Trump’ın Amerika başta olmak üzere Batılı Müslümanlar ve diğer kimlik grupları için bir tehdit oluşturduğu ortadadır. Söylemleri ve uygulamaya koyduğu politikalar ile bu kimlikleri ve toplumsal kesimleri bir güvenlik parantezine alıyor. Bu kimlikleri muhayyel Amerikan kimliği, Batılı ve Hristiyan değerlerin anti-tezi ve ulusal güvenliğe tehdit olarak ambalajlıyor. Artık sokaktaki insanın, otobüsteki saldırganın, popülist parti lideri ile medyanın ırkçılığı ve nefret söyleminden bahsetmiyoruz. Bizatihi bir süper gücün İslamofobyayı, farklı kimlikleri güvenlikleştirmeyi ve nefreti bir devlet politikasına dönüştürmesinden bahsediyoruz. Batılı devletlerin Müslümanlara karşı ayrımcılıkları yasalaştırmasını ve uygulamaya sokmasını ilk defa yaşamıyoruz. Fransa’dan İsviçre’ye, Avusturya’dan Hollanda’ya kadar birçok Avrupalı devlet Müslümanlara karşı birçok ayrımcı uygulamaya imza attı. Minare yasağından, Burkini yasağı, helal et satışı yasağı gibi birçok alanda ayrımcı politikalara imza atıldı. Fakat Trump’ın son uygulamalarının bunlardan ayrışan ve bunları aşan bir niteliği var. Bu yasakları uygulamaya sokan bir süper devlet. Bunu kısık sesle, mahçup bir şekilde yapmaktan ziyade, daha açık bir şekilde ve daha pervasızca yapıyor. Bu yapısı itibarıyla İslamofobya, yabancı düşmanlığı, nefreti ve ayrımcılığını en azından toplumun ve siyasetin bir kesimi nezdinde normalleştiriyor ve meşrulaştırıyor. Sokaktaki insan için bu durum daha da olağanlaşıyor hatta makbul hale geliyor. Çünkü Müslüman karşıtlığının bir insanı daha Amerikalı, Batılı ve hatta Hıristiyan kıldığı algısı pompalanıyor ve bu da kabul görüyor.
***
ABD’nin Batı ve dünyadaki merkezî konumu dikkate alınacak olursa, ABD’deki uygulamaların bir referans noktasına, en azından kısmi ölçüde, dönüşmesi muhtemeldir. Avrupa’daki aşırıcı hareketlerin söylem, eylem ve politikalarında daha sert olmalarını sağlayan bir referans noktası ve zemin oluşmuş durumda. Dolayısıyla, Trump’ın oluşturduğu dalga Batı’da Müslümanlar başta olmak üzere ‘öteki’ parantezine alınan kimlik grupları için zorlu bir dönemin kapılarını açtı.
Fakat Trump hadisesi Batılı Müslümanlar için yeni imkan ve fırsatların da kapılarını açtı. Bugün nasıl ki aşırı sağcı, dışlayıcı siyasal akımlar ivme kazandıysa, Trump karşıtlığı üzerinden başlayan karşıt bir dalga da ciddi momentum yakalamış durumda. Trump’ın Müslümanları direkt hedef yapması nedeniyle, Trump karşıtı dalgada da Müslümanlarla daha fazla bir dayanışma gösterme çabasına şahit oluyoruz. Şüphesiz, yaşanan temelde bir iktidar mücadelesidir. Trump karşıtı dalga için Müslüman savunusu bir değer meselesi olmaktan ziyade bir iktidar mücadelesi meselesidir. Buna rağmen, Trump karşıtı dalganın Müslümanlarla dayanışmasını, onların haklarına sahip çıkmasını değersizleştirmemek lazım. Bu dalga doğru değerlendirilebilirse, Müslümanlar için ciddi imkan alanlarının önünü açmaktadırlar. Öncelikle, Trump’la mücadelede Müslümanların hak ve hürriyetlerinine bu denli vurgu yapılması, Müslümanlara hak taleplerini ana akıma ulaştırma potansiyeli sağlamaktadır. Müslümanların hak mücadelesini toplumların çeperlerindeki marjinal gruplarla ittifak ilişkilerinden ziyade ana akım aracılığıyla yapmaları, bu hak mücadelesinin daha fazla meşruiyet kazanmasına ve daha fazla normalleşmesine zemin hazırlar. Dolayısıyla, Batılı Müslümanlar bu süreçte ana akımda yeni müttefikler kazanmalı, taleplerini daha fazla ana akım ile buluşturmalıdır.
***
Bunu yaparken, Batılı Müslümanlar bir noktada özellikle hassas davranmalıdırlar. Kendi hak mücadelesini aynı zamanda sol-liberal mücadelenin, Trump ile yaşadığı iktidar mücadelesinin basit bir alt başlığı ve enstrümanına dönüşmesine de müsaade etmeliler. Burada hassas bir dengenin gözetilmesi gerekir. Batılı Müslümanların bu noktada mahir olmaları gerekir. Özellikle ABD ve İngiltere’de Müslümanların sadece İşçi Partisi veya Demokratlarla değil aynı zamanda ana akım Cumhuriyetçi ve Muhafazakar partilerle de çalışma, ittifak geliştirme potansiyelleri var. Dolayısıyla, Batılı Müslümanların ana akım aracılığıyla yürüteceği Trump karşıtlığını Cumhuriyetçi ve Muhafazakar partilerin reddiyesine dönüştürmemeliler.
Bu yazıda Trump’ın Batılı Müslümanlar için ne ifade ettiği üzerine yoğunlaştım. Müslüman dünya veya Ortadoğu için anlamı ise başka bir yazının konusunu teşkil edecek. Fakat kısaca şunu söyleyebiliriz, Obama’nın Ortadoğu bağlamında kararsızlığı, eylemsizliği ve siyaseti müttefikleri için büyük bir maliyete yol açtı. Öyle görünüyor ki Trump’ın kararlılığı, eylemleri ve siyaseti bu sefer Türkiye gibi müttefikleri için daha da büyük maliyetler üretecek gibi duruyor.