“Kürtler’in Stalingrad’ı” Kobani, 25 Haziran sabahı IŞİD militanlarının saldırısıyla sarsıldı.
3 koldan kasabaya 10 araçla giren ve bir kısmı da zaten şehir içinde uyuyan hücreler olduğu söylenen militanlar, zincirleme bir saldırı eylemi başlattı.
Birkaç intihar saldırısı oldu, sokaklarda insanlar tarandı, bir köy halkı, Berxbotan, onu koruyan 6 kişilik YPG müfrezesi de dahil tümüyle katledildi ve 3 gün süren bu çatışma, bir önceki savaşta da adı geçen şehre hakim Miştenur tepesindeki eski bir okul binasına eklemelerle yapılan hastanede sonlandı.
İlk Kobani çatışmasına gidelim;
Beklenmedik bir şekilde ve tam Musul Türkiye Konsolosluğu rehineleri serbest bırakıldığında gerçekleşen bir IŞİD saldırı dalgası, YPG’nin, savaş tecrübesi bölgedeki sivilleri tehdit ve sindirmeden ibaret gerillasını, Kobani’nin Türkiye sınır kapısına yakın mahallelerine sıkıştırana kadar ilerledi.
Dalga, ancak Türkiye’nin desteğiyle dayanabilen YPG'ye yardıma gelen donanımlı peşmerge ile, ÖSO güçlerinin yetişmesi ve etkin ABD hava bombardımanı ile durdurulabildi.
İlerleyen zamanlarda, YPG nihayet toplanarak, çoktandır IŞİD elindeki bölgeleri geri almaya kalktığında durum hızla değişti.
IŞİD neredeyse hiç direnmeden YPG'nin TelAbyad’a kadar ilerlemesine izin verdi ve en son oradan da, hemen hemen tek kurşun atmadan çekildi.
Böylece YPG’nin savaşmaktan çok Avrupa moda dergilerine stil ikonu olmaya uygun savaşçıları, asla kontrol edemeyecekleri bir geniş bölgenin hakimiyetini güle oynaya ilan ederken sahaya yayıldılar.
IŞİD da bu yayılmanın bedelini onlara, bölgenin propagandayla şişirilmiş ideolojik ikonu Kobani’ye sert bir biçimde vurarak ödetti.
Kimi kaynağa göre 50, kimine göre 90 IŞİD militanın (ki bunların arasında şu linkte konuyla ilgili açıklaması bulunan PKK lideri Karayılan da var ; “
http://www.insanhaber.com/guncel/karayilan-mutlaka-intikam-alinacak-55890 “gerçekleştirdiği bu saldırıda, 228 kişi öldü.
Saldırıyı gerçekleştiren tüm IŞİD militanlarının öldürüldüğü tahmin ediliyorsa da
(eğer sırf her zamanki gibi “Türkiye IŞİD’ı destekliyor” yalanına destek olmak için uydurulmadıysa) YPG’lilerin iddialarına göre birkaçı, sınırı geçerek Türkiye’ye kaçtı.
Olay sonrası, yukarıda linki verilen Karayılan’ın açıklamalarında da bir örneğinin görüleceği gibi, PKK tarafından gelen sesler yüksek perdeden ve her zamanki gibi Türkiye’nin bu saldırıda IŞİD’ı desteklediğinin üzerinde dururken, PYD sözcüleri böyle bir şahitliklerinin olmadığını ifade ediyordu.
Olay sonrası PKK ile PYD arasında başka söylem ayrılıkları da gözlendi.
İki tarafın üslubunu da çok yakından takip etmeyip, bu ayrılığı kolayca anlayamacaklar için bile gayet açık bir gösterge olarak, HDP Genel Merkez twitter hesabından atılan “Yüksekdağ” hashtagiyle Figen Yüksekdağ'a atfedilmiş tweette yazılanlar örneklenebilir;
“PYD ve PKK’li savaşçılarımızın aralarındaki husumet derhal bitmelidir.
Henüz kürdistan kurulmadan böyle çatışmalar kabul edilemez”
Bunun dışında çatışma sırasında YPG’lilerin gösterdiği zaaf da PKK söylemlerinde yankılandı. Yine yukarıda linki verilen açıklamasında Karayılan bunu alt perdeden ifade ederek, zaafiyetten ve bir soruşturma yapılmasının gerekliliğinden söz ediyor.
Kobani tümüyle PYD’nin kontrolünde bir kapalı kutu olduğu ve sızabilen bilgiler dezenformasyonlarla özellikle karmaşıklaştırıldığından, kayıplar konusunda net bir sayıya ulaşılamak mümkün olmuyor. Ancak bir gerçek var ki YPG bu çatışmada çok az elemanını yitirdi.
Kimi kaynaklarda sadece 7 kişi olarak gösterilen bu kayıp en yüksek sayıya 21 rakamıyla varıyor.
50 kadar kişiyle içerden vurulan Kobani’de tüm saldırganlar öldürüldükten sonra ve ortada 200’den fazla sivil kayıp görünürken bu sayılar çok az ve YPG’nin oldukça çekingen/etkisiz savaştığını gösteriyor.
(Tam burada hatırlatmak gerekir ki YPG’nin kayıplarının 6’sı, ani bir baskınla çatışamadan öldürülen Berxbotan köyünü koruyan müfrezenin üyeleri.)
PKK’den YPG’ye yöneltilen eleştiriler de gizli ya da açık, bu askeri etkisizliğe yöneltilmişti.
