Reis fıkralarımız vardı bizlerin. Gülmeye, düşünmelere sevk ederdi hepimizi. Zamanla bunu siyaseti sokmayalım içine futbol fıkralarımız başladı. 22 erkek-kadın, bir topun peşinden koşup iki kale direğinin arasına topu sokmak ile uğraşır, kazanan kaybedeni kızdırması ile son bulurdu. Günümüz fıkraları ise teknolojiye ayak uydurmaya başladı, ülkemiz de dünyaya göre aştı.
Futbolcu formaları gram ile hazırlanmaya başladı. Top en hafif halde, içine çip dahi soktuk, pozisyonları görelim yanılmayalım diye. Hakemlerden hiç bahsetmeyelim. Kollar da dijital saatler, iki üç kulaklık, biber gazı şekli spreyler, sahada robotlaştırılmış kişiler. VAR, AVAR sonrası savar. Konuşma yok mimiklerle karşısında azılı suçlu muamelesi. Bu hakemler ( saha hakimleri) maç öncesi lal, maç sonrası lal, hale getiriliyor. 90 dakika dokunulmazlıkları var sonrası dalını budağını kes, ezerek öldür. Ancak saha içinde azılı suçlu olanlar istediği gibi konuşma hakkına sahip.
Bunların başı MHK. Çözülemeyen fıkra MİT misali kim var, kim yok, kim ne iş yapar, kim silip süpürür belli değil. 90’ların Mehmet Ağar, 2000’lerin Haluk Ulusoy, 2023’lerin Erden Timur olarak gösterilen ‘istedi şampiyon yapıldı’ söylemleri fıkra dışına çıkmaya, gerçekleri göstermeye başladı sanki. Büyük çoğunluğun düşüncesi bu yönde.
En yeni en değişik fıkra ise perşembe günü Sivas’ta yaşanan fıkra olacak. Top kale çizgisini geçti, on dakikaya yakın pozisyon incelendi sebebi anlaşılamayan kimsenin çözemediği, sadece Okan Buruk ve idarecilerinin çözdüğü olay. Erden Timur son açıklamasında pozisyonun ne olduğunu bilmediğini söyleyerek idarecilerini ve hocasını yanıltmış oldu.
Daha önce ‘ligi bitirmeyiz, savaş ise savaşırız’ diyen bir yöneticinin bugün çıkıp bütün takımlar için adalet istiyoruz sözü inandırıcılığa uzak bir söylem. Göreve geldiğinden beri yaptığı işleri manşetlere taşıyan, TV programlarında gezen sayın Büyükekşi’nin yapay zeka konusu şimdilik MHK’nin yapay olmayan kendi sistemine takılı kaldı. Sonuç olarak içinde bulunduğumuz bu lig, Nasrettin Hoca’nın dediği gibi “Parayı veren düdüğü çalar” ile mi bitirilecek?