Irak, yakın siyasal tarihinde eksikliğini hiç hissetmediği krizlerden birini yine yaşıyor. Şii lider Sadr’ın destekçilerinin önce Bağdat’taki Yeşil Bölge’nin dışında protesto gösterilerinde bulunması, akabinde de Yeşil Bölge’de bulunan parlamento ve hükümet binalarını basması, Irak’ı tekrardan gündemimizin merkezine yerleştirdi.
Mevcut krize yol açan gerekçelerin tam resmini çizmek pek kolay değil. İçiçe geçmiş krizler yumağı ile karşı karşıyayız. Kanaatimce bu krizin sebeplerinden çok, yansımaları ve ortaya çıkardığı resim analiz edilmeyi daha fazla hak ediyor. Tartışmaya önce bazı tespitleri yaparak başlayalım. Irak’ta Şiiler’in çoğunlukta olduğu mevcut hükümeti, yine Şiiler’in ekseriyetini oluşturduğu Iraklılar protesto ediyor. Şiiler’in domine ettiği parlamentoyu yine etkili Şii liderlerden olan Al Sadr’ın destekçileri basıyor. Sokağa çıkan, parlamentoyu basan göstericiler, ‘Irak’ın zaferi’, ‘yolsuzlukların önlenmesi’ ve ‘İran’ın Irak’tan elini çekmesi gerektiği’ yönünde sloganlar atıyorlar. Burada, Iraklılık vurgusu ve yükselişte olduğu varsayılan Şii jeopolitiğinin hamisi İran karşıtı sloganlar büyük önem arz etmektedir. Bu resim bazı ön kabullerimizi tekrardan düşünmemiz gerektiğini ortaya koyuyor.
Bireyler kadar toplumların da çoğul kimlikleri var. Iraklı bir Şii’yi İran, ağırlıklı olarak Şii kimliği ve perspektifiyle anlamlandırmak istedi. Onun Arap, Iraklı ve benzeri kimliklerine ikincil derecede önemli muamelesi yaptı. Bu politika, Irak işgalinin hemen sonrasında, Iraklı Şiiler’in uzun bir süre kimlikleri nedeniyle baskıya, zulüme ve marjinalleştirilmeye tabi tutulmaları nedeniyle onlara hitap eden bir politikaydı. Bu dönemde Iraklı Şii kendisini öncelikli olarak Şii olarak tanımlamayı tercih etti. Fakat bireylerin olduğu gibi toplumların da kimlik anlayışlarında zamanla, maddi ve siyasal koşulların değişimiyle değişim yaşanır. Son dönemlerde daha sık sokaklara çıkmaya başlayan Iraklı Şiiler’in sloganları ile siyasal taleplerinde böylesi bir değişimin izlerini bulmak mümkün. Saddam dönemindeki zulüm, baskı ve marjinalleşmenin aksine, Irak’ta Şiiler 12 yıla yakın bir süredir iktidarın ana bileşenini temsil ediyorlar. Bugün, Iraklı Şiiler’in Iraklı kimliğinin iktidar ile tahkim olmasına şahitlik ediyoruz. Saddam döneminde Irak ve iktidar kavramları, Iraklı Şiiler için kendilerinin siyasal aktör olma arayışının bastırılması olarak okunurken, bugün aynı kavramlar kendilerinin siyasal özne ve aktör olmalarını ifade etmektedir. İktidar olma hali Iraklı Şiiler’i, Iraklılık kimliği ve İran’a yaklaşım konusunda yeniden düşünmeye sevk etmektedir. Şiiler’in demografik avantajının görünebilen gelecekte devam edeceği dikkate alınacak olursa, artık devlet ve iktidar ile özdeşleşen dolayısıyla Irak milliyetçiliğine daha meyyal Iraklı Şii bir yapı var.
Aslında bu uzun bir süredir yaşanan bir trenddi. Irak’ta dar kimlik siyasetinin ötesine geçip Iraklılık vurgusu üzerine 2010 seçimlerine giren Al Iraqiye listesi, 91 sandalye kazanarak seçimin birincisi olmuştu. Daha sonra siyasal manevralar ve ABD ile İran’ın desteğiyle hükümeti kuran Maliki liderliğindeki Kanun Devleti listesi ise 89 sandalye kazanmıştı. İyad Allawi gibi Şii bir figürün liderliğini yaptığını ve Sünniler’in ciddi teveccühüne maruz kalan Al Iraqiya partisi, Şii-Sünni kimliklerinin siyasal tercihin tek kıstası olmadığı, Iraklılık ve hizmet vurgularıyla seçim kazanılabileceğini ortaya koymuştu.
Bu durum, hizmet siyasetiyle tahkim edilmeyen bir kimlik siyasetinin, mevzubahis kimliğe baskı politikalarının uygulanmadığı bir denklemde, belli bir süre sonra güç kaybedeceğini ortaya koymaktadır. Sadr destekçilerinin siyasal reform, yolsuzlukla mücadele ve siyasal kimlikler üzerindeki kotalardan ziyade bir teknokrat hükümetinin kurulması taleplerinde bulunmaları ve bunun da ciddi bir toplumsal destek bulması, hizmet politikalarıyla desteklenmeyen kimlik siyasetinin kırılganlığını ortaya koymaktadır.
Velhasıl bu gelişmeler, Irak siyasetinin analizinde bundan sonra sadece kimlik grupları arasındaki mücadele değil, aynı zamanda bu kimlik gruplarının içerisindeki değişime de yoğunlaşılması gerektiğini ortaya koyuyor.