AKP’nin baştaki bütün siyasi hesapları çöktü.
Tek adam sistemine ilk cevap yerel seçimlerde geldi, büyükşehirleri kaybettiler.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, “yüzde elli artı bir” şartını getiriyordu ve bu şart muhalefeti birleştiren çimento oldu.
6’lı masa böyle oluştu. Kemal Kılıçdaroğlu masanın mayasını çaldı, hamurunu kardı…Yakın tarihimizde örneği olmayan büyük bir hareket yarattı.
“Can sıkıcı” bu masa için çok aşinası olduğumuz “tuzaklar” hazırlanacaktı elbette.
Bitmek tükenmek bilmeyen “kazanacak aday” tartışması fitne arayanlara bir can suyu oldu…
Adaylığı öne çıkan isim olan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu sürekli hedef alındı.
Çünkü Kemal Kılıçdaroğlu, “yeniden inşaa”dan söz ediyordu.
5’li şirkete randevu vermiyordu… Sadat’ın kapısına gidiyordu, Merkez Bankası’na gidiyordu, Bakanlıklara gidiyordu, millet adına hesap soruyordu.
Bu dönemde Ekrem İmamoğlu’nun adaylığı da hep gündemde tutuldu.
“Ahmak” davasındaki hukuksuz karar böyle bir süreçte çıkageldi.
Kararın çıktığı gün Ekrem İmamoğlu’nun İstanbulluları saat 16.00’da Saraçhane’ye çağırması ve otobüsün üzerine çıkan genel başkanın Meral Akşener olması da farklı okuma ve yorumlara neden oldu…
“İmamoğlu’nun yıldızı mı parlatılıyordu”, “Kılıçdaroğlu’nun önü mü kesilmek isteniyordu”… Teorinin bini bir paraydı…
Ama “6’lı masanın üzeri örtülü kalan aday tartışmaları hemen su üzerine çıktı” denilirken farklı başka bir şey oldu; “ahmak” kararı şimdiye kadar halkın önüne birlikte çıkmamış olan 6’lı masanın liderlerini dün coşkulu ve heyecanlı kalabalıklarla Saraçhane’de bir araya getirdi.
Bu umut ve heyecan verici tabloyu hep birlikte gördük.
Şimdi, Kemal Kılıçdaroğlu İzmir’den “benimle misiniz” diye seslendiğinde ilk cevap veren Ekrem İmamoğlu’nun değişen koşullarda “adaylığı” daha ciddi biçimde gündeme gelir mi?
Gelebilir.
Biz bu ihtimalin hukuki yanına bakalım… Belki de kurulmak istenen tuzak oradadır.
Diyelim henüz mahkûmiyet sonrası süreç tamamlanmadan “İmamoğlu, Kemal Kılıçdaroğlu’na rağmen Cumhurbaşkanlığı adaylığında ısrar etti ve Meral Akşener’in desteği ile de bunu başardı.”
Sorulması gereken hukuki soru şu :
Seçim öncesi mahkûmiyet kararı kesinleşir ise ne olacak?
Cumhurbaşkanlığı Seçim Kanunu ne diyor bu konuda:
“Her siyasi parti veya parti grubu ancak bir aday için başvuruda bulunabilir. Bir kişiyi birden fazla siyasi parti grubu veya siyasi parti aday gösterebilir.
Adaylarla ilgili bilgi ve belgelerde eksiklik tespit edilmesi hâlinde, Yüksek Seçim Kurulunca, ilgili siyasi partilere eksikliklerin giderilmesi için beş günlük süre verilir.
Eksiklikleri, verilen süre içinde gidermeyen siyasi partiler, aday göstermekten vazgeçmiş sayılır.”
Mahkûmiyet kararının kesinleşmesi halinde giderilmesi mümkün bir “eksiklik” kalacak mıdır? Cevap kesin bir dille hayırdır… O “eksiklik” giderilemez.
Daha beteri, seçimlerde aday listesini kesinleştirip seçimin ikinci tura kalmasıdır. İkinci tura kalan adayın bu süreçte “eksikliğinin” ortaya çıkması halinde ilk oylamaya göre geride kalan adaylar arasında ikinci tur oylaması yapılacaktır.
İmamoğlu mahkûm edilirken böylesi bir kurnazlık ve tuzak düşünülüyor olabilir mi?
Onu adaylığa itip, sonra yarışın ortasında onu “yargı yoluyla” kulvar dışına atarak, Erdoğan’ı rakipsiz bırakmak planlanmış olabilir mi?
Yargı bu haldeyken Türkiye’de her şey olabilir.
Bir de bu yargı kararını, devlet içi bir mekanizmanın böylesi hayati bir seçim öncesi siyaseti dizayn darbesi olarak değerlendiren söylentiler var.
Bu karar, 6’lı masaya fiili bir müdahale mi?
Gelişmelerden medet umarak adaylık tartışmasına ve iradesine atılan bir siyasal bomba mı?
O da mümkün.
Her şeyin mümkün ama aynı zamanda her şeyin de belirsiz olduğu bir dönem bu.
Kesin olan tek bir şey var: Bu ülkede neredeyse hiç kimsenin bir yargı kararını “yargı kararı” olarak görmemesi… Bu kararı, bir siyasi oyunun parçası olarak değerlendirmesi.
Yargıya inanan kimsenin bulunmaması.
Sadece bu durum bile bu ülkede bir “yeniden inşa”nın ne kadar gerekli olduğunu gösteriyor.
Kimin aday olacağı önemli tabii… Ama o adayın ne yapacağı, kimliğinden de önemli.
Amacımız Erdoğan’ın yerine birini oturtmak değil…
Amacımız bu ülkenin demokratik bir cumhuriyet olarak yeniden inşası…
Belki de hepimiz, “kim aday olacak” diye değil, “adayın amacı ne olacak” diye sormalıyız…