Tabii ki biliyordunuz şimdi ucundan Diyarbakır Cezaevine bağlamaya çalıştığınız iktidarın, geçmişin şedit Cumhuriyetinde sizinle birlikte ezilenler olduğunu.
Tabii ki biliyordunuz siz silahla yürürken onların sabırla ve her seferinde yılmadan demokrasiyi denediğini.
Sonunda onların kazandığını, sabrın sonunun selamet oluşunu izlediniz.
Savaşı kucaklarında buldukları için sürdürdüklerini, ama daha iktidarlarının ilk günlerinden itibaren gösterdikleri barış iradesini, önce değilse de sonra, geç de olsa gördünüz.
“Barış için baldıran zehiri içerim” dediklerini de duydunuz.
Ama korkaksınız.
Çünkü siz, Ortadoğunun bitmez sanılan kaosunun içine doğurulmuştunuz.
O kaosta yaşamaya, çevrenizi ve hayatınızı ona göre şekillendirmeye alışmıştınız.
Bir tanesi uyuşturucu ticareti olan sürüyle illegal para kaynağı, etrafınızı donatan kul-köle gerillalar, (ki onlar sizin zavallı entelektüel birikiminizle yazdığınız, hiçbir yere bağlanmayan, sündürüldükçe sündürülmüş yazılı açıklamalarınızdan zaten anlamazdılar) infazlarla tanrılaşmalarınız, yüzleşemediğiniz suçlarınız ve habire kimbilir hangi istihbarat örgütüyle içli dışlı olmuş oyuncak stratejilerinizden bir türlü vazgeçemediniz.
Kaderinizin size tanıdığı hiçbir seçeneği beğenmediniz.
Türkiye’de demokratik siyasete giremezdiniz, çünkü buna isteğiniz de kapasiteniz de yoktu.
İran zaten imkansızdı.
Irak’ta sizden her zaman daha iyi durumda olan ve olacak Barzani vardı.
Türkiye haricinde bir hakimiyet alanı için eldeki tek seçenek Suriye idi ama orada da IŞİD vardı ve onlarla savaşmak, Eski TC’nin şikeci TSK’sı ile savaşmaya benzemiyordu.
Kolay olanı yaptınız, iktidarınızı kullandınız ve kendiniz gidip savaşmak yerine bölgedeki yoldaşlarınızı o cehennemde kalmaya ve sizin adınıza hakimiyet kurmaya zorladınız.
En iyi savaşçılarınızı Türkiye’yi tehdit ile korumalarınız pozisyonunda tutup, oraya kahramanlık, savaş, işkence öyküleriyle aklını esir aldığınız gençleri yolladınız.
Size her yol sunuldu oysa.
Artık Türkiye’de savaşmanın koşulunun kalmadığını biliyordunuz.
Yeni bir Türkiye vardı ve biliyordunuz, eninde sonunda bu ülke sizden tabanınızı çalacaktı.
Eski Türkiye tarafından özellikle geri bırakılmış bölgeye, yatırımlar yapılacağını, kaynakların halkın yaşam standartını yükseltip mutlu kılmasıyla, hiçbir saçma sebebiniz yüzünden savaşlarınızı desteklemeyeceğini biliyordunuz, tabii ki onları bırakmadınız.
Elinizde bölge geçmişinin bolca ürettiği ve yoksulluğunun beslediği yeterince savaş meraklısı lümpeniniz vardı.
Batı tarafında sizin oyunlarınıza payanda olmaya hazır, Eski Türkiye’nin değerlileri, ya beyhude sosyalizmlerinden akılları çürümüşler ya da kendini asıl devlet bilen ve gerektikçe Kemalist, Ak Parti nefretinden içleri yanan Beyaz Türkler vardı.
Kararınızı “Gezi”de verdiniz.
Ak Parti hükümetinin sandığınızdan daha zayıf olduğunu, kitlesinin şiddetten her zamanki gibi uzak kalacağını, kimsenin üzerine yürümeyeceğini ve eninde sonunda darbelere dayanamayıp düşeceğini düşündünüz.
Alevi’lerin kitlesel gücünü gördünüz, yanılgılarını anladınız ve onları büyüttünüz.
Beyaz Türklerin asıl derin devletini, medyadan sanayiye, eğitimden bilime, sanattan kültüre bir yaygın tabaka olarak kökü kazınması zor kök salmışlığını ve yine enerjik nefretlerini gördünüz.
Tüm bunları gördüğünüzde de partiyi Türkiye’nin hastalıklı soluyla birleştirip kitlediniz, başına uygun kişiyi, gözünü kırpmadan yalan söyleyebilen bir demogogu, Demirtaş’ı getirdiniz.