Çatışmanın finalinin gerçekleştiği, önceki Kobani Savaşında kasabaya hakimiyetiyle ismi duyulan Miştenur Tepesinde ve şehrin tam sınırında, binalarının bittiği yerde bulunan, eski bir okula ekleme binayla yapılmış hastane, bir başka trajedi ile yine PKK-PYD arasında birbirini tutmayan açıklamalara, zıtlaşmalara konu oldu.
Farklı noktalarda günlere uzayan çatışmalardan sağ kalabilen IŞİD militanlarının, hem kasabaya tam sınırındaki hakimiyeti ve hem de hastane olmasının avantajlarıyla son bir toplanma noktası olarak burayı seçmeleri, taktik anlamda mantıklı görünüyor ve zaten de böyle oldu.
PYD kaynaklarına göre 15 militanın sığındığı bu hastane, özel olarak da diğer eski bölümlere göre daha donanımlı görünen, sonradan eklenen bölüm, YPG’nin yerleştirdiği yüksek güçlü (Tahminen bölgede çok kullanılan amonyum fosfat katkılı) patlayıcıların bir ve büyük infilakıyla tümüyle yıkıldı ve PYD patlamanın hemen arkasından, Kobani’nin tüm IŞİD militanlarından temizlendiğini ilan etti.
Sonrasında PYD sözcülerince, yıkıntıdan çıkarılan 15 cesedin hepsinin IŞİD üyelerine ait olduğu ve isteyenin gelip kontrol edebileceği ilanı yapıldı.
Bu ilanın yapılmasının da bir sebebi vardı.
Hastaneyi son toplanma noktası olarak seçen militanların, ellerinde rehineler olduğunu iddia ettikleri biliniyor. Bu bilgi PKK-PYD kaynaklarınca da dillendirilmişti. Ancak PYD bu bilginin doğru olmadığını, IŞİD üyelerinin blöf yaptıklarını ve bunu tesbit ettiklerinde de binayı uçurduklarını söylüyorlar.
Önce CNN Türk’ün “devletin önündeki bir raporda yazdığına göre” diye açıkladığı, 19 doktor, 28 hemşire ve 100 kadar hastanın rehineler arasında olduğu iddiası, bir gün sonra Yeni Şafak Gazetesinde de yayınlanınca kızılca kıyamet koptu.
PKK-PYD kaynakları doğal olarak bu iddiaları şiddetle reddedip, binada rehin alınan kimse olmadığını iddia etti.
Bu yalanlamalar, o hastanede çalışan Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütünün bazı üyelerince de desteklendi ve binanın sadece belli saatlerde hizmet verdiği, o sırada çatışmadan (biri yaralı) kaçan 2 bekçi dışında binada kimsenin olmadığı söylendi.
CNN ve Yeni Şafak haberlerinde fade edilen rehine sayısının ve niteliğinin oldukça abartılı olduğu ortada.
Bölgede çalışan doktor sayısının toplamının bile 19’u bulması zor görünüyor.
Ve Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü tanıklığına güvenmek gerekir hüsn-ü zannıyla, olay sırasında binada yatan hasta bulunmadığı da (en azından şimdilik) bir gerçek olarak kabul edilebilir.
Yine de hem bölgeden sızan haberler ve hem de özellikle PKK tarafından yayılmaya çalışılan bir yalan bilgi, patlatılan binada rehineler olduğu konusunda ciddi şüpheler oluşturuyor.
Olaylar sonrası ölümü ilan edilen 228 kişi arasında bulunmayan kayıplardan söz ediliyor ve bunların IŞİD’in operasyonunda kasabadan toplanıp binaya zorla sokulan siviller olduğu iddia ediliyor.
PYD’nin “binada 15 IŞİDcı vardı” açıklamasında geçen bazı kişilerin, militan olmayıp sivil olabilecekleri veya yıkıntıdan çıkarılan sivillere ait cesetlerin, PYD tarafından ortadan kaldırılmış olma ihtimali var.
Bu kuşkuyu güçlendiren bir diğer olgu da, binanın patlatılmasını üstlenen YPG açıklamalarının zıttına, PKK kaynaklarından yayılmaya çalışılan ve patlamanın IŞİD militanlarınca, üzerlerinde taşıdıkları patlayıcıları kullanarak, bir intihar eylemiyle binayı yıktıkları iddiası.
Böyle birşey hem teknik olarak çok zor ve hem de YPG’nin “biz yaptık” açıklamaları yayınlandıkları yerlerde duruyor.
PKK’nin bu iddiası ise, sonradan ortaya çıkacak ve yıkıntıda sivillerin de öldüğü gerçeğinin doğuracağı tepkiye bir ön alma çabası olmaktan başka bir biçimde açıklanacak gibi durmuyor.
Sonucu Kobani kıskacından dışarı uzanabilecek sesler belirleyecek.
Ya da gerçeği hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz.
Gerçek olan şey, IŞİD saldırısının PKK-PYD cephesinde zor kontrol altına alınabilen ciddi bir şoka ve dağılmaya sebep olmakla kalmayıp, iki tarafı henüz tahmin edilemeyecek bir derecede, birbirine düşürdüğü.
Bu bastırılmış zıtlaşmanın, IŞİD karşısında pek şansı olmayan PYD’nin Türkiye’ye ve sınırdaki olası TSK eylemliliğine karşı tavrının, PKK tarafından onaylanmıyor oluşuyla da ilgisinin olabileceği fikrinin beyanıyla bitirelim.