Karar, ilk yazdığım yer değil ama yaşamımın anlamıyla çok denk düşen bir mecra…
Otuz yıllık bir hukukçu olarak doğaldır ki hep mahkeme kararı bekledim, çabaladım.
Yargılama boyunca verdiğim emek hep en iyi kararı almak için oldu.
Bugün ise ülkedeki birçok hukukçu gibi yargıda verilen kararları içim acıyarak izliyorum. Çünkü yargı kararlarının hukuk çerçevesi içinde olması gerekir. Ülkemizde bu çerçeve bilinçli bir şekilde parçalandığı için yargı kararları da hukuksuz bir mecraya aktı.
Biliyorsunuz artık bir Türk atasözüne döndü, “Anayasa Mahkemesi’ni dinlemeyen mahkemeler var” cümlesi. Bu basit ama korkunç örnek hukuk çerçevesinin iktidar tarafından atanmış yargıçlarca nasıl paramparça edildiğini zaten gösteriyor.
Artık mahkemelerden çıkan kararların Anayasa’ya ya da yasalara uygun olup olmayacağını bilemiyoruz. Yargı öngörülebilir olma niteliğini kaybetti. Bununla birlikte halkın da yargıya olan güveni kayboldu.
Hukuktan kopup yargı kararlarının, bunun meydana getirdiği hukuksuzluğun ülke ekonomisini çökerttiği ilk defa çok geniş halk kitleleri tarafından anlaşıldı.
Belki kimse farkında değil ama toplumun bu gerçeği algılaması Türk tarihinin en büyük devrimlerinden biri.
Bu sayede insanlar ceplerindeki parayla, mutfaklarındaki yemekle, çocuklarının geleceğiyle hukuk arasındaki bağı gördüler. Bir mahkemede bir “başkası” için verilen kararın sadece o “başkası”nı değil kendilerini de ilgilendirdiğini öğrendiler.
Ben böyle bir dönemde Karar gazetesinde hukuk konusunda yazılar yazmaya başlıyorum.
Karar gazetesinde yazma amacım demokraside, hukukun üstünlüğünde, özgürlükte kararlı bir ülkeye dönüşmemize mütevazi ama kararlı bir katkı sağlamak tabii ki...
Kararlı bir şekilde buluşmak üzere…