Bir siyasi iktidarın, kendi ülkesinde terminatör gibi davranması, devletin temeli olan hukuku ve yargıyı paramparça etmesi çok sık rastlanan bir durum değildir.
Hukuk felsefesine göre devletin ürettiği hukuk, keyfiyetten uzak biçimde herkese uygulanır; böylelikle hukukun güçlü olanın değil, herkesin hukuku olması sağlanır, tüm toplumu şiddetten korur, insanlar arasında barışın tesisine hizmet eder.
Hukuksuzluk ve yaydığı şiddet ise tıpkı bir taşın suya atılması gibi dalga dalga yayılarak toplumsal çürümeye yol açar.
Hatırlayın, ülkenin ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu linç edilmek istendi. Yetmedi mafya tarafından açık açık, uluorta kamuoyu önünde tehdit edildi.
Bir partinin genel başkan yardımcısı, evinin önünde sopalarla başına vurularak saldırıya uğradı. Arkasından gazeteciler dövüldü, gazetemizin yazarları isim isim sayılarak adeta hedef haline getirilmek istendi.
Hukuk ve yargı düzeni paramparça edilince hukuksuzlukta ve şiddette de gün gelir herkes eşitlenir, nasibini alır. Üstünlerin hukukuna göre cezasız kalan şiddet, zamanla toplumun üzerine çöker ve yaygınlaşır.
Nitekim iş öyle bir noktaya geldi ki ülkenin İçişleri Bakanının hastanede yatan yaşlı annesine söverek hakaret etmeye kadar vardı.
Hiç kimseye sövme kabul edilemez…
Hele hele bakan annesi olsun ya da olmasın hasta ve yaşlı hiçbir kadına, bir anneye sövme hiç kabul edilemez.
Ama üslubuna pek dikkat etmeyen ve hakaret etmekten de çekinmeyen bir bakanın çıkıp, bakan olduğu için ayrıcalık talep etmesi de kabul edilemez.
İçişleri Bakanı bir an için dahi olsa vatandaş olmaya katlanamadı. Kendisine, vatandaşa uygulanan hukuktan başka bir hukukun uygulanmasını istiyordu.
Zaten, işte tam da bu nedenle, hukuku sadece kendileri için istediklerinden, son zamanlarda bütün anketlerde hızlı biçimde düşüyorlar.
Ama en tehlikeli ordu, yenilip geri çekilen ordudur. Artık kazanma ümitleri kalmadığı için çekildikleri bölgeleri yakıp yıkarlar.
Şimdiki siyasi iktidar da 2019 yerel seçimlerinde aldığı büyük yenilgiyi ki, bu büyük yenilgiyi muhalefetin başarılı stratejisi kadar kendi başarısızlıkları ve beceriksizlikleri de oluşturdu, artık düzeltemeyeceğini fark ettiği için etrafı hukuksuzluk şiddeti ile ateşe veriyor.
Anayasa’nın, yasaların, hukuk düzeninin defalarca ağır bıçaklanması ile bu büyük yenilgi, büyük bir ivme ile artarak devam ediyor ve son çare olarak da iktidarın küçük ortağı bizzat sahneye çıkıyor.
Ancak her yeni şiddet, yenilgiye yeni bir ivme katacak.
Hukuksuzluğun ve cezasızlığın yarattığı şiddet zaten tek derdi geçim olan halkta çözülmeyi ve toplumda çürümeyi artırır.
Nitekim son dönem anket çalışmalarına göre, siyasi iktidar artık her ay en az %1 oranında düzenli oy kaybediyor. Kendileri ile birlikte ülkeyi de çökertmeye çalışıyorlar.
Bağımsız olarak görevlerini yürütmesi gereken hangi devlet kurumu kaldı, TÜİK mi, Merkez Bankası mı, Sayıştay mı?
Yargıyı saymıyorum, çoktan rahmetli oldu. Bağımsız ve tarafsız yargı faaliyetini geçtim. 1868 yılında kurulmuş, en köklü kurumlardan olan Yargıtay, iki asır sonra geleneklerini de unuttu, Yargıtay üyeliğini yapmayan İrfan Fidan’ı Anayasa Mahkemesi’ne üye seçmeyi başardılar.
Huzuru ve refahını kaybeden, adalet terazisinde eşit tartılmayan, her geçen gün yoksullaşan, kurumları ile çöken bir ülke ve sadece kendisi için, kendine göre bir hukuk isteyen ve yenilerek kaybeden siyasi bir iktidar...
İşte bu yüzden demokrasiyi ve hukuku isteyenler birleşiyorlar, CHP, ortağı İYİ Parti, dostları DEVA Partisi, Gelecek Partisi, HDP, Saadet Partisi ile geliyorlar ve açıkça görülüyor ki kazanacaklar…