Türkiye bir zamanlar övünerek imzaladığı, ismini de medeniyetler şehri İstanbul’dan alan sözleşmeden dün çekildi.
20 Mart 2021 Cumartesi günü Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararı ile İstanbul Sözleşmesi’nin feshedildiğini öğrendiğimde, Pazar günü hazırlıklarımı tamamlayıp Pazartesi sabahı erken saatte Danıştay’a ilk davayı açanlardanım:
‘Sayın Daire; bir kadınım, bir anneyim, bir hukuk insanıyım, avukatım. Pek çok tecavüz, taciz ve şiddet davasına girdim. Benim ülkem her gün kadın cinayeti ile uyanıyor, en az dört kadın ya öldürülüyor ya şiddet mağduru oluyor ya tacize uğruyor. Bu ülkenin 42 milyon kadını için taciz, şiddet, tecavüz, öldürülme her zaman yakın bir tehlike olarak mevcuttur.’
Danıştay 10. Daire’nin beş üyesinden üçünün verdiği karar ile bu tehlike yok sayıldı.
Ret kararı veren üç üyeden biri de “kadın” üstelik; Lütfiye Akbulut.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi 1. Hukuk Müşaviri iken 2018 yılında Cumhurbaşkanı tarafından Danıştay üyeliğine seçilmiş.
Lütfiye Hanım seçilir seçilmez sosyal medyasını dondurmuş.
“Verene kurban Reis, #SeninleyizErdoğan” paylaşımlarından ötürü olsa gerek...
Danıştay 10. Daire’nin üç üyesi, Anayasa’ya aykırı görüşleri ile İstanbul Sözleşmesini Cumhurbaşkanının feshedebileceğini kabul etti.
Üç üyeye göre Cumhurbaşkanı, milletlerarası antlaşmaları feshedebilecek “yürütme yetkisine” sahip...
Üzgünüm, ufak bir terslik var; feshedebilmesi için “yasama yetkisine” sahip olması gerekiyor.
İstanbul Sözleşmesi, bir Avrupa Konseyi sözleşmesi, uluslararası sözleşme.
Uluslararası sözleşmeler, Anayasaya göre yasama organı olan TBMM’nin onaylamayı bir ‘kanun’ ile uygun bulmasına bağlı.
Bu aşamadan sonra kanun haline gelen milletlerarası antlaşmayı onaylama ve yayımlama yetkisi, yürütme sıfatı ile Cumhurbaşkanına geçer. Cumhurbaşkanının yürütme yetkisi onaylamakla son bulur.
Çünkü Cumhurbaşkanının, onayladığı ve yayımlanmasını sağladığı bir ‘kanun’u artık hükümsüz kılma gibi bir yetkisi Anayasa’da yoktur.
Ama hayatımızın parçası haline gelen mafya filminin anayasasına göre “yürütme de yasamaya çöker” kuralı varsa bilemem.
Biz vatandaşların Anayasasına göre;
“Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.”
Ayrıca,
“Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.”
Cumhurbaşkanı, TBMM’nin kanun haline getirdiği bir antlaşmayı sona erdirebilir ise, Cumhurbaşkanı TBMM’nin yasama organı sıfatı ile yaptığı her kanunu keyfi isterse hükümsüz hale getirebilir, dilediği gibi bir uluslararası sözleşmeyi feshedebilir...
Tek başına AB’den, NATO’dan, Avrupa Konseyi’nden çıkabilir, öyle mi?!!
Danıştay 10. Daire’nin üç üyesine göre öyle...
Üç Danıştay üyesi çok tehlikeli bir kapıyı aralamaya çalışmaktadır.
Peki nedir bu İstanbul Sözleşmesi inadı ve ısrarı?
Ne olacak, İstanbul Sözleşmesi’nin ‘kadın’ tanımı...
Öldürmeye uğraştıkları antlaşmada:
“Kadın terimi, 18 yaşından küçük kızları da” kapsamaktadır.
Sözleşme ile kadınlara sağlanmak istenen her türlü korumadan, 18 yaşından küçük kızlar da yararlanmakta ve sözleşmede 18 yaş altı evlilikler yasaklanmakta, küçük yaşta zorla yapılan evlilikler cinsel istismar sayılmaktadır.
Bundan böyle bu ülkenin tüm kadınları ve 18 yaşından küçük kızları, takkesini iyice düşüren bir siyasi zihniyetin sürekli kurban adayı olmakla karşı karşıya...
Yürütmenin durdurulmasının reddi kararına derhal itiraz edeceğim.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nda Atatürk Orman Çiftliği üzerine yasal olmayan bir şekilde inşa edilen Külliye davasında olduğu gibi hukuku arayamaya devam edeceğim...
Ben inanıyorum...Ve görünmediği zamanlarda bile hukuka güveniyorum...
İstanbul Sözleşmesi ayaktadır ve bu ülkenin kadınları bu hakka gene kavuşacaktır... Bugün değilse yarın...
İktidar kurulacak ilk seçim sandığında tokadı yediğinde yeniden hukuki haklarımıza kavuşacağız. Bundan eminim.
1 Temmuz utancını yaşatanlar düşünsün... Hiçbir şey o utancı silemeyecek.