İnsanların madenlerde canlı canlı yandığı, toprak altına gömüldüğü bu ülkedeki insafsızlık eğer bu ülkenin yöneticilerini hiç ilgilendirmiyorsa o zaman toplumun alarma geçmesi gerekir. Çünkü bu aldırmazlık, bu boş vermişlik herkesin hayatını tehlikeye atar.
Yöneticilerin dışındaki herkesin hayatı değersizleşir.
Bakın ben size madenlerde insanları nasıl bilerek öldürdüklerini kanıtlarıyla anlatayım. Gerçekleri konuşalım…
Bir rapordan değil net bir mevzuattan söz edeceğim. ATEX yönetmeliği...
Yıl 2003... Türkiye AB uyum ve müzakere sürecinde başka konularda olduğu gibi madencilik konusunda da önemli adımlar attı, ATEX yönetmeliğini kabul etti.
Aslında sadece madenlerde değil kimya, petrol, ahşap fabrikaları, doğal gaz, LPG, kömür madenleri gibi yanıcı, parlayıcı ve patlayıcı maddelerin yer aldığı birçok sanayi kolunu da kapsıyordu bu yönetmelik.
Bu tür iş yerlerinde rutin iş akışlarında veya arıza gibi durumlarda patlayıcı ortam oluşmakta. Elektrikli aletlerin çıkardığı kıvılcım bu ortamları tehlikeye düşürmekte ve patlamalara neden olabilmekte. Bu yerlerde, bir patlama ya da tutuşmaya neden olmayacak ekipmanlar tercih edilmeli. Bu özellikteki ekipmanlarda “alevsızmaz” malzeme kullanılmakta.
Tabii pahalı malzemeler bunlar.
Para mı can mı? Para elbet, sormaya ne hacet... Bu nedenle bu yönetmelik askıya alındı.
Ne zaman?
İnanamayacaksınız ama Soma faciası sonrası. Nasıl olur diyeceksiniz?
Soma’da 301 madencinin ölümü ile sonuçlanan kazadan sonra devletin denetim ekipleri madenleri sıkı denetime almaya başladılar ve bu arada ATEX yönetmeliğine uygunsuz malzeme kullandıkları için kömür madenlerini kapatmaya başladılar. Kullanılan malzeme ATEX yönetmeliğine uygun malzeme değildi, Çin malı ucuz malzeme idi.
Ne yapmalı ne etmeli?
Siyaset devreye girdi ve 2015 yılında Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar Kurulu toplandı ve bir karar verdi... ATEX yönetmeliğinin uygulanmasını 31 Aralık 2019’a kadar askıya aldı. Tam 5 yıl...
Soma Faciası yaşanalı 14 ay olmuş, hükümet maden güvenlik önlemlerini 5 sene erteleyebilmiş…
Danıştay 17. Daire yürütmeyi durdurma kararı verdi.
Kim takar? Anayasa paspas olmuşken Danıştay kararı mı?
Ve kapanan her bir maden teker teker açıldı... İnsanlar öldü.
“Fıtrat” dediler, “kader planı” dediler...
Sayıştay 2019 yılında rapor etmiş, madende -300 metreye inildiğini, grizu gibi ciddi patlama riski taşıdığını yazmış... Kimse aldırmamış…Doğru…
Ama öncesinde neden 2015 yılında ATEX yönetmeliğini 5 yıl erteleyen kararı konuşmuyoruz?
Hatta neden bu anonslu cinayetleri çığlık çığlığa haber veren 2018 yılı Sayıştay raporunu konuşmuyoruz?
2018 yılında Sayıştay, ATEX belgesi olmayan ekipmanların kullanıldığını ve bu eksikliğin 2017 raporunda da yer aldığını, kurumun uzunca bir süre daha katlamalı idari para cezalarına muhatap kalacağını rapor ediyor.
Asıl dezenformasyon bu Sayıştay Raporu’nu yok saymak…
Sayıştay, ATEX sertifikasının bulunması zorunluluğunun Bakanlar Kurulunun 13.7.2015 tarihli ve 2015/7966 sayılı kararıyla 31/12/2019 tarihine ertelendiğini, ancak bahse konu teçhizatın bu tarihe kadar da yenilenmesinin mümkün olmadığını da yazıyor 2018 yılı raporunda.
2020 yılı Sayıştay raporunda ise hala ATEX belgesi olmayan ekipmanlar kullanıldığı ve para cezası verildiği yazılı.
Bartın’da biriken gaz varken bile ATEX yönetmeliğine uygun alevsızmaz malzemeler olsaydı, kıvılcımlardan alev almayan malzemeler olsaydı patlama olmayacaktı, yanmayan elbiseler olsaydı işçiler yanmayacaktı.
Cinayetin nedeni çok açık, çok belli…
Dezenformasyonmuş…
Bu ucube sistemde işletme karını insan canı finanse ediyor...
Soma’da 301canı kaybettik, 432 çocuk babasız kaldı.
Bartın’da 41 canı yitirdik... 50 çocuk babasız kaldı, 6 çocuk da gözlerini babasını hiç tanıyamayacağı dünyaya açacak.
Topluca ölümlerde topluca harekete geçen ama çabuk unutan vadesi kısa ömürlü vicdanlar, tek tek münferit ölümlerde tamamen kıyafetsiz, yetersiz kalan vicdanlar...
Susuyor muyuz, evet...
Öylece izliyor muyuz, evet...
Evet, bu fıtrat... Ama bu siyasete ses çıkarmayan bizim fıtratımız.
Bu toplumsal “fıtratı” demokratik hakkımızı kullanarak, demokratik çığlıklarımızı birleştirerek, ürkmeden, susmadan, doğruları sansüre kurban etmeden yok etmeliyiz…
Demokratik isyanımızı ve öfkemizi gözümüzün önündeki gerçekleri yaygınlaştırarak haykırmalıyız.
Hiç değilse yiten canlar, babasız yetim kalan yüzlerce evladımız için yapalım bunu... Boş yere ölmemek için yapalım…