Malumunuz...
İhraçlar OHAL döneminde KHK’lar ile yapıldı...
2018 yılında OHAL sona erdiğinde Nuh nebiden kalma, 375 sayılı KHK’ya ‘Geçici 35. Madde’ eklendi ve üç yıl daha ihraç giyotini çalıştı...
Şimdi ‘üç yıllık’ süre, ‘bir yıl’ daha uzatıldı.
OHAL yasalarının uzatılması, çok değerli bir incelemeyi kendiliğinden güncelleştirdi.
Bütün ömrünü kamuda, çok uzun yıllarını da Başbakanlık’ta kanun ve kararnamelerin hukuka uygunluğu için sarf eden ve bu konuların Türkiye’deki virtüözlerinden olan İbrahim Pınar’ın, ‘Geçici 35. Maddenin Anayasa’ya aykırılığına’ dair bu çok detaylı ve mükemmel incelemesi benim de yararlandığım, çok faydalı bir kaynak.
Geçici 35. Madde’ye gelirsek... İbrahim Pınar’ın ısrarla vurguladığı üzere, bu madde tümüyle Anayasa’ya aykırı ve acilen iptali gereken bir düzenleme.
Çünkü;
Geçici 35’inci maddeye göre kamudan ihraç için, karar verecek yetkili merciinin, üyelik, mensubiyet veya iltisak yahut irtibata dair sadece bir ‘değerlendirmesi’ yeterli.
“Kanıta” hiç ihtiyaç duymayan bu “değerlendirme” sözcüğü ile binlerce yıllık hukuk topraklarımızda katledildi... Birisi sizin hakkınızda bir “değerlendirme” yaptı mı hayatınız bitiyor...
Bu kelimeyi oraya yerleştirenler, herkesle birlikte kendilerini de tehlikeye attıklarını bile fark edemiyorlar...
Yarın iktidara gelen başka biri de onların durumunu “değerlendirirse” ne olacak onların hali?
‘İltisak’ ve ‘değerlendirme’, ilk OHAL KHK’sı 667 sayılı KHK ile geldi.
İltisak hukuksal bir terim değil ve hukuk mevzuatımızda da bulunmuyor... Tamamıyla yasasız, dayanaksız, uyduruk bir sözcük.
Buna rağmen Anayasa Mahkemesi bir hukuksal faciaya imza atarak;
667 sayılı KHK’ya göre iki üyesini ihraç ederken mensubiyet veya iltisak yahut irtibata dair ‘yetkili merciin’ ‘değerlendirmesi’nin yeterli olacağına dair de bağlayıcı bir karar aldı.
Tuz orada koktu işte.
Kararın nasıl alındığına beraberce bakalım:
* Anılan yapı ile bağın “sübut” derecesinde ortaya konulması aranmamıştır. Böyle bir bağın Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunca (yetkili merciin) “değerlendirilmesi” yeterli görülmüştür.
* Bu kanaate varılabilmesi için belli bir tür delile dayanma zorunluluğu öngörülmemiştir.
* Bu kanaatin hangi hususlara dayanılarak oluşacağı Genel Kurulun salt çoğunluğunun takdirine bırakılmıştır.
Sonuçta, Anayasa Mahkemesi hukukun temel prensipleriyle taban tabana zıt bu korkunç kabullerine dayanarak,
‘sosyal çevre bilgisi’ ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin zaman içinde oluşan ‘ortak kanaatlerine’ göre ihracı istenen iki üye hakkında ‘anılan yapı ile meslekte kalmalarıyla bağdaşmayacak nitelikte bağlarının olduğu değerlendirilmiştir’ kararını verdi.
Anayasa Mahkemesi, ‘sübut’u yani somut delil ile ispatı aramayarak, Anayasa’daki masumiyet karinesini kendisi ihlal etmiş oldu...
Daha da korkuncu, ‘iltisaklı’ olduğu değerlendirilerek ihraç edilecek on binlerce insanın masumiyet hakkı da tek bir karar ile yok edildi.
Hukuka karşı tavır fazla kaçmış olacak ki,
hemen sonra gelen 668 Sayılı KHK’da ve diğer KHK’larda bu kez ‘iltisaklı olduğu değerlendirilen’ tanımı yerine ‘iltisaklı olan’ ifadesine yer verildi.
Ama değişen bir şey olmadı. Gene üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu ‘değerlendirilerek’ kamu görevinden on binlerce insan çıkarıldı.
Zira İbrahim Pınar’ın da isabetle ifade ettiği üzere, Anayasa Mahkemesi iki üyesini ihraç ettiği bağlayıcı kararında, anılan yapı ile kamu görevlileri arasındaki bağın “sübut” derecesinde aranmaması gerektiğine karar vermişti bir kere.
Ceza davalarında alınan beraat kararları, takipsizlik kararları maalesef idare mahkemelerinde tepe tepe uygulanan bu hukuka aykırı kabulün önüne geçemiyor.
‘Kanaate dayalı değerlendirme’ her şeyin önünde koşan hukuksuz bir şampiyon... Yaşasın keyfilik, kahrolsun hukuk...
Bir yıl daha kamudan ihraçların pusulası olacak Geçici 35. Maddeye göre
‘iltisaklı’ olma hali için tek bir ‘değerlendirme’ yeterli.
El insaf diye çığlık attıran bir düzenleme..
Bir yıllık kamudan ihraç süreci işte bu koşullarda başlıyor.
On binlerce kamu görevlisinden sonra hala kanıt aramadan, sadece ‘değerlendirme’ ile ihraca neden ihtiyaç var? Bu hukuksuz giyotin neden hala çalışıyor?
Bunların cevabını da kimse vermiyor.
Yolculuk nereye Payidar?
15 Temmuz’u da yaşayınca ‘hayrola’ dedirtiyor...