Suriye krizinde Cenevre masası tekrardan kuruluyor. Birçok kez tehir edilip inkıtaya uğrayan III. Cenevre Görüşmeleri bir aksilik olmazsa 14 Mart günü yeniden başlayacak. Şu anki resim, hem rejimin hem de muhalefetin görüşmelere katılacağını gösteriyor. Bunun yanı sıra, ABD ve Rusya da görüşmelerin daha fazla ertelenmemesi gerektiğini belirttiler. Ayrıca rejim ve muhalefetin bölgesel destekçilerinin de taraflarına, masaya dönmelerini salık verdiğini biliyoruz.
Cenevre Görüşmeleri’ne dair beslenen ümit ve beklentilerin minimum düzeyde olmasına rağmen taraflar neden masada bulunmayı bu denli gerekli görüyorlar? Cenevre’de nasıl bir çözüm modeli aranıyor?
***
Öyle görünüyor ki Cenevre Görüşmeleri’nde, süreç sonuca önceleniyor. Cenevre Görüşmeleri’nde masanın etrafına oturanlar, Suriye’de hükümranlığı paylaşması gereken makbul ve meşru aktörler olarak addediliyorlar.
Süreç bir nevi meşruiyet akreditasyonu işlevi görüyor. Davet edilenler meşru, edilmeyenler gayr-ı meşru telakki ediliyorlar. Her Cenevre görüşmesi öncesi katılımcı listeleri ile alakalı yaşanan tartışmalar ve yürütülen diplomasi bunun açık bir göstergesidir. DAİŞ ve Nusra Cephesi’nin görüşmelerin dışında tutulması, bu iki yapının gayr-ı meşru olduğuna dair geniş bir konsensüsün varolduğuna işaret ediyor. Buna karşın, Türkiye’nin ise yoğun bir diplomasi ile PYD’nin masaya oturmasını engelleme girişimi ise, PYD’nin elde ettiği uluslararası sempati ve meşruiyetin tescillenmesini engellemeye yöneliktir. Rejim ise bu görüşmeleri iyi bir kamu diplomasisi fırsatına dönüştürerek, her geçen gün daha da kabul gören rejimin Suriye’de ‘ehven-i şer’i temsil ettiği algısını tahkim etmeye çalışıyor.
***
Peki bu görüşmeler nasıl bir çözümü öngörüyor? Suriye’de kabaca iki çeşit çözümden bahsediliyor. Silahlı çözüm ve(ya) siyasal çözüm. Bu eksik bir sınıflandırmadır. Hakikatte, Suriye’de üç çeşit çözüm modeli bulunuyor: silahlı, siyasal ve sosyolojik çözüm. Silahlı çözüm sahanın çözümü; siyasal, elitlerin çözümü, sosyolojik çözüm ise toplumun çözümü demektir. Her bir çözüme ulaşma yöntemi de elde edilen çözümün toplumda kabul görme ihtimalleri de, farklılıklar arz etmektedir.
Bu çözümlerden ilk ikisi birbirlerini dışlayan bir özelliğe sahip değiller. Sahada bir taraf eğer askeri olarak kazansaydı, bu sadece askeri bir çözüm demek olmayacak aynı zamanda siyasal bir çözüm manasına da gelecekti. Zaten Suriye rejimi, Rusya ve İran’ın görüşmeler öncesi askeri operasyonlara hız vermesi, siyasal çözüm ile askeri çözümün içiçe geçmişliğini ortaya koymaktadır. Nihayetinde, siyasal süreç/çözüm büyük oranda sahadaki gerçekliğin kayıt altına alınmasıdır.
***
Siyasal çözüm aynı zamanda elitler arası bir uzlaşmanın sağlanmasıyla da elde edilir. Bu çözümün sürdürülebilir olması, onun elitlerin sosyal tabanında kabul görmesi, meşru ve hakkaniyetli görülmesine bağlıdır. Meseleyi açmak gerekirse, Suriye muhalefeti zayıf bir muhalefettir ve kendilerini destekleyen bölgesel ve uluslararası güçlere karşı koyma imkanları pek bulunmamaktadır. Destekçi ülkeler güçlerini kullanıp muhalefeti, muhalefet tabanının adil ve meşru görmediği bir çözüme zorlarsa, ortaya çıkacak çözüme siyasal çözüm denilebilir. Ancak bu sosyolojik dolayısıyla sürdürülebilir bir çözüm olmayacaktır. Böylesi bir baskı muhalefetin toplumsal tabanını eriterek ortaya çıkan “siyasal çözümü” toplumsal tabandan yoksun kılar. Bu resim bize Suriye’de ana çözümün ne olması gerektiğini ortaya koyuyor: sosyolojik çözüm. Sosyolojik çözüm, Suriye toplumunun meşru ve adil göreceği çözüm demektir. Ne var ki bu, Suriye krizinde şu anda en az mevzubahis edilen çözüm tipi.
Cenevre’de, sahadaki yapay gerçeklik, Batılı ülkelerin korkuları ve Rusya ile İran’ın bölgesel projeksiyonları üzerine bina edilen ‘suni’ bir elitler arası siyasal çözüm elde edilmeye çalışılıyor. Öngörülen siyasal çözümle Suriye krizinin gerektirdiği sosyolojik tatmin arasındaki makas da, Suriye krizinin neden daha uzun bir süre devam edeceğini ortaya koyuyor.