Bu yazının başlığı haftasonu Al Sharq Forum tarafında İstanbul’da düzenlenen uluslarası bir konferansa ait. İlk günü kapalı çalıştaylar şeklinde ikinci günü de kamuoyuna açık oturumlar ve paneller şeklinde gerçekleştirilen konferansa bölgeden ve bölge dışından üst düzey bir katılım gösterildi. Arap dünyasından, Türkiye’den, İran’dan, Irak Kürdistan’ından, Batı’dan ve Rusya’dan birçok siyasetçi, akademisyen ve uzman bölgede bir önceki güvenlik mimarisinin neden çöktüğünü ve yeni bir güvenlik mimarisinin inşası için gerekli şartları tartıştılar. Yeni güvenlik mimarisinin aktörleri, bölgesel ve uluslarası kurum ve aktörlerin bu süreçte nasıl bir rol üstleneceği, bölgede çatışmaların değişen doğası, yeni mimarinin demokrasi ve insan haklarıyla ilişkisi ve benzeri konuları katılımcılar etraflıca tartışıldı. Bu tartışmalar cevaplar kadar yeni sorulara zemin hazırladı.
***
Düzen, devlet yapısı, sosyal ve siyasal dokunun çöktüğü veya çözüldüğü bir dönemde bölgede yeni bir güvenlik mimarisinin inşası konusunu gündeme taşımak başlı başına önemli bir hadisedir. Bu konjüktürde bu arayış epey iddialı duruyor. Hatta kısmi ölçüde pek gerçekçi görünmeyebilir bu arayış. Bu durumu katılımcılardan bazıları da dile getirdi.
Fakat bölgenin pozitif ajanda ihtiyacı da aşikar. Bölgenin kendi ajandasını ve gündemini belirleme ihtiyacı önümüzde olanca yakıcılığıyla duruyor. Bugünün gerçeklikleri, yıkımları ve mücadelelerini gözardı etmeyen fakat onların sınırlarına da kendisini hapsetmeyen bölgesel bir ajandanın ortaya konulmasına ve gelecek projeksiyonlarının yapılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Bugün Davos’un, Münih Güvenlik Konferansı’nın ve benzeri bazı toplantıların gündemleri liberal uluslarası düzenin meselelerini, projeksiyonlarını, yüzleştikleri meydan okumalarını gayet iyi bir şekilde yansıtmaktalar. Tabiri caizse, bu toplantılar bir global gündem inşası vazifesini görmekteler. Ortadoğu’nun böylesi bir Platformu mevcut değil. Bugün bölgesel bir ajanda veya o ajandayı oluşturacak kurum(lar)dan bahsetmek pek mümkün değil. Al Sharq Forum’unun düzenlediği bu ve benzeri programları bölgenin bugünkü realitesinden kopmayan fakat kendisini ona da mahkum etmeyen bir bölgesel ajandanın inşasına katkı sunuyor. Aksi takdirde sadece bölgedeki yıkıma yoğunlaşan, çatışma alanlarını ön plana çıkaran, dışlayıcı bir dil ve vizyonu esas alan, reaktif çalışmalar, programlar bölgenin bugününün ömrünü uzatmaktan başka bir işlev görmez. Gelecek inşası yeni bir dil, söylem ve vizyonu gerekli kılıyor. Dolayısıyla, bölgenin geleceğini inşa etmeye matuf bölgesel bir ajanda ancak bölgede daha geniş kitleleri parçası kılabilecek, onlara da hitap edebilecek vizyon ve projeksiyonların ortaya konulmasıyla mümkün olabilir.
***
Burada epey bir pozitif bir resmî ortaya koyduğumun farkındayım. Güç projeksiyonlarını, ana ülkeler arasındaki rekabeti, diğer maddi unsurları, ülkelerin siyasal psikolojileri arasındaki farklılığı, çözülememiş kimlik taleplerini ve benzeri konuları göz ardı etmiyorum. Zaten bu meseleler de programda etraflıca tartışıldı. Örneğin, bir katılımcının bölgedeki ülkelerin siyasal sistemleri arasındaki derin farklılığın (parlamenter demokrasiler, yarı teokrasiler, polis devletleri, monarşiler, diktatörlükler ve benzerleri) bölgesel bir güvenlik mimarisinin inşasına imkan vermiyor tespiti meselenin özünü yakalayan bir tespitti. Veyahut bölgedeki devletler hala bölgesel güç rekabetinde limitlerine ulaştıklarını, bütün kozlarını oynadıklarını veya opsiyonlarını tükettiklerini düşünmüyorlar. Bu da onların birbirleriyle pazarlık yapmak üzere masaya oturmalarını engelliyor. Yine, bölgede tesis edilecek bir güvenlik mekanizmasının biri elitler düzeyinde diğeri de toplumlar düzeyinde olmak üzere iki aşamalı veya düzeyli bir rızaya dayanması gerektiğini de kimse gözardı etmiyor. Fakat bu gerçekliklerin hiçbiri bölgenin yarının tesis etmeye yönelik çaba veya arayışların ertelenmesine yol açmamalıdır. Programdaki katılımcılardan birinin de belirttiği üzere bölgede yeni düzen ne bölge içerisinden ne de bölge dışından bir hegemon tarafından sağlanacak. Yani bölge ya kollektif rıza ve konsensüse dayanan bir düzen ve güvenlik mimarisi inşa edecek ya da bugünkü kaosu ve yıkımı daha kalıcı hale getirecek. Bu tespit tek başına dahi kollektif bir bölgesel gündemin ortaya konulmasını ve paydaşlarının çoğaltılmasını gerekli kılıyor.