Suç işleyenleri koruyan kanunlar yapıldı bu dönemde.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun, son grup toplantısındaki "Malı götür, hırsızlığı yap, kanun arkanda kapı gibi duruyor" dediği kanundan söz ediyorum.
Üç yıl önce, “siyasi parti genel başkanlarına ve yüksek yargı organlarının başkanlarına” açık mektup yazarak duyurmak istediğim çığlığımın yankısını gecikerek de olsa duymak doğrusu beni mutlu etti.
Kılıçdaroğlu, bu hukuksuzluğu Boydak Holding’e atanan kayyum üzerinden anlattı:
“15 Temmuz sonrası FETÖ ile iltisaklı olan şirketleri aldılar, TMSF'ye devrettiler. Başlarına da kayyum atadılar. Sonra piyasada simsarlar dolaşmaya başladı.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli, bir yakınını getirip Boydak Holding'e kayyum olarak atıyor. Bir süre sonra, 'Slovakya'da depo yapmamız lazım' diyorlar. 20 milyon Euro gönderiyorlar. Deponun sahibi Ertunç Laçinel, aynı zamanda kayyum. Bu para ve adam da yok. Canikli hiç konuşmuyor. Buradan Canikli'ye sesleniyorum; niye konuşmuyorsun?"
Kayyum yok, para yok, ceza da yok.
Ama bir kanun var… Koruma zırhı getiren bir kanun…
1982 Anayasası’nın geçici maddesinde yazılı olan, darbeci Kenan Evren ve ekibini koruyan kanun maddesi gibi …
15 Temmuz sonrası 27 Temmuz 2016’da 668 sayılı KHK ile getirildi bu koruma zırhı, 6755 sayılı kanun ile de yasallaştırıldı.
Kimler için mi bu koruma zırhı?
Üç yıl önce, “siyasi parti genel başkanlarına ve yüksek yargı organlarının başkanlarına” yazdığım mektuptan birlikte okuyalım;
“15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında karar alan, karar veya tedbirleri icra eden, her türlü adli ve idari önlemler kapsamında görev alan kişiler ile olağanüstü hal süresince yayımlanan kanun hükmünde kararnameler kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu karar, görev ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz.”
Üç yıl önce yazdığım bu açık mektup T24 haber sitesinde, hukuk vicdanının sesi Gökçer Tahincioğlu tarafından haberleştirilmişti: (https://t24.com.tr/haber/15-temmuz-un-dokunulmazlik-maddesine-karsi-cagri-partilere-ve-yuksek-yargi-organlarina-mektup,818748)
“Darbecilere karşı uygulama yaptıklarını iddia eden meşru bir çizginin, darbecilerin sığındığı gayrimeşru bir şemsiyeye ihtiyaç duymaları normal midir?
Neden koruma kalkanı var?
Böyle bir hukuk devleti olabilir mi?
Hukukçu kimliğim kadar bu ülkenin bir vatandaşı olarak, Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere tüm hukuk kurumu ile siyaset kurumuna 1982 Anayasası’nın geçici 15. maddesi ile aynı kapsamdaki 37. madde yerli yerinde durdukça ülkenin normale dönmesi, hukuk devleti vasfına kavuşması olanaklı olmadığını var gücümle haykırmak isterim.”
37. madde yerli yerinde duruyor.
15 Temmuz üzerinden altı yıl, mektubumun üzerinden üç yıl geçti…
Türkiye normalleşti mi?
Türkiye daha da sefilleşti… Çünkü çürümenin alevini yakan ve hukuksuzluğu kışkırtan ve çeteleşmeyi kollayan bir kanun var…
Hukuksuzluğun nasıl yaygınlaştığını sürekli yeni örneklerle de görüyoruz.
Sedat Peker kara kitaplı kitabından paylaşımlar yaptı bu hafta ama ülkenin savcıları gene hareketsiz, siyaset ilgisiz, medyası ise sulardan serin…
Peki, siz hiç cezaevine yapılmış helikopter pisti duydunuz mu?
Hem de bu helikopter pistini söylenene göre Nazilli Belediye Başkanı yapmış.
Bunu itiraf eden kim?
Bir dönemin Emniyet Genel Müdürü, sonra Adalet Bakanı, sonra da İçişleri Bakanı olan Mehmet Ağar…
Kimse sormuyor ki devletin cezaevine bir belediye başkanı nasıl helikopter pisti yaptırır?
Bir belediye başkanı, Emniyet Genel Müdürü, sonra Adalet Bakanı, sonra da İçişleri Bakanı olan mahkûmun kaldığı cezaevine helikopter pisti yaptırıyor ve herkes buna bile susuyor, buna bile…
Erk Acarer’in haberleştirdiği Gaziantep FETÖ borsası dosyasında olup bitene ne demeli?
Tutuklanan Yılmaz Öztürkmen’in anlatımlarını ne savcı ne hâkim zapta geçiyor, “bu anlattıklarınızı zapta geçemeyiz” diyorlar.
Görev suçu işliyorlar, hem de göstere göstere…
Ama ne gam… Hâkim ve Savcılar Kurulu üyeleri 30 Mayıs 2022’de anayasayı yok sayan dört hâkimi korudu. Daha ötesi mi var…
Suç işleme serbest…
Ceza değil ödül var…
Siyaset kurumu bir kulak, bir göz. Medya serin…
Hadi ben de Sedat Peker üslubu ile yazayım; “namuslular baş tacı”…