Yargı ile ilgili son gelişmeler insana ister istemez iki yüzü olan Tanrı Janus’u anımsatıyor…Bir yüz sanki ileriye, aydınlığa, evrensel hukuka bakıyor…
Bir de karanlık, kuralsız, ilkesiz, düşman hukuku anlayışıyla hareket eden geriye bakan diğer yüz…
Hukukçu olarak beni umutlandıran ya da karalar bağlatan haberler aldıkça hep Tanrı Janus’u daha fazla anar oldum…Hele hele son haftanın gelişmeleri bu ruh halimi daha somut bir hale getirdi…
Yargının karalar bağlatan yanı deyince, bugün 8 Mart’ın yıldönümü ile birlikte daha çok canımızı yakıyor.
8 Mart Dünya işçi ve emekçi kadınlar günü. Ancak Türkiyeli kadınlar için daha da derin anlamları da var…
Anımsayalım Cumartesi Anneleri, Nilgün Türkler, İlkay Adalı, Rakel Dink…
Ve Şengül Hablemitoğlu’ndan Güldal Mumcu’ya. Türkan Elçi’den Ayşe Çetin’e, Pervin Buldan’a…
İsimlerin sayamadığım daha nice dirençli ve güçlü kadınlar…Sevdikleri ellerinden alınmış kadınlarımız…
Canlarını ellerinden alan, kan emen canavara karşı adalet aramak da çok ağır, çok sızılı bir başka işçilik…
Siyasi cinayetlerde adaleti kim bulmuş?
Yıllarca süren tuhaf yargılamalarda, avının düşmesini bekleyen zamanaşımı düzeneğini aşan var mı?
Adalet denen o çok kıymetli biricik kutsalın peşindeler. Acıları yüreklerinde bir nebze soğumuyor, derinlerdeki delici sızının bir kubbe dinmesine fırsat verilmiyor.
Peki bu karanlık siyasi cinayetlerinin arkasında kim var?
Kan emen, can alan bu siyasi suçların sahibi yapı; iktidarlar değişse de darbeler olsa da vesayetler farklılaşsa da devlet içinde yerleşik kalan bir karanlık miras sanki.
Bu siyasi cinayetlerin arkasındaki faili belli ama karanlıklarda kalan asıl sahiplerinin teşhis edilmesi zamanı hiç gelmeyecek mi?
“Cezasızlık peşin kabulü son bulmayacak mı?” derken hâkim Ayhan Altun’un Ankara JİTEM davasındaki, 160 sayfalık “karşı oy” açıklaması devlet hafızasında yerini aldı.
Daha evvel de yazmıştım. JİTEM davasında ilk derece mahkemesi beraat kararı vermiş, istinaf çok ayrıntılı bir karar ile bozma kararı almıştı.
Bozma gerekçeleri ilk derece mahkemesinin eksik bıraktığı delillere dayanıyordu.
Önemli eksikliklerdi bu deliller. Ama ilk derece mahkemesi, bozma gerekçesindeki tüm eksikliklerin incelenmesini tek tek ret etti ve beraat kararını verdi.
İlginçtir ki “beraatı bozan” İstinaf 1. Dairesi, bu kez “beraatı onadı”. Hadi buyrun…
İşte burada, istinaf 1. Ceza Dairesinde “beraatı bozma” kararı altında imzası olan hâkim Ayhan Altun yazdı 160 sayfalık karşı oyu.
Bu 160 sayfa içinde neler yok ki… Okuduğunuzda Türkiye’nin siyasi cinayetlerin faillerinin de cezasız kalmasını sağlayanların da meçhul değil gayet belli olduğunu göreceksiniz.
JİTEM sanıklarına beraat kararı bozulduğunda, çok önemsediğim gerekçe “Korkut Eken’in eğitip yetiştirdiği Tarık Ümit’in MİT’te, Mehmet Eymür’e işlenen faili meçhul cinayetlerini anlattığı bant çözümlerinin” incelenmesi istediği idi.
Ayhan Altun’un “karşı oy” yazısında MİT’te çözümü yapılan işlenen cinayetlerin anlatıldığı bant kaydı çözümleri delili hakkında ne olduğunu aradım.
Ve şaşkınlıkla Mehmet Ağar, İbrahim Şahin ve Korkut Eken’e beraat kararı veren ilk derece mahkemesi olan Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi başkan ve üyeleri tarafından bu delilin GENE incelenmediğini, talebin ret edildiğini gördüm.
“Karşı oy” yazısında gördüğüm ve çok şaşırdığım bir başka gelişme ise Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi hakimlerinin, istinaf bozma kararı sonrası yaptığı ilk duruşmada “bozma kararına karşı yazılı açıklama yapması ve taraflara duruşma öncesi dağıtması” oldu.
1.Ağır Ceza Mahkemesi hakimleri bu belgede “gerekçesiz hüküm kurulmasının istinaf mahkemesinin bozma yetkisi kapsamında olmadığı” görüşünü bildirmiş üstelik.
Tamamen yasaya aykırı, eşi benzeri yaşanmamış bir olay. Mahkeme hakimlerinin duruşma öncesi bildiri dağıtması…İnanılır gibi değil…
“İstinaf mahkemesinin bozma yetkisinin olmadığı” gibi bir çıkış bana yerli milli yargı fetvacılarının Anayasa Mahkemesi kararlarına karşı çıkışlarını hatırlattı. Aynı dayanaksız, hukuka aykırı, hukuk cahili çıkışlar.
AYM’nin, anayasaya uygun verdiği kararlar ile bağlı olmak istemeyenler ile ülkenin karanlık siyasi cinayetler tarihini Ankara’nın dehlizlerinde kaybetmek isteyenler aynı tarafta saf tutmuşlar gibi…
Ama devlet hafızasına 160 sayfalık karşı oy yazısını aldı, güçlü ve hukuki delillerin yok sayıldığını da…
Dosya şimdi Yargıtay’a gidiyor.
Bu fırsatı Yargıtay hepimiz adına, bu ülkenin geleceğe bakan, karanlığı boğan aydınlık günleri adına çok iyi değerlendirebilir. Neden olmasın?