Barış Süreci yürürken, çatışmasızlık durumunun sonrası için, aflar için, tutukluların durumunun iyileştirilmesi için, rehabilitasyon programları için ve sadece barışta gerçekleşebilecek diğer şeylerin hiçbirinden bahsetmediniz, talep etmediniz, “bunları tartışalım” demediniz.
Çünkü niyetiniz çatışmasızlığı olabildiğince uzatıp meyvalarını yer ve tahkimatlarınızı güçlendirirken, Ak Partinin düşmesini ya da dağılmasını beklemek ve onlar yerine gelecek Eski Türkiye ile aynı o şikeli oyuna geri dönmekti.
Silahlı unsurlarınızı ülke dışına çıkarmadınız.
Aksine her geçen gün bölgedeki baskınızı artırdınız, kırsalda artık TSK ile girilecek çatışmalarda şansınız ve yeteneğiniz olmadığını, Barış Süreci’e girilmeden önceki pratikte yaşayıp gördüğünüz için kentleri silahlandırmaya başladınız.
Çatışmasızlığın Barış Süreci’nin öte aşamalarına evrilmemesi için elinizden geleni yapıp gerilimi, kendinizce belirlediğiniz bir dengede tuttunuz.
“Ak Parti iktidarı IŞİD’ı destekliyor” yalanını köpürtüp, buna içerden ve dışardan hazır borazanlar buldunuz.
Ama en büyük hatayı seçimden sonra yaptınız.
Seçim sonuçları beklediğinizden çok daha iyi geldiği için arkanızdaki kitle desteğini, dolayısıyla Ak Partiye desteğin bölgenizde azaldığını düşündünüz.
Oysa o insanlar hem silahlarınızın gölgesindeki korkudan ve hem de sizi dağdan indirip meclise göndermek için, bir barış umudu için, başlarından artık çekip gidesiniz diye oylarını size verdiler.
Siz bunu, Ak Parti’nin beklediğiniz çöküşünün erken gelen başlangıcı sandınız.
İstikrarsızlığı artırmaya oynadınız.
Silahlı eylemleri çoğalttınız ve Ak Parti’nin bu “ara dönem”de üzerinize gelemeyeceğini düşündünüz.
Suikastlerinizin, insanı tiksindiren Demirtaş söylemleriyle birleşen kalleşlik dozu bilerek artırılmış saldırılarınızın yıkımı kolaylaştıracağını sandınız.
Fena halde yanıldınız.
Senelerdir tüm dikkatinizi ayak oyunlarına, entrikalara verdiğinizden, birçok şey gibi TSK’nın geldiği seviyeyi farkedemediniz.
Ağır, modern silahlarla donatılmış ve koordinasyonu elinizdekilerden çok daha yüksek seviyede teknolojik olanaklara sahip bir ordunun ne kadar yıkıcı olabileceğini hesaplamadınız.
Şimdi beklemediğiniz bir şiddetle ve hiç beklemediğiniz bir zamanda vuruldunuz.
Ve bu maalesef bir imha operasyonu.
Doçkalarınız, havanlarınız, cephanelikleriniz, mağaralarınız yıkıldı.
Çok geçmeden bir hava indirmesine dayanacak haliniz kalmayacak.
Bu saldırı siz ve yazık ki gerilla da sizinle birlikte tümüyle süpürülmeden bitmeyecek.
Hazırlıksız yakalandınız ve kentlere yaptığınız tüm o tahkimat da izlendi.
İzlenmese de çok farketmezdi çünkü sizler, girdiğiniz bu yolda 90’larda biriktirdiğiniz tüm meşruiyeti artık yitirdiniz, halk sizi desteklemeyecek.
Devlet de serhildanlara sebep o 90’ları, kimseye yaşatmayacak.
İşkenceler, göçe zorlamalar, infazlar, orman yakmalar olmayacak.
Gözlenecek, izlenecek ve avlanacaksınız.
Çatışırsanız öleceksiniz ve bazen çatışamadan da öleceksiniz.
Yapmayın.
Çoktan yapmanız gerekeni yapın.
Hükümetin barış iradesini görüp onayladığınızı, tersini düşündüğünüz dönemde hata yaptığınızı kabul edin ve silahlı güçleri Türkiye’den çekin.
Provokasyonlara son verin.
Kimse sizden teslim olmanızı istemedi.
İstenen tek şey silahlarınızla birlikte ülke dışına çıkmanızdı, unutmayın.
Cılız eylemlerinizi bitirin, ne daha fazla ölün ne de öldürün.
Gelin bu hatadan dönün.
Ve ayrıca da PYD’den, Suriye Kürtleri üzerinden elinizi çekin.
Ya bırakın kendi kaderlerini tayin edip istedikleriyle ittifak kursunlar, ya da gidip adam gibi onlara yardım edin.
Çocuklara kıymayın.