10 Ağustos günü, Şırnak Silopi’nin Başak mahallesinde devriye gezen bir eski model Shortland zırhlı polis aracı, PKK’lilerin yola döşediği antitank mayınının uzaktan kumandayla patlatılması sonucu ikiye bölünerek parçalandı ve içindeki görevli 4 polis memuru hayatını kaybetti.
Sokak içindeki patlamanın şiddetiyle çevre evler de ciddi biçimde zarar gördü.
Sokakta o anda başka kimsenin bulunmaması can kayıplarının artışını önledi.
30 ağustos günü Diyarbakır’ın Silvan ilçesi, Bağlar Mahallesi Büyük Çeşme Mevki’inde evinden annesinin istediği mutfak alışverişini yapmak için çıkan
13 yaşındaki Fırat Simpil, askeri araç geçişini hedeflemiş ve komşu bahçe duvarına yerleştirilmiş EYP’nin uzaktan kumandayla tetiklenerek patlatılmasıyla parçalandı.
Askeri aracın bomba seviyesine geldiğinde görerek tetiklenmesi esasına göre kurulan bu tuzakta Fırat Simpil, eylemin bekası uğruna göz göre göre kurban edilmişti.
PKK daha sonra bu eylemindeki “hata”sını kabul ederek özür diledi ve soruşturma sözü verdi.
27 Eylül saat 18.00 sıralarında PKK’nin yol kapama eylemlerine müdahale amacıyla görevlendirilen Bismil İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne ait zırhlı Kobra tipi araca atılan RPG roketi aracı vuramadı ve Dumlupınar Mahallesi Memozin Bulvarı üzerindeki bir apartmanın 3. katına isabet etti.
Roket mermisinin evin içinde patlamasıyla 9 yaşındaki Elif Çakır hayatını kaybetti ve ailesinden de 5 kişi yaralandı.
Atışı yapan Agit Yıldız, silahını 2. atışa hazırlarken, polis aracından açılan ateşle vuruldu ve öldü.
İşlenen diğer birçok cinayet arasından seçilip örneklenen bu saldırılar, kullanılan yöntemler ve uygulanma biçimleriyle, PKK’nin savaşını, iddia ettiği gibi Kürt Halkı adına verip vermediğinin birer açık göstergesi.
Belki bu örneklere gerek de yok.
PKK için Kürt Halkı’nın geleceği, mutluluğu ve refahı hiçbir zaman önemli olmadı.
Örgüt için gerçek mesele, bölgenin geçmiş acılarının devamı ve bu kirli ortamdan beslenerek kendi düzenini sürdürmekten başka bir şey değil.
Bu yüzden Barış Süreci, hiçbir zaman bir ileri aşamaya evrilemesin ve ateşkes durumu olabildiğince uzatılabilsin diye düzenli, şiddet dozu ayarlı bir biçimde PKK tarafından sabote edildi.
PKK bütün bu süreçte bölgedeki varlığını yerleştirip yaygınlaştırırken, kentleri ilerde çıkacağını bildiği bir Halk Savaşı için silahlandırırken, yolları el yapımı patlayıcılar (EYP) ile tuzaklarken, eninde sonunda ateşkesin bir yerde biteceğini ve savaş yoluna girileceğini biliyordu.
Siyasal uzantısı önce BDP ve sonra HDP de stratejisini bunun üzerine kurdu.
Demirtaş ve onun Cemaatten ödünç siyasal söylemiyle siyasi ortamı germesi, bu stratejinin bir parçasıydı.
Şiddetin ve provokasyonun dozunu, Barış Sürecinin bir sonraki adıma doğru gelişmesini engelleyecek seviyede tutarlarken, bir taraftan da Ak Parti hükümetinin en önemli siyasal kozu olan Barış Sürecinden vazgeçemeyeceğine güvendiler.
Hesapları, Ak Parti’nin iktidarını sürdüreceği ve bu süreçte varlıklarına müsamaha gösterilmeye devam edileceği üzerine kuruluydu.
Ak Parti’nin Barış Sürecini başlatmadaki samimiyetini bile isteye görmezden geldiler ve yine başta Demirtaş, diğer HDP sözcülerinin gayretleriyle de kitleleri tarafından bunun görülmesini engellediler.
Ancak bu ince buz üzerinde dikkatle sürdürülen denge, bir an geldi ve bozuldu.
Bugün halen kim tarafından ve nasıl işlendiği net bir biçimde anlaşılamamış
(PKK’nin önce resmi olarak üstlenip sonradan üstlenmekten vazgeçtiği ama hiçbir zaman kınamadığı) 21 Temmuzu 22 Temmuza bağlayan gece işlenen bir çifte cinayet, Ceylanpınar’da bir evde birlikte kalan iki polisin uykularında susturuculu silahla enselerinden vurulup öldürülmeleri, bardağı taşıran son damla oldu.
Bir gün sonra, 23 Temmuzu 24 Temmuza bağlayan gece, Kandildeki PKK hedefleri Türk Hava Kuvvetlerine bağlı uçaklarca vurulmaya başladı.
PKK bunu beklemiyordu.
Kendilerine yapılacak bir saldırının, ne bu denli isabetli ve yıkıcı olacağından haberleri vardı ve ne de Kürt Halkı’nın, uzun zamandır silah yığdıkları kentlerde onların savaşına katılmayacağını ön görebildiler.
Şimdi yeniliyorlar.
Bugüne kadar lojistik birikim ve tahkimatlarının önemli bir bölümü yok edildi.
1500 aktif militan kaybettiler.
Bekleyip güvendikleri halk desteğinin hiçbir zaman gelmeyeceği belli oldu.
Demeçleri, tutarsız, boş tehditlerle dolu ve anlamsız, genellikle açık yenilgilerinin perdelenmesi üzerine kurulu.
Artık, Kandil’den gelen açıklamalar çoktan geride bırakılmış bir argümanın, Bağımsız Kürdistan’ın kurulumu üzerinden rastgele uçarken, aynı anda siyasal uzantı sözcüsü Demirtaş’ın, “HDP’nin Türkiye’nin bölünmemesinin garantisi olduğu”na dair açıklamalarına rastlanabiliyor.
Süreç içinde yaptıkları hazırlıklardan sadece EYP tuzaklamalarından göreli sonuçlar aldılar ama bu da artık önlerindeki yolu, aldıkları canlarla, geri dönüşsüz bir hale getirmekten başka işe yaramıyor.
Tuzak, mantığıyla birlikte açığa çıktı ve etkisi giderek aşılıyor.
Barış yolu artık PKK için kapalı ve bir daha açılmayacak.
Bir daha devletle karşı karşıya gelip, bir masaya oturamayacaklar.
Artık kendileriyle bir barış görüşmesi yapılmayacak.
O viraj dönüldü.
Bundan sonra olacak ölümleri engellemenin tek yolu, HDP’nin PKK’den bağımsız insiyatif kullanmasında ve gerillaya çekilme-silah bırakma çağrısı yapmasında.
Bu seçenek, PKK tarafından rehin alınmış onca acı ve siyasi emeğin kurtarılmasının tek yolu olmasından başka, önümüzdeki seçimler için HDP’nin Türkiye’nin siyasi geleceğindeki kararlı ve tüm Türkiye Halklarının faydasına olacak varlığı için de fazladan bir şans olma özelliği taşıyor.
Teklif edilen bu seçeneğin uygulanmasının getirilerinden olacak “insani taraf” ise bu çağrının muhataplarına layık görülmüyor.