Britanya, 23 Haziran tarihinde AB üyeliğine devam etme veya AB üyeliğinden ayrılma seçeneklerini oylayacak. İbre, ayrılmayı savunanların lehine biraz dönmüş olsa da anket sonuçları henüz bir kampın erken zaferini ilan edecek durumda gözükmüyor. Bu süreç, Avrupa’nın entegrasyon tarihi için bir ilki ifade ediyor. Daha önce hür iradeleriyle AB’ye katılmayı reddeden, Norveç gibi Avrupalı ülkeler olmuştu. Fakat mevcut üyeler arasından ayrılmayı tercih eden veya üyeliğini referanduma götüren herhangi bir ülke olmamıştı. Katılımın ve ayrılmanın rızaya bağlı olması, iki süreçte de zorakiliğin olmaması Avrupa entegrasyon sürecine ciddi bir normatif güç sağlıyordu. Bu yapısı nedeniyle AB projesi literatürde “empire by consent” (rızaya dayalı imparatorluk) olarak tarif ediliyordu.
***
Yarattığı çekim alanı ve vaad ettiği gelecek üzerinden sınırları sürekli genişleyen birlik, ilk ciddi meydan okumasıyla yüz yüzedir. Rızaya dayalı ‘imparatorluğun’ surlarında kocaman bir gediğin açılma ihtimali sahici bir şekilde önümüzde duruyor. İngiltere’deki referandum AB’ye sıkça yöneltilen “halktan kopuk”, hatta bazen “halkların iradesine rağmen sürdürülen bir elit projesi” olma eleştirisinin haklılığını da teste tabi tutacak. Birlik’ten ayrılma yönünde verilecek bir karar, AB projesinin halktan kopukluğunun kanıtı olarak sunulacak. Böylesi bir sonuç, AB karşıtı, radikal ve milliyetçi partiler için önemli bir motivasyon kaynağı olacak. Peki, İngiltere’siz bir AB’nin nasıl bir hal almasını beklemeliyiz?
***
İngiltere’nin AB’den ayrılması Türkiye için kötü bir haber olacaktır. AB’de biri “genişlemeyi”, diğeri de “derinleşmeyi” savunan iki kanat hep varoldu. Fransa, büyük oranda derinleşmeyi savunan kanadın öncülüğünü yaptı. AB’nin sürekli genişlemekten ziyade kendi içerisindeki harmonizasyona yoğunlaşıp, derinleşmesini savundu. Bu yaklaşım, Avrupa entegrasyon projesine ekonomik ve ticari boyutlarının ötesinde bir anlam katıp, ona siyasal değer atfediyor. Buna karşın İngiltere, AB’nin hep genişlemesi gerektiğini savundu. Bu yolla İngiltere, AB’nin büyük oranda bir serbest ticaret alanı olarak kalacağını ve onun ötesinde bir siyasal yapıya dönüşmeyeceğini varsayıyor. Bu yöntemin kendisinin çok karşı çıktığı Federal Avrupa ihtimalini de ortadan kadıracağını hesaplıyor. İngiltere, Türkiye’nin AB üyeliğini, başka gerekçelerle birlikte, bu nedenledestekliyor. Federal bir Avrupa’dan ziyade reform edilmiş bir Avrupa’yı savunan İngiltere, Türkiye’nin üyeliğinin bu her iki amaca da hizmet edeceğini düşünüyor. İngiltere’nin ayrılması AB’yi daha içine kapanmacı kılacak ve birliğin uzun bir süre genişleme iştahı olmayacaktır. Bunun da Türkiye ve Balkanlar başta olmak üzere Avrupa’nın yakın coğrafyası için negatif yansımaları olacaktır.
***
Peki İngiltere’nin ayrılması AB’nin entegrasyon sürecini nasıl etkiler? Ivan Krastev’in de ifade ettiği gibi AB’nin dağılması veya bazı ülkelerin AB’den ayrılması, Avrupa’nın mevcut coğrafik haritası için bir şey ifade etmez. Sovyetler Birliği’nde olduğu gibi haritalar değişmiyor. Ama finans sektöründen alınma bir terimle ifade edecek olursak, bu ayrılma AB de bir ‘political run’a (siyasal kaçışa) yol açabilir. Yani krize giren finansal kurumlardan yatırımcılar yatırımlarını nasıl hızlı bir şekilde çekmeye çalışıyorlarsa, İngiltere’nin ayrılması AB için bu durumun siyasal versiyonunun yaşanmasına yol açabilir. Bu durum, bazı ülkelerde Birlik’ten ayrılmak şeklinde temayüz edebileceği gibi başka ülkelerde de Birlik’te dahil olunan bazı başlıklardan çekilmek şeklinde gerçekleşebilir. Örneğin ekonomik kriz yaşayan güney ülkelerinde ortak para birimi veya ortak mali kurumlardan çekilmek şeklinde bir eğilim güç kazanabilir. Bu da Avrupa’nın entegrasyon sürecini ciddi bir krize sokma potansiyeline sahiptir.