Yürürlüğe girdiği 2003 yılından beri 198 kez değiştirilen bir yasa olur mu?
Bir hukuk devletinde olmaz.
Ama “tek imzalı hükümet sisteminin” hukuksuzluk hukukunda olur.
Hukuk nedir? Toplumu düzenleyen ve devlet yaptırımıyla güçlendirilmiş bulunan kuralların bütünüdür.
“Hukuksuzluk hukuku” olur mu? Olur.
Nasıl olur? Sistematik bir şekilde hukukun ana prensiplerini, ilkelerini ve özünü yok ederek olur…
Türkiye’de hukuksuzluğun kuralları oluştu… Bugün artık hukuksuzluğun hukuku yürürlüktedir…
Kemal Kılıçdaroğlu 26 Ocak Çarşamba gecesi, saat 22.00’de hukuksuzluğun hukukuna göre imza edilen belgelerden bir tanesini açıkladı. “Bir ihalenin tek bir imza ile iptal edildiğinin ve 6 milyar liranın bildiğimiz malum çeteye aktarıldığının” belgesini topluma gösterdi.
“Hukuksuzluğun hukukunu” bir kez daha somutlaştırdı.
Kemal Kılıçdaroğlu sadece yeni bir yolsuzluğu afişe etmedi, zaten tek amacı da bu değildi.
Kemal Kılıçdaroğlu, devletin “namuslu, şerefli, onurlu” bürokratlarının var olduğunu ve bu “vatanperver, direnen” bürokratların bu vatana sahip çıktıklarını, denetim görevini yaptıklarını ve çok daha önemlisi yapmaya da devam edeceklerini duyuruyordu.
Hazinenin soyulmasına imkân veren bir “hukuksuzluk hukuku” örneği…
Biliyoruz ki böylesi yüzlerce örnek var.
Bir tanesi İstanbul Havalimanı ihalesi, bir diğeri Kuzey Otoyolu ihalesi.
Bu ihaleler de farklı farklı ortaklık yapıları ile hep aynı müteahhit çeteye gitti.
Peki, kar yağınca ne oldu?
“En en en fevkinde” şaheser, dünyanın buluşma noktası, dünyaya rezilliğin canlı yayın noktası oldu. Tüm dünya, havalimanında karton kutular üzerinde, taşlar üzerinde yatan insanları izledi. “Otel istiyoruz” protestosu yapılırken, ulaşılamayan havalimanına polislerin doluşuverdiğini gördü.
Otoyollarda yaşanan dramlar ayrı; yirmi saat araçlar içinde aç susuz kaldı insanlar, kalp krizi geçiren bir kadın kepçe ile hastaneye götürüldü.
Türkiye bu “ihale felaketlerini” neden yaşıyor?
198 kez değişen Kamu İhale Yasası nedeniyle.
Bu yasa AB müktesebatı ile uyumlu olmadığı için… Siyaset, şeffaflıktan, denetimden hoşlanmadığı için.
Siyaset, kapalı devre ihale sisteminden çok “duygusal” sebepler ile hoşnut olduğu için…
İhaleler, vergi mükellefleri olan bizlerin ve toplumun denetimden uzak, “en ucuza en kaliteli” amacından tamamen sapmış bir keyfiyetle hep aynı adrese gidiyor.
Yunanistan’da AB müktesabatına göre verilen otoyol ihalesi kazanan şirket, aynı bizdeki gibi Yunan vatandaşlarını perişan eden işletim kusuru ortaya çıkınca, Başbakanın talimatı ile derhal tazminat ödemeyi kabul ediyor, CEO’su istifa ediyor.
Bizde ise “balıkçı kavgası” var…
Hep birlikte hakkını aramak, birey olmanın gereğini yapmak yerine siyasetin yaktığı çarpışma ateşine odun taşıyoruz…
Bu uysallıkla hukuksuzluk siteminin hukukuna sürekli yol veriyoruz.
Geçmediğimiz köprülere, uçak inmeyen havalimanlarına her geçen gün daha da yoksullaşan ülke halkı acayip paralar ödüyor.
Halbuki devletin sahibi biz, patronu biziz.
Bu kez birey olmanın ve sahip olunan hakların peşine düşebiliriz.
Yasalarımıza göre adli yargıda maddi manevi tazminat davası açabilir, ödediğimiz vergilerin hesabını sorabiliriz.
Vergilerimizi talan edenlere karşı evrensel hukuk silahını kullanabiliriz.
Vergilerimize sahip çıkmak, meşru bir örgütlenme olan devletin hukuk kural ve ilkelerine uygun işlemesini de talep etmektir.
Hukuka sahip çıkmanın risk almak anlamına geldiği bu hukuksuzluğun hukuku döneminde; namuslu, onurlu ve direnen bürokratlara ses vermek ve vergilerimizin talan edilmesine karşı çıkmak zamanı gelmedi mi?