Yaratmaya çalıştıkları algılara aykırı bir tweet atanı bulmakla, erişim engeli kararları almakla, medyayı susturmakla, televizyonları sansürlemekle, muhalif herkesi terörist ilan etmekle, cezaevlerini doldurmakla meşgul oldular.
Neredeyse yarım milyon insan terör örgütü üyesi sayıldı, beraat etseler dahi hayatlarına iltisak uydurması ile çöküldü, Kürtler hedef yapıldı, muhalif herkes susturuldu, kadınların hayatlarına müdahale edildi, muhafazakâr bir hayat sürmeyenlerin hayat alanları daraltıldı, özgürlükler kısıtlandı.
Bu siyasi iktidar, yarattığı karanlık, pespaye, yolsuzluklarla ve yasaklarla dolu bir bataklıkta sürekli insanları gözetledi.
Halbuki siyasi iktidarın görevi insanları gözetlemek değil, insanları gözetmekti.
Asli görevini yapmadı.
Ormanlarımız yanarken gördük ki sadece insanları değil ülkenin topraklarını da gözetmemiş.
Bir ihale uğruna ülkenin ormanlarını üç uçağa teslim etmiş...
Tomalar var, cezaevleri var, saraylar var ama dört bir yanı ormanlarla dolu ülkede yangın söndürme uçağı yok.
Günlerdir ülke çıra gibi yanıyor. Ağaçlarla birlikte insanların hayatları, gelecekleri de kül olup savruluyor.
Köyler, mahalleler tutuşuyor, insanlar ölüyor, hayvanlar kavruluyor ama ortada asıl böyle zamanlarda ihtiyaç duyulan devlet yok.
Devlet adına biri geliyor, çaresiz insanların kafasına çay atıp gidiyor.
O ünlü deyişle, “acıya bir de aşağılanma katılıyor.”
Devlet masumları hapse atmak için değil, böyle zamanlarda insanları korumak için vardır...
Bir devletin itibarı, insanlarını koruyabilmesiyle ölçülür, saraylarının sayılarıyla değil.
İnsanını ölüme, çaresizliğe, açlığa, yoksulluğa mahkûm etmediğinde sen itibarlı bir devletsin.
İnsanların çaresiz olduğunu söylemelerini yasakladığında, gerçekleri sakladığında değil, yangına müdahale edebildiğinde itibarlısın.
Siyasi iktidarlar yönettikleri devletin itibarını, insanlarını çaresiz bırakmayarak korurlar, onların kafasına çay fırlatarak değil.
Yardım isteyen insanlar değil, o insanları çaresiz bırakan bu siyasi iktidar devleti itibarsızlaştırıyor.
Bu siyasi iktidar gittiğinde, yerine düzgün bir yönetim geldiğinde insanların gelecekleriyle birlikte devletin itibarı da kurtulur.
Devlet hukuk ile yönetilir.
Hukukla yönettiğinizde bir yangın filonuz da olur zaten. Bir ihale uğruna ülkeyi ateşe teslim etmezsiniz, edemezsiniz.
Siyasal iktidarın hukuka uygun davranmasını da devletin bağımsız kurumları denetler.
Ama bağımsız kurum kalmadı ki...
Devletin işleyişi bir şahsın talimatı ile gerçekleşiyor.
Artık devlet yok, hukuk yok, sistem yok, bir kişinin keyfi talimatları var.
Devletin kurumlarına, heyetlerine, dairelerine, bürokratlarına hiç gerek kalmadı.
Devlet bağımsız kurumlarını yitirdi.
Öyle olmasa, Tarım ve Orman Bakanlığı koskoca ülkenin yangın söndürme işini, ihale öncesinde kurulan üç uçaklı bir şirkete havale edebilir miydi?
THK gibi 96 yıllık bir kurumu ve uçakları hangara kapatıp, deneyimli pilotlarını işten çıkarabilir miydi?
Böylesine keyfi olarak suç işlemeyi göze alabilir miydi?
Ormanlar yanarken nerede ihaleyi alan CMC Savunma Sanayi A.Ş isimli şirket?
Bir tek açıklaması yok.
Yangın riski bulunan bir ülkeyi üç yangın uçağı ile deneyimi olmayan bir şirkete teslim etmek suçtur.
Yangın ülkesi olduğu biliniyor mu, biliniyor.
Yangın çıkacağı öngörülen bir netice mi, evet.
Üç uçak yangınları söndürmeye yeter mi, hayır!
Zaten de yetmedi yangınlar ülkeyi kuşattı.
Bu keyfi tercihin sorumluluğu ve ceza hukukunda karşılığı vardır.
Bu nedenle yasalara, hukuka sığınarak suç duyurusunda bulundum, hiç değilse yurttaşlık görevimi bir hukuk insanı olarak yapmaya çalıştım.
Bu ülke insanlarının gözünün önünde “algı” değil, bütün yaşamı kara dumanlarıyla kaplayan “olgu” var artık...
Yönetilemeyen ülke olgusu...
Ormanımızı, insanımızı, hukukumuzu, devletimizi yaktılar.
Bize bunu yaptılar ama karşılığında kendi iktidarları da bitiyor...
Zekasız bir vicdansızlığı alkışlamasını bu halktan beklemesinler.
Ferman padişahınsa sandıklar bizimdir...