Türkiye’nin ‘frenemy’leri var

Galip Dalay

Müttefik ve muarız kavramları Türkiye’nin Ortadoğu politikasını açıklamak için artık pek işlevsel değiller. Bu durumun başlıca sebebi bölgede bir statüko ve(ya) bölgenin ana ülkeleri arasında bir güç dengesinin henüz oluşmamış olmasından kaynaklanıyor.
Bölge artık ‘dün’ de yaşamıyor; düne ait statüko temellerinden sarsıldı. ‘Dün’ sadece bir siyasal sistemi değil, bir siyasal psikolojiyi de ifade ediyordu. Ortadoğu’nun milliyetçi otoriter rejimler ya da monarşiler tarafından yönetilmesi kadar bunun kader olarak görülmesiydi ‘dün’ü var eden zemin.

Bu siyasal rejimler, geçirdikleri sarsıntılara rağmen hala bir şekilde iktidarlarına tutunabiliyorlar; ancak bu iktidarları daha önce var eden siyasal psikoloji dramatik bir değişim yaşadı. Bu nedenle de düne ait bölgesel statüko geri döndürülemez bir şekilde çatladı.

Buna karşın, bölgenin yarını da yakın bir vadede gelecek gibi görünmüyor. Arap Baharı, dünün tortularından kendisini yeteri derecede arındırmamış bir yarın hareketiydi ve inkıtaya uğrasa da, bu süreç sokaktaki insana siyasal özne olma ümidini veren bir hareketti.

Dünün statükosu sarsıldı, yarınınki ise henüz tesis edilmedi; dolayısıyla, bugün yaşadığımız bir geçiş dönemidir. Bu dönem hem uzun sürecek hem de yeni statüko arayışlarının güçlü ve şiddetli olacağı bir dönemdir. Ara dönemler de yapıları gereği zamana dayanıklı güçlü ittifakların kurulması için uygun ortamlar sunamazlar. Türkiye’nin Suudi Arabistan ve İran ile ilişkileri bu durumu teyit etmektedir.

Ülkeler arasındaki ittifak ilişkileri ya çıkar ya da ilke/değer temellidir. Bu iki kavram birbirlerini dışlamak durumunda değildir. Tam aksine, sağlam ittifak ilişkilerinde bu iki kriter birlikte yer alırlar. Hem çıkar hem de değer örtüşmesinin eseri olan ittifaklar hem kendilerini kurumsallaştırabiliyorlar hem de zamana dayanıklı olabiliyorlar. II. Dünya Savaş’ı sonrası Batı Avrupa ülkeleri arasında geliştirilen ve kurumsallaştırılan işbirliği ile ABD-İngiltere ilişkilerinin tarihsel dayanıklılığı, bu ülkeler arasındaki çıkar ve değer uyuşmasının ürünüdürler.

Çıkar ile değerler arasındaki uyuşmazlık durumunda ise devletler çıkar merkezli bir tercihi değer eksenli bir tercihe öncelemeye daha meyilli olurlar.

Bu iki kriteri beraber veya ayrı ayrı referans aldığımızda, Katar ve Irak Kürdistanı’nı da şimdilik bir paranteze alacak olursak, Türkiye’nin bölgede müttefik olarak tanımlayabileceği bir ülke bulunmamaktadır. Son dönemlerde sıkça müttefik, hatta yer yer stratejik partner olarak lanse edilen Suudi Arabistan ile Türkiye’nin siyasal değerler temelli ortak bir zeminde buluşamayacakları aşikar. Çıkar başlığını ele aldığımızda ise, her iki ülkenin çıkarlarının uyuştuğu noktalar kadar çıkarlarının çatıştığı noktalar da mevcut. Suriye’de Türkiye ile Suudi Arabistan aynı kampta yer alıyorlar. Türkiye ile Suudi Arabistan, İran’ın yayılmacı bölgesel politikalarını dengelemeye çalışıyorlar. Buna karşın, Mısır’daki darbe ile bölgedeki değişim dalgasına yaklaşım konularında ise iki ülke farklı kamplarda yer alıyorlar. Bu resim, Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin toptancı bir okuma ile değil, başlıklara bölünerek ele alınmasını gerekli kılmaktadır. Bu nedenle Suudi Arabistan, Türkiye için hem bir partner hem de muarızdır.

Türkiye-İran ilişkileri de benzer dinamiklere sahip. İran, bölgede sert bir mezhepçi politika güdüyor ve Esad diktatörlüğünün bölgedeki en önemli can simidi işlevini görüyor. Irak’ta Türkiye ile İran’ın öncelikleri ve hedefleri çatışıyor. Bununla birlikte İran, enerji alanında Türkiye’nin ikinci en büyük ortağı. Suriye ve Irak’taki farklı pozisyonlarına rağmen, iki ülke de mevzubahis ülkelerin toprak bütünlüklerinin korunmasında ısrarcılar. İran ile Batı arasındaki nükleer anlaşmayı Suudi Arabistan büyük bir tehdit olarak görürken, Türkiye bu açılımı önemli bir imkan olarak da değerlendiriyor. Dolayısıyla İran, Türkiye için hem muarız, hem rakip hem de partner.

Bu resim, müttefik ve muarız kavramlarının Türkiye’nin bölgesel ilişkilerini açıklamadaki açmazını ortaya koyuyor. Belki de tam bu noktada artık, İngilizce’de friend (dost), enemy (düşman) kavramlarının birleştirilmesi sonucu oluşan ‘frenemy’ kelimesinin Türkçe karşılığını bulmak lazım, çünkü Türkiye’nin bölgede müttefiki veya muarızı değil ‘frenemy’leri var.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.