Geçtiğimiz hafta sonu Al Sharq Forum, İstanbul’da iki günlük “Kriz Sonrası Bölgesel Düzeni Öngörmek” isimli bir program düzenledi. Bölge, Türkiye ve Batı’dan birçok siyasetçi, uzman, gazeteci ve fikir insanının katıldığı programda bölgesel konular açık ve kapalı oturumlarda derinlemesine tartışıldı. Bu tartışmalarda öne çıkan bazı konuların altını çizmekte fayda var.
Görünen yakın gelecekte bölgenin daha da çalkantılı ve kaotik bir evreden geçeceği üzerinde adeta geniş bir konsensüs bulunuyor. Arap devlet sisteminin varoluşsal krizleri ve meşruiyet açığı artarak devam edecektir. Bu sistemin işlemesi pek mümkün değil. Fakat yerine geçecek yeni bir şey de henüz doğmuş değil. Carnegie’den Lübnan asıllı Fransız vatandaşı Joseph Bahout’un Gramsci’den referansla, “eski öldü ama yeni henüz doğmuş değil. Bu yaşadığımız ara evre (interregnum) canavarlar ve katliamlar üretmeye elverişli bir zemin sunuyor” ifadeleri bugünkü durumun iyi bir özeti niteliğindeydi. Öyle görünüyor ki, bu ara dönem uzun bir süre devam edecek. Bölgesel bir statükonun veya dengenin oluşmamış olması ve bölgesel siyasetin de çok değişken ve kaygan bir zeminde cereyan etmesi bölgedeki ana güçler arasındaki rekabeti kızıştıran, meselelerin geçireceği muhtemel evrilmeleri kestirmeyi güçleştiren bir işlev görüyor. Bölgesel rekabetin getirdiği jeopolitik hesaplaşmaya gömülme hali de, Arap devlet sisteminin yaşadığı temel meşruiyet krizinin kaynaklarıyla (yönetim becerisi, kapsayıcılık, çoğulculuk vb.) yüzleşmesini tehir ettiriyor. Dolayısıyla jeopolitik rekabette elde edilecek bir başarı dahi, bu temel krizleri ve meşruiyet açığını aşmaya yetmeyecektir.
***
Buradan daha güncele ve daha özele inecek olursak; bugün bölgesel krizin ana odak noktası olan Suriye’yle alakalı Rusya’nın, ABD’de başkan değişimine kadar sahada bir realite yaratacağı ve yeni başkanı da bu realiteyi kabul etmeye zorlayacağı yönünde uzmanlar arasında genel bir kabul mevcut. Zaten Rusya’nın Halep’te giriştiği katliamlara ve demografik değişim projesine, Türkiye de dahil olmak üzere kimseden anlamlı bir tepki gelmiş değil. Halep’teki katliam ve bu katliamın faili Rusya’ya karşı sessizlik ve hatta bu katliamlar sırasında Rusya’yla ortaya konulan balayı fotoğrafı, Türkiye’nin bölgedeki ahlaki duruşuna ciddi zarar vermekte ve Suriye muhalefeti nezdinde kredibilite kaybetmesine yol açıyor. Buna rağmen ne Irak ne Suriye ne de bölgenin genelinde Rusya ile Türkiye’nin hedefleri ile önceliklerinin örtüşmesi pek mümkün değil. Bu nedenle Rusya bağlamında son bir yılda yaşadığımız iki savrulma da (aşırı karşıtlık ve abartılı bir yeni dönem söylemi) yanlış bir zemin, beklenti ve kabullere dayanıyor. Bu parantezi şimdilik kapatalım.
***
Suriye’nin bölünme veya aşırı gevşek ademi merkeziyetçi bir modelle yönetilmesi dışında üçüncü bir sahici opsiyon bulunmadığı da genel bir kanıya dönüşüyor. Burada iki model ön plana çıkıyor: Lübnan veya Irak modeli. Lübnan modelinde imtiyazlar ve güç paylaşımı mezhebî temelli ve kimliksel bir şekilde gerçekleşti. Gerçi, geçen süre zarfında bu model coğrafik bir karakter de kazanmaya başladı. Buna karşın, Irak’ta yetki ve güç devri coğrafik esaslı yapıldı. Tabii ki bu bir kimliksel okuma üzerine inşa edilmiş bir coğrafi devirdi. Suriye’de bu iki modelin mezcedilmiş hali üzerinde bir iktidar ve yetki paylaşımı yapılacak gibi duruyor.
Velhasıl, bundan sonra Suriye ve Irak’ta ortaya konulacak modeller yeni bölgesel düzen ve güç dengesiyle alakalı bize epey bir ipucu verecektir.